Salı, Haziran 10, 2003
şimdi efendim; burada -teşvikiye- rekabet halinde olan iki sandviç yapar satar mevcutlar. bendeniz başlangıçta valide sultanımın resim beldesiyle ve de perapalasın ilk iki hecesiyle benzer olmasından dolayı pera ismindeki mütevazı sandviç yapar satarından alışveriş eylemekteydim. zatıalimin genelde rejim yapıyor ve beslenmesine dikkat ediyor olmasından kelli, mütemadiyen diyet sandviçler yemekte idim. bi süre sonra bahsi geçen sera ismindeki sandviç yapma satma noktasının diyet sandviçlerinin ekmeklerinin kepek oranının bendenizi kesinlikle tatmin eylemeyecek azlıkta olduğunu farkeyledim. bunu farketmeme, gözlerimin açılmasına ve şaşkınlıktan buseler vermeye alışmış kiraz dudaklarımın bir karış açılmasına sebep olan sey, normalde kahverengine yakın bir renkte olması gereken kepekli ekmeğin sütlü kahve francala tabiriyle café au lait renginde olması idi. şahsen bendeniz ecnebi dillerde bu rengi tasvir edebilecek başka isimler olduğunu bilmeme ve hatta birebir bu isimlerden haberdar olmama rağmen francalasını ekmeği hatırlatıyor olması sebebiyle ifşa eyledim. her neyse efendim, bu acıklı ve kahredici durumu farkeden bendeniz, aramızdaki güçlü bağları göz kırpmaksızın attım ve seraya son bir defa veda etmeden kendimi, koyu kahve kepekli ekmekleriyle göz dolduran quick service, yani türkçe meali, hızlı servis sandviç yapar satarının kollarına attım. bir süre gönlümüzü beraberce sefa eyledikten sonra bu quick service denen ingiliz uşağının koyu kahve renkli kepekli ekmekleri olmasına rağmen, adından kelli ondan beklemekte olduğum hızlı servisin h sini ve hatta s sini gösteremediğini farkettim. o noktada genelde hülyalı bakışlar atmakla meşgul olan badem gözlerimde kızgınlık kıvılcımları gark oldu ve ahizeyi elime kaptığım gibi bu ingiliz ve hatta amerikan belki aynı anda ikisinin birden uşağı olan müessesenin gafil sahiplerini arayıp elemimi dile getirdim. bunu yaptıktan sonra bendeniz zatıalim muhteşem insan için yapılabilecek pek de fazla bir şey kalmamıştı. bir sonraki gün sandviç yemek için pera müesseselerinin telefonlarını aradım. kısa bir bekleyişten sonra, müessesenin sapına kadar türk ve annesinden babasından başka kimsenin uşağı olmayacak haysiyet ve derinliğine sahip biricik elemanı sandviçimle kapımda peydah oldu. kendisine akçeleri saydığımdan kelli kapımı kapatıp yerime döndüm ve sandviçi sarmalayan katmanları teker teker soydum. ama o da ne? hülyalı bakan badem gözlerim ve busekar kiraz dudaklarım aynı sevinç ve şaşkınlık ifadesiyle açıldılar. pera, güzide sandviç yapma satma beldesi, sütlü kahve -café au lait- rengindeki ekmeklerden vazgeçmiş ve kahve rengi kepekli ekmeklere geçmişti. gerçi bu ekmeklere koyu kahve değillerdi diğer müessesenin ekmekleri gibi. alma olsundu, farketmezdi, sera benim canımdı, ciğerimdi.
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder