Çarşamba, Kasım 22, 2006

parti ortamları

bugün pek sevgili ve canımın içi ve tatlılar tatlısı doğum günü prensesi - tacı bile vardı kafasında - elifcimcimenin doğum günü partisine gittim. uzun zamandır görmediğiniz bir sürü insanın gördüğünüz partiler vardır ya. hani hepsiyle bir dönem öyle ya da böyle muhabbetiniz olan ama uzun zamandır bir şey paylaşmadığınız. bir de hani bazı yakın arkadaşlarınızın çevresi size o kadar da yakın değildir. diğer arkadaşlarını tanırsınız, bir kaç yerde içmişliğiniz, arkadaşınızın bir kaç olayında birarada bulunmuşluğunuz vardır. işte bu iki tür insanla da karşılaştım bu gün. ve şunu farkettim: Böyle ortamların vazgeçilmez bir cümlesi var "eee, sen n'apıyosun şimdi gülnazende?" gülnazendenin yerine istediğiniz ismi koyun ve sonra koyverin gitsin. herkesle ister istemez bir muhabbet açılıyor. şahsen bu cümleden bir kaç kişi dışında cevapları ilgiyle dinlemediğim için çok hazzetmiyorum. mesele bugün yalnızca volkanın ve arzunun gerçekten şu sıralar neler yaptığını merak ediyordum, bir de çağrının. bana soranların da aslında şu sıralar neler yaptığımı çok merak etmediğini biliyorum. ama işte oradasın, bin yıldır görüşmemişsin ve konuşacak geyik çevirecek konular azalmış. mecbursun yani. ortak bir noktaya gidebilmek için, sohbet açabilmek ve kaynaşabilmek için. ne de olsa "n'aber lan" geride kalmış artık. başka çare yok. her ne kadare sevimsiz bir kalıp olsa da yararlı. ben kullandım, siz de kullanın.

bu cümle faslı bittikten sonra parti elbette normal akışına döndü. volkan ve arzuyla geniş açı partisi planlandı, efendime söliim, ekinle insanlar neden evlenir konusu tartışıldı, çağrıyla iş hayatının iğrençliğinden ve çizilmesi gereken sınırlardan dem vuruldu.

hatta gecenin başında tanımadığım ecnebi bir şahıs gelip bana şöyle buyurdu " do you speak english?" yes dedim haliyle. o da bana "ı like your outfit" dedi. neyse sonra bunun benim mürebbiye kostümüm olduğundan ve ayakkabılarımın da zaten mürebbiye ayakkabıları olduğundan -yuvarlakımsı burun, alçakgönüllü, evkızı topukları, etek gömlek ve içinden gömlek yakası çıkan kazak, bi turuncu çoraplar biraz kokoş kaçıyor mürebbiyeliğe- bahsettik. muhabbetin sonlarına doğru episodic ve semantic memory ayrımından bahsediyordum. e-maili aldı ve ben de "feel free to send e-mails" gibi şahane bi cümle kurarak geceyi noktaladım.

Hiç yorum yok: