Perşembe, Ekim 31, 2002

işte böyle bi akşam üstü rastlamak istiyorum sana. bana bak, beni gör ve geniş geniş gülümse istiyorum. neden ve nasıl karşıma çıktığının bi önemi olmasın, sadece birbirimizi gördüğümüze çok sevinelim. ikimizde şaşıralım. sonra gidip bi kahve içelim benim yağmur yağarken oturup kitap okuduğum o kafede. bana anlat, anlat, anlat ve ben dinlerken seni, sesinin tınısına kapılıp benliğimden sıyrılıyım, sadece sesini dinlediğim için söylediklerini kaçırıyım. bunu farket, konuşurken heyecanlanıp salladığın ve sağa sola savurduğun ellerini masanın üstüne koy, gözlerime bak, ellerimi tut ve bana gülümse. kimsin diye sormıyım. kimsin diye sorma. sonra kalkıp gidelim o masadan ve hayatlarımızdan, birbirimizi sonsuza dek bir daha hiç görmeyelim.
akşam üstü işten çıktım, abimle buluşmak için milli reasürans çarşısına doru yürüodum yokuştan yukarı. havada çok güzel bi tat vardı. hava çok lezzetliydi. kararmıştı her yer. tatlı bir soğuk vardı, nefes alırken tazeleniyordu içim. evlerden taşan ve farlardan kaçıp oynaşan portakal renkli ışıklar ve ekmek almışl eve dönen insanlar vardı. ben yukarı yürüyordum sakince, herkes belli belirsiz bir telaşla kaplıydı. çok lezzetliydi hava. derin derin kokladım onu.
ellerimin bu kadar üşümesi tesadüf olamaz. bütün bu işaretler bana bişi anlatmaya çalışıyorlar ama ne?
ellerimin bu kadar üşümesi tesadüf olamaz. bütün bu işaretler bana bişi anlatmaya çalışıyorlar ama ne?
uzun zamandır bu kadar belim ağrımamıştı. hemen yağmur falan yağsın ve mantıklı bi açıklaması olsun bu durumun.
ersanın annesi o kadar muhteşem bi kek yapmış ki. dün fırını ve evi yemeye çalışan bi elmalı tart yaptıktan ve tadının kötü pişmiş bi omlete benzediğini gördükten sonra, böyle lesis bişi yemek mutlu bir ürpertiyle donatıyor bedenimi.
ilk filmimiz, yeni baslayanlar için italyanca, 15 kasimda vizyona girio. çok nefiz bi film. mutlaka seredmeli herkez. ööle güselki, sevin onu, mincirin. hüp die içinize çekin.

Salı, Ekim 29, 2002

400 kişiyi geçmiş sitemeter ım nefiz. ayrıca biri de beni mıncır aratıp bulmuş çok komik.
karanlık odaya girdik bu gün. film banyo ettim, kart bastım. özlemişim. ama sanırım artık klüp insanlarının kartlarını çalmaya bi son versem fena olmıycak.

Pazar, Ekim 27, 2002

ben tirmik.blogspot.com daki oynaşan palyançodan istiorum şiddetle.
evinde küveti olan biri bana bi saatline küvetini ödünç verebilir mi?
bi de bide ellerimde sihirli güçler olsun, büyü yapabiliim istiorum. buffy deki willow gibi bile olsa olur. cadı olmak istiorum annıo musun beni haaa. annıo musun? e daha geçen gün tanrıyım diodun nooldu? o iş başka bu iş başka. e ii de tanrıysan cadı yapsana kendini. sus çarparım, tanrıya küfretme. eciş bücüş olursun. hadi len. bak kafamı kızdırma. al sana rııooorrrrrrgghhkkkkksksskskskksskskkhhjjkk! heheh nese sinirim senden aldım pis tosbaa.
bi de çok lezzetli görünen, muhteşem kokan, muhtemelen, böle ışıltılı buğulu, kırmızı renkte bi iksir keşfetmek istiorum. böle gören, kokusunu alan ya da varlığını herhangi bi şekilde hisseden biri onu içmeden rahat huzur bulmasın istiorum. taıd öle nefiz olsun ki, patlayana kadar içsin, içsin, içsin istiorum. sona da patlayıp ölsün. onunda adı pik olsun istiorum.
högülgür de olabilir bilemiorum.
ben böle elimde tutabiliceem, ufacık, böle pıkı pıkı die ses çıkartan, sürekli oynanabilitesi olan, teneke olmıyan, ama yumuşakta olmıan, böle parlak olan ama yaldızlı olmıan, böle nefiz eelenceli bi oyuncak icat edmek ve adını da içinde g harfi olan bi şey koymak istiyorum. mesela hingilgeç gibi bişe olsun istiorum. evet bunu istiyorum.
çok güsel bi palyanço aldııımm. mor kıyafetli böölee. sarı saçlı. dehşet bi burnu var. kolları bacakları oynuo. nefis. canım palyançom benim.
patik olayının hastasııyım. çetik ve patik olarak bacıklı ve bacıksız olmak üzere iki çeşidi olduuunu iddaa edio bazıları ama bence hepsi patik işte. o kadar. bi sürü patiim var. en çok böler motif motif olup da sonadan birleştirilmiş olanı seviyorum. bi sürü renk ve modelde patiim var. giyiorum ayaama. oohhh . mis gibi yumuşacık sıcacık. ayacıklarım canlarım ısındınıs di miii! sizi gidi köftehorlar. patik! bayiilerden ısrarla isteyiniz.
metroda mahsur kaldım. el atan kro dövdüm. maratondan nefret ettim. evet bu gün bunları yaptım
uyuu uyuuu. bu gün bi bünye fransızcaya kaç saa dayanabilir ki yi test edip onayladın. uyu artık uyuuuu.
sefa yabdım bu akjam. kahve yabdım. çikolata likörü koydum yanıma. bilgisayar oynadım. dün gece beli kilitlendii için hastaneye acile götürülen sevgili babamın horultularını gerçekten feyz alarak dinledim. evde uyuyor ve iyi diye düşünerek. sona bi baktım saat 1 olmuş yuh yani, yarın fransızca kursum var. kafamad apatlıycak uıyumazsam.
bu hafta aranan sözcükler: efsun (en eski arkadaşımın adı), 5. element müzikleri, ve "akalp" her ne ise kendisi.

Perşembe, Ekim 24, 2002

insan ne kadar alakasız şeylerin farkına ne kadar alakasız olaylar sayesinde varıyor. komik.

Çarşamba, Ekim 23, 2002

hangis daha kötü bilmiyorum. böyle beklemek mi. ani bi telefonla herşeyin bittiğini öğrenmek mi.
bu çok kötü bişi. daha ölmedi. ama ölmek üzere. annemler yetişebilecekler mi meçhul. orda çok iyi bildiğim, sevdiğim o evde, yatıyor kendini bilmez bir halde. artık son çok yakın. her telefon, onun habercisi gibi. bunu bilmek, bu kadar yakında olduğunu, beklemek zamanını, bi yandan hiç olmasın istemek, bir yandan da gelmesi için ve işkencenin bitmesi için dua etmek. ananemle teyzeanenemin hep söyledii bişi vardı ölüm söz konusu olduğunda " iki gün yatak, üçüncü gün toprak, allah çektirmesin". anenem istedii gibi öldü.annemler son bi kez görmek için yetişemediler. umarım teyzeananemde öyle olur.
ufakken ananem ve teyzeananemle beraber misafirlie gitmiştik. musa amcaların karısına. adamı öldürdüler sona, kızı kocaya kaçtı falan bişiler. orda ikisi de çay içtikten sonra, çay kaşıklarını bardağın üstüne koymuşlardı. böyle yatay bi şekilde. daha fazla çay istemiyorum demekmiş. ilk defa o zaman görmüştüm öyle bi hareket.
yaşadı sonuçta. bi sürü çocuk, bi sürü torun. kardeşlerin en büyüğü ama en uzun o yaşadı. torunlarının çocuklarını görecek kadar yaşadı. çok ağladı, çok güldü, çok sevd, sevildi, nefret etti ve nefret edildi. bana örgü örmeyi ananemle beraber o öğretti. salihlideki evlerine gittiğimizde çok mutlu olurdum. mutfakta bize yemekten önce gizli gizli yemek yedirirdi. seviyoruz die abime köfte patates, bana da yaprak dolması yapardı hep. evi o kadar temizdiki, o kadar huzur kokardı ki. başında beyaz tülbentin üstüne örttüğü açık renkte başının iki yanından aşağı salınan baş örtüsü, bembeyaz saçları, bembeyaz yumyuşacık yanaklarıyla o kadar huzur kokardı ki. yumuşacık. sarıldığımda içinde kaybolacağımı sanacağım kadar yumuşak. ama bi şeylere kızdığında inanılmaz sert. saçlarımı okşaması, karnım ağrıdığında göbeğin kaçmış diye karnımı ovalaması. başım ağrıdığında beni karşısına alıp, başımı okşayarak dua okuması, ve bunun geçireceğine inanması. sondan bi önce köye gittiğimde, bana ördüğü siyah yelek, kocaman olan anneme bile büyük gelen o siyah yelek. annanem yok, babanem daha önce bırakıp gitti. şimdi beni dualarıyla iyileştirebileceğine inanan, sırtım üşümesin diye bana yelek ören, yumuşak ve çocukluğum gibi kokan son insan da gidiyor hayatımdan. çok mutsuzum.

Salı, Ekim 22, 2002

rıbırınırınırınırınırnrınrın
hayatımla ilgili çok önemli bir karar aldım. hem mutluyum. hem korkuyorum. önemli bi şeyden vazgeçmenin hüznü var içimde. ama yapmak zorundayım.
acaba kendimi tanrı ilan ettim die aşırı dinci örgütler blogımı bombalar mı?
bi de şeyi merak ettim tam şu anda. acaba ben böle ifşa edinc şurdan okuyan var, burdan bulan var diye, okuyan insannar gerilio mu? gerilio musunus? hayır canım ne alakası var. nye gerilelim. kim olduğumuzu bilmiosun ki. hem bilsen nolur ki. gerilmiosunuz yani? hayır katiyen. dışın dışın. ölün o zaman. peki.
lemony snicket yada talihsiz olaylar dizisini arayanlar beni buluolar. ama annamadıım şey şu, ben de aradım geçen google da. aradım alenen. sayfalarca sonuç çıktı. çot çot baktım en az 30 sayfaya ben yokum? yani 180 inci sayfada varsam bakmadım ama yani bu insannar beni nası hemen buluolar bakın işte bu çok ilginç. acaba tanrısal bir ıyunla insanların başına gelen talihsiz olay olmak üzere mi görevlendirildim. belki de bu blogın ve varlığımın amacı, insanlara talihsiz mesajlar vermek. belki de ben meryem anayım. ya da ben ben belkide son peygamberşim. evet !!! sonunda hayat amacımı buldum. tanrıyım olm ben. alenen ortada işte. nerden baksan tanrıyım be. heyt bee. yiieeeeeeyyyttttttttt! var mı bana yan bakan! tanrıyım, çarparım!
bi bahçeşehir üniversitei serverından bi de ankara üni serverından bağlandığından şüphelendiim iki kişi var siteye. acebaa kimlerr.. ayayay çok heycannaı, yoksa şehirler arası bir üne doğru mu koşuyorum?
her geçen gün yeni bir acı kucaklıorum narin bedenimi. bu gün de hepatit oldum diye aratıp bulmuşlarım blog ımı. hey gidi heeyy. sen hepatitlerle buluncak adammıydın burcu beee. yürü beee.
aa çok ilginç. sumru beni kendini arayan diye yapmış blog ında. ınının. vay anasını. alenen arıyorum demek kendimi.
yeni bloglar açılıyor. her gün yeni bi dost eklenior aramıza mirim. ne kadar hoş değil mi? hoş elbette. bir de kelebek diyebileğim bir sevgilim olsa hayat bayram olsa. olmaz öyle şey hüsnü can. hüsnü can çarparım. neymiş biri asabiymiş sitelerin öbürü unutkan mış. memento yapsaymış daha güsel olcak mış. neymiş. uyus avşar. evet? EVET!

Pazartesi, Ekim 21, 2002

dizim kilitlenio. tuzlu bişiler yemek istiorum. en iyisi gidip bebeklerle oynıyım.
çok komik. beni etimekli tatlı ve çirkin oda resimleri aratıp bulmuşlar. geçen gün de lemony snicket aratıp bulmuşlardı.
uykum var benim. saat on bile diil. sıkıcıyım bu günlerde. mızmızım. bu gün uzun zaman sonra bütün derslerime girdim. gandhi nin karısıyla ,lgili bi sergiyi düenleme görevi aldım. bazen acaba tarih mi okumalıydım diyorum. ya da başka bişi. başka biri ya da başka herhangi bişi olmak istiorum kendimden başka. varlığımdan başka bi varlığa dönüşmek istiyorum. sıkıcıyım çok.

Perşembe, Ekim 17, 2002

bi de bazen hayat benim olacağını düşündüğüm kadar çekilmez ve uyuz olmuyor. belki de abartıyorum bazen. şimdi bu basit bi cümle gibi görünebilir. ama değil. bunu kabullenebilmek zordu.
bizim ofis genelde dışardan daha serin oluyo. kavurucu yaz günlerimi burada geçirdiğim için çok mutluydum. ama şimdi havalar soğudu ve üşüyorum. aslında bunu seviyorum. üşümeyi, üşüyüp giyinince mayışmayı, battaniyeye sarınıp kestirmeyi, yağmurda ıslanmayı, bere takmayı, havanın depresyon rengini, kış yalnızlığını, kahve içmeyi kalorifere yapışıp, burnumun üşümesini ve ellerimi birbirine sürtüp sonra elimle burnumu örterek burnumu ısıtmayı, atkılarımı, berelerimi, şallarımı, örgü örmeyi, her sene bi de burunluk örsem iyi olucak diye geyik yapmayı. kış geliyor! evet. güzel bişi bu.
ama bi de mesela şey tehlikesi var. yeni bir el dağıtır spider solitaire, m ye basarsın ama hiç bir olası hamle yoktur. hiç bi kart yanıp sönmez.

Çarşamba, Ekim 16, 2002

yarın mum atölyesine gidicem.ve mum yapıcam.
ya da hata yapınca mesela undo yapabilmek.
tıpkı spider solitaire de m harfine basınca yapılabilicek hareketleri görebilmem gibi hayatım içinde öyle bi tuş olsun ve basıp possible move ları görebiliyim net bi şekilde istiyorum. ve beğenmeyince ya da bitince hareketler d harfine basıp yani bir sıra ile şansımı denemek istiyorum
gandhi çok garip bi adammış yahu.
yani sadece huzur istiyoken ve başkaca büyük hiç bi hedefim yokken bunu elde etmeye bu kadar uzak oluşum nasıl açıklanabilir hiç bilmiyorum.

Pazar, Ekim 13, 2002

survey yabdım kendime, mental health ime ve control of temper ıma on üstünden 5 almışım. korkunç heheheh.
ayrıca friendtest i mi yapan ve isimlerini bilmediim insanlar var. çatlıycam.
of sıkıntı ele geçirdin ruhumu. ben bile daralıorum dengesizliiyle destan yazan ruh hallerimden artık. neden 3 saatten fazla aynı kalamıolar ki?
pazar günleri neden bende depresif atak yaratıyor? özellikle de güneşlilerse. saat 6 dan 7 ye kadar yapıcak ii bişi bulamassam kesin depreşiorum. cnbc-e dizilerinin ara verdii saat yani. daralıorum delice. nete sarıorum sona. ama mesela bu gün onu da yabamadım abim vardı bilgisayarda nefret ettim hayattan.

Cuma, Ekim 11, 2002

şimdi nil mutlu ya. ben de çok mutluyum o yüzden. demek neymiş? kafka yanılıyormuş. ayıp sana kafka! babanın sözlerine biraz daha fazla kulak vermeliydin belki de.
geçen sene alıp nefret ettiğim desenli çorapları nedense bu sene çok sevdim. bak gene giydim işte. niyeki şimdi benim zevkim mi değişti yani? yani ben işe başlayınca birden böyle şeylerden hoşlanır mı oldum? dün liseden bi arkadaşımı gördüm. çiğdem die. siyah bi pantolon ceket takım giymişti. ayaanda sivri burunlu topuklu pabuçlar vardı ve içinde de ince çorap görünüordu. bankacı olmuş. oyak bankta çalışıomuş. ben de işten çıkmıştım. bende de kot pantolon, çin işi bi bluz kafamda fular, ayaamda da adidaslar vardı. üzüldüm çiğdem için. ama baktım o da bana üzülüo vah vaah die. sonra işte ben memnunmusun peki hayatından dedim. evet dedi küçüklüümden beri hep iş kadını olmanın hayalini kurardım dedi. sen dedi? ben de küçüklüğümden beri hep özgür olabiliceem bi iş yapmanın hayalini kurardım sanırım dedim, yani o zaman bu tanımlamayı yapamazdım ama his buydu dedim. ikimizde anlamadık birbirimizi kesinlikle anlamadık ama. sonra anlamış gibi yabdık, acıdık gene birbirimize ve ortamdan ayrıldık.
gandhi terazi burcuymuş. huzur istiomuş hayatında, işi o kadar abartmışki, pasifizme varmış olay. sanırım benim şu, hayatımda huzur istiyorum, efendime söliim, iniş çıkış olmasın, ööle dursun huzur olsun başka da bi halt olmasın isteim, tamamen terazi burcunun üzerimdeki etkisinden kaynaklanıo. ay burcum terazi ya. balık burcumun pesimistlii onu haklısın abi yaaa, zaten ii bi halt olucaa yok, olsa olsa kötü bişiler olur, boşver hiç bişi olmasın daa ii die onu desteklio. tabiki uyuzluk yapan kısım ikizler olan yükselen burcum. önce onnara haklısınız yaa dio, sona dengesiz ya illa bi fitne fücur çıkarıcak, tak atlıo gene bi olayların içine. hafdi bakalım buyur burdan yak! burcunun burnu boktan kurtulmuo sonuç olarak. karga ya benzer bişeye dönüştüm. nerde iki ucu boklu deynek işler orda ben. nerde çokluk orda bokluk. aklınıza gelen bok içerikli diğer atasözlerimizi de okuduğunuzu farzetmenizi diler deli gönlüm.
bi sürü abuk subuk kabus gördüm gece. bu aralar nedense hep kabus görüorum. böle uykudan, boğulmak üzere olan birinin, sudan kafasını çıkartması gibi canhıraş bir şekilde uyanıyorum. biri olsun istiyorum yanımda, beni sakinleştirecek ama kimse yok, herkes uyuyo oluo doğal olarak gecenin köründe. dün gece rüyamda sonsuza dek kalmak üzere zorla almanya ya gidiyordum. tabi daha dehşetengiz kısımları vardı rüyanın ama onlar çok fazla kişisel tarihimle ilgililer. demek neymiş? olmaz mış.

Perşembe, Ekim 10, 2002

bu search wordsle siteye gelenleri görmeye bayılıorum. birisi teyzem aratmıştı, bi tane yeliz aratan vardı, bi de bi tane sponsorluk teklifleri aratan vardı. bunların sonuncusu bu gün gerçekleşmiş, aranan sözcük: abuk subuk şeyler. sanırım uygun bi arama sözcüğü bu sayfayı bulmak için. sevdim ben çok.
filmin galasında ne giyicemi buldum sanırım. ev sahibiyim ne de olsa düşünmek lazım böle şeyleri. komik bişi ama hoş. iyiki dönüdm işime. iyiki işim benim dönüşümü sevgiyle karşıladı.
turuncu ve kırmızı ebruli gibi bi mum yaptım bu gün. çok zevkliydi.

Çarşamba, Ekim 09, 2002

bu gün düşündümde, acıyı yazmak kolay ama mutluluğu zor. tam tersine acıyı görüntülemek daha zor mutluluğu kolay gibi geliyor. fiziksel acıdan bahsetmiyorum. yani tabi tamamen bana ait bi düşünce. ama acıyı içerde yaşamayı seviyoruz. dışarı göstermemeyi seviyoruz. kendi kapalı kapılarımızın ardında seviyoruz acımızı. acımızı onunla ve bi parça kağıtla beraberken seviyoruz ama yanımızda acımızı görebilecek birileri varken yokmuş gibi davranıyoruz acımıza, acımızı görmezden geliyoruz. acımızı bize acımak için kullanmalarından korkarak saklıyoruz. mutluluğumuzu saçıyoruz oysa. mutlu olduğumuzu görsün herkes ve mutluluğumuzla ne kadar şanslı olduğumuzu bilsinler istiyoruz. bunun bahşedilmiş bişey olduğunu biliyoruz. yalnızken mutluluk o kadar da sarsmıyor bizi. gülümzeyişimizi başkalarına sunmak için kullanıyoruz. odaya kapanıp aptal aptal sırıtmak için değil. peki ne diye anlattım şimdi bunları? öylesine işte.
evden çıktığımda gergindim. yürüdüm. yağmur çiseliyordu. berem vardı başımda. ananemin şalı vardı boynumda. teşvikiyeye geldiğimde daha sakindim. ama caminin önünden geçerken huzursuzlandım yeniden. yemek diye bi lokantaya girdim. tavuklu salata söyledim. bi de diyet kola. onları yerken, kitap okudum. kitap çok güzeldi. yemek bitti ama ben kitabı ve koltuğu ve bulunduğum yerde edindiğim huzuru bırakıp gitmek istemiyordum. tam hesabı ödeyip kalkmaya hazırlandığım sırada, yağmur yağmaya başladı deli gibi. bi kahve istedim, üstümü çıkardım ve koltuğa döndüm yeniden. kitaba döndüm. kitap yumuşak bir battaniyenin ürpertiyi silmeis gibi huzursuzluğumu sildi. beni en çok meraklandıran yerinde kitabı bıraktım ve yokuş aşağı yürümek üzere çıktım lokantadan. merakımın cevabı, direncimin ödülü olacaktı.
işe geri döndüm. kitap okumaya geri döndüm. okula geri döndüm. hayatıma geri döndüm. dün efsunla telefonda konuştum mesela. ve iyi hissettim kendimi onun sesini duyunca, çok mutlu etti beni. annem geldi dün gece. babam geldi. bana bi sürü güzel hediye de geldi beraberinde. sabah kalktıımızda, kızlarım da gelmişti. mutluyum. biraz huzursuz ama mutluyum. ya da mutlucayım demek daha doğru. zamanla sakinleşir ve huzuruma da kavuşurum diye umuyorum. ufka depresyonumu, bir kaç kişinin güvenini sarsarak da olsa atlattım. telafi edilemeyecek bir kayıp değil. bir de şu okul işlerini halletsem.

Salı, Ekim 08, 2002

aslında inanılmaz boktan bi gün geçirdim. o derece boktandı ki, bindiğim otobüsünm bozulması ve sinemada 3 kere elektiriklerin kesilmesi sadece ufak aksiliklerdi mide bulandıran. okulda ağlaya zırlaya dolaştım. hırpalandım çok. bitsin istiorum artık.

Pazartesi, Ekim 07, 2002


muma gittik cumartesi sabah. o kadar zevkli ki!!! iki tane mum yaptım. biri bordo düz bööle kare şeklinde, öbürü beyazdan başlıo laciverte gidio üç aşamada, beyazın üstünde mavi pullar var, yuvarlak bi mum. mum yapmak zahmetli bişi, erit merit uğraş, ama çok zevkli. bu daha ilk dersti. dört hafta temel mum seminerleri sürüo. ileri muma da gitmek istiyorum daha şimdiden. çok zevkli!

Pazar, Ekim 06, 2002

yemek ısmarlamıştım. yemek sepeti aradı lokanta kapalı die. nedir benim bu gün böle makus talihim öfff.
bi daraldım gene ben. hep böle oluo. bi anda daraltıorum kendimi. bu ara genel bi huysuzluk bezginlik ve mızmızlık var üstümde. hiç bi şeyden memnun olmuyorum. neşeli de değilim. durgunum. konuşasım yok. iletişim kurmaya çabalamaktan çok yoruluyorum. niye böyleyim bilmiyorum. bilsem herşey daha kolay olucak mı? onu da sanmıyorum aslında. ne istediğim bilsem belki o zaman değişir bişiler.
bi sürü kitabım var. tylol hot yabıcam limounlu çay niyetine. battaniyeme ya da şalıma sarınıcam. tylol hot içip kitap okuycam. pazar gününe uygun bir ruh haliyle. evet evet böyle yabıcam. sona da yemek yiycem. ev hep kalabalıktı bu hafta. biraz sakinleşmek bana iyi gelicek.
hasta oluorum. başım arıo. gözlerim yanıo. burnum tıkandı ve boazım ağrıo. az önce afşin friend test imi yapmaya başladı sona netten düştü. napıcak merak ediorum.

Cuma, Ekim 04, 2002

biri bu sayfaya google dan "ben çok sıkıldım hayattan" yazıp onu aratıp girmiş. oha dedim. çok komik. bi o kadar da düşündürücü aslında. ilginç ve de. az önce okul kayıtlarıma baktım da. içim büzüştü. hayatta hiç bişi başaramıyacağıma inandım derinden.

Perşembe, Ekim 03, 2002

yemek yapsam saatlerce sinirim yatışır.
lazanya mesela, mesela tiramisu. evet evet. tiramisu
nefret ediyoruuuuuuuummmmmmmmmmm
programım tamamen birbirine girdi. son dönemimde bırakıcam okulu o olucak. kan kustrudular beeee
hayatımı ütü yapıp, spider solitaire oynayıp, aynı zamanda jeff buckley şarkılarını böğürerek geçirmek istiyorum.

Salı, Ekim 01, 2002

portakal gibi kokmak istiyorum. bunda yanlış bişi var mı?
yağmurlu ve soğuk bu gn hava. ekimin ilk gününe yaraşır bi güzellikte. omlet yapıcam kendime az sonra ve leziz olucak. 2 kişi aradı dmein açmaıdm telefonlarını. birinin kişm olduğunu biliyorum müzikten, diğerini bilmiyorum. bakmadım bile. ben de ekim ayına yaraşır bir kendi kendinelik içindeyim. evimde yatıp bütün gün kitap okumak istiyorum. kahve içmek istiyorum. yağmur yağsın ben seyrediim istiyorum.
. . .

Powered by Blogger