Çarşamba, Ekim 23, 2002
yaşadı sonuçta. bi sürü çocuk, bi sürü torun. kardeşlerin en büyüğü ama en uzun o yaşadı. torunlarının çocuklarını görecek kadar yaşadı. çok ağladı, çok güldü, çok sevd, sevildi, nefret etti ve nefret edildi. bana örgü örmeyi ananemle beraber o öğretti. salihlideki evlerine gittiğimizde çok mutlu olurdum. mutfakta bize yemekten önce gizli gizli yemek yedirirdi. seviyoruz die abime köfte patates, bana da yaprak dolması yapardı hep. evi o kadar temizdiki, o kadar huzur kokardı ki. başında beyaz tülbentin üstüne örttüğü açık renkte başının iki yanından aşağı salınan baş örtüsü, bembeyaz saçları, bembeyaz yumyuşacık yanaklarıyla o kadar huzur kokardı ki. yumuşacık. sarıldığımda içinde kaybolacağımı sanacağım kadar yumuşak. ama bi şeylere kızdığında inanılmaz sert. saçlarımı okşaması, karnım ağrıdığında göbeğin kaçmış diye karnımı ovalaması. başım ağrıdığında beni karşısına alıp, başımı okşayarak dua okuması, ve bunun geçireceğine inanması. sondan bi önce köye gittiğimde, bana ördüğü siyah yelek, kocaman olan anneme bile büyük gelen o siyah yelek. annanem yok, babanem daha önce bırakıp gitti. şimdi beni dualarıyla iyileştirebileceğine inanan, sırtım üşümesin diye bana yelek ören, yumuşak ve çocukluğum gibi kokan son insan da gidiyor hayatımdan. çok mutsuzum.
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder