güneşli bir cumartesi günü kadıköyde sevgilimin kollarında deniz güneş kokarak mırıldanmak varken, zincirlikuyu kore şehitleri caddesinin dibinde atılmaya hazır bir iş merkezinin sessiz ve soğuk odasında mahsur kalmıştım. aslında mahsur kaldığım yer bir odadan çok asla bulaşmak istemediğim insan kaynakları sektörünün ufak bir parçasıydı. ufacık yaşıma bakmadan beni işe alımla ilgili geçici bir göreve vermişlerdi. insanlar karşıma geliyor, kendilerini bana beğendirmeye ve pazarlamaya çalışıyorlardı. hepsini beğenmek ve sevmek istiyordum. hepsini işe alıp mutlu etmek istiyordum, ama yapamıyordum. bir tanesi görüşmeye gelmezse çok seviniyordum karar vermek zorunda kalmayacağım için. ama geliyorlardı. akın akın geliyorlardı. bu kadar dandik bir işe girmeye çalışan bu kadar çok insan olması, bu insanların çaresizliğini gözler önüne seriyor ve benim bir seçim yapmamı zorlaştırıyordu.
insanlar hakkında karar verecek bir mekanizma olmak istememiştim hiç bir zaman. psikolojinin teorisinde boğulmaya ve pratikten uzaklaşmaya çalışmıştım.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder