çocukluğumdan beri kutulara düşkünlüğüm var. kutulara ve kremlere. kremler çok başka bir konu aslında. şimdilik kutular üzerinde durmak daha mantıklı gibi. evet. çocukluğumdan beri kutuları çok seviyorum. ayakkabı kutularını hiç bir zaman gönül rahatlığıyla atamadım misal. cam, palstik, porselen, seramik her çeşit kutunun hastasıyım ama karton kutuları daha çok seviyorum. şu anda odamda bi saniye sayayım, evet saydım tam 18 tane karton kutu var. diğer maddelerden yapılmış olanlarla irili ufaklı neredeyse 40 kadar kutuyu kutu kadar odama sığdırmış bulunuyorum.
bu kutu meraki sanıyorum ki ilkokulda kibrit kutularından el işi kağıdıyla kaplamak suretiyle ev yapmama dayanıyor. renkli kağıtlarla bezeleri kat kat minik kutu ve o kutulara koyabileceğim şeylerin hayali beni o kadar çok büyüledi ki, bir daha iflah olmadım.
ama şimdi bi dakka düşündüm de, biraz daha öncesi var bu işin. biz sabaş sokaktaki evimizdeyken - ben 4-5 yaşında olmalıyım - sürekli oynadığım metal, ağır, bronz renginde bir kutum vardı. sigaralık gibi bir şeydi, hani evlerde salonda misafir sigarası koymak ,için kullanılanlardan. abimin eski bir beslenme çantasını bana vermişti annem oynamam için. ben nereye gitsem o kutuyu çantanın içine koyup yanımda götürüyordum. her kapatıp açtığımda içinde başka bir büyülü oyuncak ya da onun gibi bir şey olacak sanıyordum.
durum şu anda bundan farklı değil. bir sürü ıvır zıvırı sürekli kutulayarak kaldırıyorum. fotoğraflar, palyaçolar, anılar - yarım bir 0.5 uç fuattan, düğme candan, paso başardan, kalem çöpü ipekten -, mektuplar, boyalar... binbir türlü şey binbir türlü kutuda.
arasıra odamı toplama bahanesiyle kutuları açıp içinde bir zamanlar değersizleştiği için kaldırılmış ama an itibariyle değerlenen ya da o zamanlar çok değerli olduğu için saklanmış ama artık anlamsızlaşan şeyler buluyorum.
bu post'u çocukluğun sevgili oyunlarından birinin şarkısıyla bitirmek istiyorum sayın okur evet.
kutuu kutuu penseeee elmamı yenseeeee, arkadaşım burcuuu, arkasını dönseeeee
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder