yaratılış süreci mi, yoksa algınış süreci mi tanımlar bir "şeyi"?
Çarşamba, Mart 26, 2003
dün gece de bir cevap bulamadık bu soruya sana da soruyorum ey okur!
yaratılış süreci mi, yoksa algınış süreci mi tanımlar bir "şeyi"?
yaratılış süreci mi, yoksa algınış süreci mi tanımlar bir "şeyi"?
yasecik yerine ulaşmış. yase!!! seni o kadar kıskandım ki anlatamam. yani şu an şu yazdıklarımı fransadan yazıor olabilirdim. ama yazmıorum işte. onun yerine asla gidemeyeceğim havuzlar için boneler alıyorum, nefret ettiğim saçlar için kuaförlere gidiyorum. ve nerede ne yapıor olabilirdim die düşünerek üzülüyorum. bu işte yaptıım. bu kadar.
Salı, Mart 25, 2003
sabahın erken saatlerinden gece 10 a kadar yaklaşık 7 fincan kahve içtim. uyuyamam sanıodum bu gece ama delice uykum geldi.
santim santim uğraşılan, özen gerektiren, makas, kalem, uhu, cetvel, ne billiim ne kullanılan deli pöstekisi gibi işleri çok sevdiimi farkettim.
bloggerın aylardır bana saçma sapan errorlar vermesi ama inatla postlarımı publish etmesi çok ilginç.
Pazartesi, Mart 24, 2003
250 ye yakın pyramids oynadım ve ilk defa bi günde iki defa pyramidi temizledim. toplamda 7 kere temizledim. gümüş ödülüm var. bi kere daha temizlersem altın ödülüm olucak sanırım. ayayayay. bu bi işaret olsun lütfeennn
çok daha azıyla da yetinebilirim aslında. ama onlar bile imkan dışı. çok acımasızca değil mi bu. ya da hangi sıfatı uygun görürseniz.
herkesin kendini hiç bir işe yaramaz, gerizekalı bir öğrenme özürlü gibi hissettiği günler oluyor mu acaba? yoksa bu sadece bana has bir durum mu? Yani durup durup, okuldan hiç bişi öğrenemediğini, okuduğu kitaplardan hiç bir şey kazanamadığını, dinlediği müziklerden hiç bir şey anlamadığını, işte hiç bir işe yaramadığını, yaşadığını tecrübelerden hiç bir ders çıkartamadığını ve hayatlarında olduğu insanların hayatlarına hiç bir şey katamadığını düşünen sadece ben miyim, yoksa herkes bunu yapıyor mu zaman zaman?
kendime cd çektim az önce. tabiki çok iç açıcı şarkılardan oluşuo. ama güseller. hatta eğlenceli şarkılarda var. sonda bi swing, bi singing in the rain, bi pretty women var. ama baştakiler hoş mu bilemem. hoş kavramını nasıl tanımladığınıza bağlı sanırım. ufak bi sevimlilik katmadı değil hayatıma.
bu kadar mı sıkılır bir insan? ne yapmak istiyorum diye düşünüp bi sürü plan kurdum kendime ama aslında hiç birini yapmak istemiyorum. yapmak istediğim bir şey var aslında ama yapamam. yani yapmak istemek olarak düşünülürse eminim isteniyordur yani, isteksel olarak koşullar uygundur eminim. ama yapılamıyor işte. hasta hissediyorum kendimi. ateşim var diye ateş düşürücü içtim. tolga bıdıvıdı yabınca. ellerim üşüo. başım arıo. bu ara sağlam bi migren krizi bekliorum ama hadi bakalım. üçüncü yoklayışı ufaktan.dehşetle içim sıkılıor. sıkılma kelimesini son olarak zikretmemden bu yana değişen tek şey tunçla boğuşmam ve kollarımın tunç tarafından çürütülmesi oldu. bileklerim acıo. oysa güzel bir kahveye ihtiyacım var benim. çok güzel bir kahveye.
Hiç düşündünüz mü, isminiz nerenize konulmuş?
Nefesi alıp veren kim? Eğer siz iseniz nefesinizi 5 dakika kontrol
edebilirmisiniz?
böyle bi mail gelmiş.
buyur burdan yak bakalım şimdi.
Nefesi alıp veren kim? Eğer siz iseniz nefesinizi 5 dakika kontrol
edebilirmisiniz?
böyle bi mail gelmiş.
buyur burdan yak bakalım şimdi.
ersoyla karşılaştım dün gece queen de. bi senedir görmüorum die atladım üstüne, biz merveyle ayrıldık dedi. dışarı çıktık biraz konuştuk. 7 sene. her şeyin güsel olucaanı sandıın anda bitsin herşey. yedi sene. yani inanamadım ben. aslında biliodum sanırım içten içe ama gene de konduramıo insan. beni görünce daha kötü oldu sanırım. yani en başından beri ben hep herşeyi biliodum, hep ordaydım. ama ersoy elinden geleni yabdı. daha fazlası yapılamazdı. bana sarılıp ağlamaya başladı. ben de ağladım. ağlaştık. en son lise sonda üni sonuçları açıklandığında böyle olmuştu. babası dehşet saçtığında. garip. ersoyun hayatının en kötü gecelerinde hep bi şekilde oralarda oluyorum. ersoyu çok sevdiimden sanırım. evren bizi birbirimize itiyor.
o kadar pis boğazımki iğreniyorum kendimden. akşam yemeği yemedim belki ama bi kase çekirdek yiip, ardından brown yiip muzlu süt içtim. aralarında bi-iki saat var ama midem bulanıo hala.
Cuma, Mart 21, 2003
ilginç bi durum, türümün dişi bir örneği olarak topuklu ayakkabılara karşı doğal bi yeteneğim ya da içten gelen gensel bi kalıtımım olması gerekirken, dolgu topukların ve kalın tabanların üzerinde bile dengesiz bir salınım sergiliyorum. lodosa yakalanmış bir yelkenli, dümeni torsümüş bir sandal, beyinciği çürümüş bir kuş gibiyim adeta.
Perşembe, Mart 20, 2003
hava ne kadar dengesiz böyle? sabah ince yağmurlukla mı .çıksam diodum şimdi hale bak. gerçi bu gün daha iyi daha uzun süreli gelişmeler gösterio. dün 10 dakka da bir deişiodu. yarın basın gösterimimiz var sabah. ayrıca bi de, pazartesi en sevdiğim kuzenim geldi. azıcık görüşebildik. dün beraberdik ama olsun. azıcıkdı. onu bukadar çok sevmem ve bu kadar uzak oturması ne kadar acı. bi o bi de emine ablam. ikisini de çok seviorum ve ikisi de çok uzakta. hiç adil diil. fransızca öğrenmeme çok sevindi. bütün kitaplarını bana bırakıcakmış. evi de hayalimdeki ev zaten. o kadar güzel ki. o evi istiyorum. hem de çok. yani onun gibi bi ev. web page yabmayı örendim yakında nası bi ev istediimin fotolarını görüceksiniz.
süfer diil de ne?
süfer diil de ne?
Çarşamba, Mart 19, 2003
en çok french rom sanırım. bana ondan içirmen lazım. hem sözün var. rehberlik bıdısıyla hani. hanimiş agucuk?
Pazar, Mart 16, 2003
kahve fali bakan insanlar arasinda bir prestij yarisi vardir. kahve fali bakan iki insan bir araya gelip karsilikli kahve içerler ve fal kapatirlarsa izleyenler için ihtisamli bir gösteri gerçeklestirirler. gösterinin ihtisami falcilarin iddialilik derecesiyle artar. bi kisim falci fincani açmadan kapali fincanin tepesine dokunarak bisiler bidilar, bazisi fincana söle bi göz atar sonra gözünü sabit bi noktaya dikip bidilar. bütün bu prestij gösterileri arasinda bir tanesi vardir ki, her yigidin harci degildir. prestij avcisi falci tabagin ortasindaki telveye parmaginizi bastirmanizi ve bir sayi tutmanizi söler- 1 den 5'e kadar. sonra dilek tutturur. ardindan hem sayinizi hem dilegini bilmeye çalisir. kimi zaman bilir. dilegi tutturup sayiyi tutturamayan prestij avcisi falci, ucundan kaçirdigi prestijden ödün vermemek için, sayiyi bilememesinin dileginizin gerçeklesmeyecegine delalet oldugunu söyler.
Salı, Mart 11, 2003
çok çirkin bi tortellini yedim öğle yemeğinde. tortellini kısmı güseldi ama sosu çok krema ve çok yağlıydı nasıl ağır geldi nasıı. dedim ben akşama kadar acıkmam ama gözüm döndü feci. saatlerdir masada duran gofrete bakıyor ve yememeye çalışıyorum. allaaam sen bana güç ve irademi kuvvetlendir beni sev.
You should be a Libra! Libras are Diplomaitic and
urbane, Romantic and charming, Easygoing and
sociable, and Idealistic and peaceable. On the
down side they're Indecisive and changeable,
Gullible and easily infuenced, and Flirtatious
and self-indulgent, though
Which Zodiac Sign Should You Be?
brought to you by Quizilla
şarkı falı yabıorus winamp te. tunç a pretty woman çıktı. ersana sting ı'll be missing you çıktı. tolgaya nicole kidman robi wilyıms düeti samtin stupid çıktı. bendenize de elvis prestley den love me tender.
You are "Amelie". You are a dreamer and
only want the best for everyone. Give yourself
some of that attention and maybe your dreams
will come true.
!?!What Indie Film Personality Are You!?!
brought to you by Quizilla
aç ve üşüyen ve ne istediğini bilmeyen bir burcu yuva da anne diye ağlayan on mızmız çocuk gücündedir.
sevmesen de olur ellerim ağrıyo. daha doğrusu parmaklarım. sevsen nolur sevmesen nolur. romatizma olup, kortizon tedavisi yüsünden 45 yaşında ölücem nasıl olsa.
sayın okur eğer yaptığın makarna sosunun güzel olmasını istiyorsan içine bir tatlı kaşığı hardal koy. sarımsak muhteşem bir lezzettir. eğer daha da lezzetli olsun istiyorsan, makarnanın kaynama suyuna, et bulyon, zeytinyağı (varsa aromalı da olur kekikli falan) isteğe göre köri koy. kaynama suyuna et suyu bulyon bıdısınıs koymayı unutursan bir miktar sosa da koyabilirsin. tabi kıymalı sosda gerek yok. etli yaparsan bir miktar defne yaprağı çok hoş olur. ya da istersen biraz ketçap sık sosa. renk verir. beni sev ey okur.
sürekli hava durumu değişen. ama genelde havanın kötü olma olasılığı yüksek bir ay. ya da aniden dehşet bir soğuk yaratabilicek bir ay. ama beklenmedik bir noktada güneş açıp bu ne be dedirticek bi ay. zırt pırt değişip insanları canından bezdiricek bi ay.
tadını ve pişirme kısmını en sevdiğim makarnalardan birini geçen eylülde about a boydan döndükten sonra yapmıştım. eve gelmiştim. kimse yoktu. bi kişilik su ısıtıp, tek kişilik makarna yapmıştım. sade. sonra yağlamak için üstüne birazcık zeytinyağı gezidirip karıştırmıştım. sonra ketçap ve peynirle bilgisayarın karşısında yemiştim. olması gereken bu diye hissetmiştim.
dün ilk defa matkap kullandım hayatımda. çok eğlenceliydi aslında. bi sürü şey yaptık dün. ve gece bayılır gibi uyudum. abuk subuk bi sürü rüya gördüm zaten. bazen neyi nereye koyacağımı hiç bilemiyorum hayatımda. her şey kollarıma oluyormuş da onları taşırken önemli bir takıp şeyler aradan kayıp düşüyormuş gibi. ya da elim kolum böylesine doluyken o kadar şeyin arasından önümü göremeyip takılıp düşecekmişim gibi. bu gün ilk defa özgür irademle scannerı kullandım. ama sonra imajlar düzgün olmadığı için fireworksle uğraşıp onnarı büyütüp kenarlarını falan kesmekle uğraştım. ilk defa fireworks kullandığım için uzun bir süreç oldu. şimdi de bi sürü cd kopyalıyorum. bankanın pressbook cd sini kopyalıyorum amansızca. bunlardan 60 tane kadar yapmam gerek ve ben daha 6 tane yabdım. yani yunanca yalan oldu. olsun ozan da bana indiana jonesları kopyalıycak. ama ben neden sadece bişi yapmak istiyorum ve onun ne olduğu hakkında hiç bi fikrim yok. neden belli belirsiz bir fikir var kafamda ve ona karşı bir özlem duyuyorum, uyumak gibi bişi ama uyumak değil. bilmiyorum ne. serin sessiz yeşil ve biraz gri bir fotoğraf geliyor aklıma ama çok bulanık. güzel bir çiçek kokusu var belki fulya. yani bulanık bir fotoğraf, bir parça his, biraz koku. karmaşık renkler. ama eylemin ne olduğuna dair hiç bir fikrim yok.
şu hayatta en sevdiğim şeylerden biri yemek yapmak. makarna yapmayı, yemeyi sevdiğim kadar çok seviyorum. ama sanırım en çok salata yapmayı seviyorum. aslında ayrımak zor ama salata yapmak çok zevkli gerçekten. tatlılar falan da zevkli ama salatayı yerken vicdan azabı çekmiyor olmak beni çok mutlu ediyor. önce yeşil salatanın yapraklarını güzelce yıkamak ve sonra onları bi süre suda bekletip tekrar yıkamak. bu sanırım en sıkıcı kısmı. soğanların da yıkanması sıkıcı. salatayı doğradıktan sonra kabukları soyulmuş domatesleri küçük üçgenimsi keseip koyunca mesela yerken ağzına böle lesis, lesis gelirler. sonra salatalık koyucaksam onu da ortadan ikiye kesip sonra dilimlemek. bu arada en son da salatalıın bi parça kesilmemiş yerini bırakmak ki kolay kesilsin. sonra mısır koymak mesela. iki çeşit peynir koymak - beyaz peynir ve dil peyniri. varsa kırmızı biber turşusunu uzun uzun kesmek. isteğe göre tavuk, ton balığı, jambon artık aklınıza ne gelirse koymak. sonra karabiber tuz hardal mayonez limon zeytinyağı fesleğen yoksa kekik ve aklınıza gelebilicek daha başka bi takım baharat ve maddelerle - yoğurt, süt, ketçap vs.- sos yapmak. sonra o sosu renk cümbüşü haline gelmiş muhteşem lezzetteki salatının üzerinde gezdirmek ve tabi sonunda da yemek. bunlar da salata yapmanın en sevdiğim kısımları.
pazar günü ne kadar korkunçtu. oysa fena da başlamamıştı. önce kurs, sonra sinema. ama zaten gerginlik vardı üstümde. sonra eve geldim ve ev de gergindi. belliydi bişiler olucaa. ve oldu tabi ki. iki gündür şişik gözlerim.
Cumartesi, Mart 08, 2003
ayrıca yasedeyim şu an. burda da o kutucuklar yerine çince harfler çıkıo. bu gün fr kursunda yeni dönem başladı. orda da çince, ve daha bi sürü dilde güsel yasılar vardı ben çook beendim. ben de öle şeyler yapabilmek istiorum. ayrıca. bişi daha var. ama size söliemem.
Cuma, Mart 07, 2003
dün gece o kadar daraldım ki. zavallı elf elif den ondan daraldım sandı. sona çağrı geldi nete o da daralmıştı. yani ikimizde daralınca naıs kitleniomuşus gördük. böle porto şaraplı yağmurlu anılar annattı bana ama gene de pek bi işe yaramadı açıkçası. hayır zaten böle donuk bakıodum ekrana yani naapabilirdi ki? ben de onun hüznüne çare olamadım. bana tritesse dio. belki de şu an doğru yazamıorum ama doğru sanırım. bi kere daha demişti zaten. benden çok sana yakışıo die. sonuç olarak çağrıyla darallarımızı katladık, elifin daralına daral kattım. ve gece bitti.
baktım sayfada görüntüsünde bi maymunnuk yok. nese artık. ayrıca üstteki türkçe reklamların hastası oldum.
hayır sadece türkçe karakterlere yabsa annıycam, sadece onnara da yabmıo. normal harfleri de kutucuk yabıo. her seferinde iki kutucuk koyuyo yanyana. ayrıca dişçiye gitmiycem kimse kusura bakmasın.
üf ayrıca bilgisayardan mı blogger dan mı bilmiorum, garip kutucuklar var aşşa da bakıorum şu an evet hala ordalar. yani nedir annamadım ki ben.
şu anda o kadar uyuz, yorgun, sevimsiz ve keyifsizim ki, öl bu ruh halinde kurtulucaksın deseler, tamam derim.
Perşembe, Mart 06, 2003
bu gün dehşet alışveriş yabdım. süfer bi snoopy li çanta aldım. mufteşem çoraplar aldım. bluz aldım. etek aldım. saçıma köpük aldım. bi de dünyanın en güsel nevresim takımlarını gördüm ama alamadım artık benim de bütçem bi noktaya kadar dayanıo arkadaşlar çarpmiim.
ayrıcana erinçle ne alakam var? hiç. yani sadece bloglarımızı okuorus biribirimizin ve arasıra guestbookla sevimlilik yabıorus. ama buna rağmen süfer bi insan olduu kanaatindeyim. üzüldüm üzülmesine ben. üzülme erinç yaaa
Salı, Mart 04, 2003
ayrıca yunanca çok garip. okunuşu yani. gramer olarak almancaya benzio sanırım. 3 tane artikel var ve kadın bu akusativ falan dedi. ama fiil çekimleri biraz farklı sanırım. tam emin diilim. bu gün yunanca bi kelimeyi tek başıma okumayı başarıp çok mutlu oldum.
dangerous liasions su serettim. böle mi yazılıo emin diilim gerçi pek. ama olsun yazdım. john malkovich hayatıma yeni bir anlam kattı bu filmde. nası bi cazibedir bu annamadım ki ben.
dangerous liasions su serettim. böle mi yazılıo emin diilim gerçi pek. ama olsun yazdım. john malkovich hayatıma yeni bir anlam kattı bu filmde. nası bi cazibedir bu annamadım ki ben.
sonunda beklenen gerçekleşti. bu güne bu gün 20 üstünden 15 alarak baş 4 bitirdim ve ara kurlara geçmeye hak kazandım sertifika bile aliciiim. acı tarafı şu ki işin, çağrı kursu bırakıo. ben akşamdan kalma sabahlarımda kursa gidince kim beni sarıp sarmalıycak, arkadaşşıııımm die baırıcak, bağrına basıcak? ühühühühühü. :(
Pazar, Mart 02, 2003
The lights go out and I can't be saved
Tides that I tried to swim against
Have brought me down upon my knees
Oh I beg, I beg and plead singing
Am I a part of the cure
Or am I part of the disease?
Tides that I tried to swim against
Have brought me down upon my knees
Oh I beg, I beg and plead singing
Am I a part of the cure
Or am I part of the disease?
yine de korktuğunda bunu bilebilmek güzel. ama korkmasan keşke. korkmayabilsek. korkmamıza sebep olacak şeyleri yaşamamış olsak. o zaman biz olmazdık. belki de olurduk gene de. bilmiyorum. ama yine de yani öle işte.
ayrıca bana bir şey ne kadar güsel giderse, ne kadar sorunsuz ve mutlu olursa olsun, bir anda her şeyin tepetaklak olabileceğini anımsattı. aslında o zamandan beri unutmadığım bir şey bu. o zamandan beri hep tetikteyim zaten. ama tam da şimdi olması, tam da korkularımın üstüne gitmeye ve verdiği güzellik korkusundan fazla olduğu için kendimi akıntısına bırakmışken mutluluğun, yani anlamıorum. işaretlere inanmalı mıyım? ya da onları kötüye yormaktan vaz mı geçmek gerek sadece. gereken sadece bu mu güzel başlayan şeylerin bir anda kötüye gitmesini engellemek için? bilmiyorum.
evet dün onu gördüm. afşini. üç yıl aradan sonra. onu gördüm onunla konuştum. kim bilir kaç sene için son kez. garip bir burukluk kaldı üstümde. onu görünce sanki eski mutlu günlerimi de görmüş gibi oldum. beni hayatımdaki en pervasız ve en mutlu ve en sağlıklı- belki de normal demek daha doğru, halimle hatırlıyor hala çünkü. o burcu orada yaşıyor gibi. yani beni hala o sanıyor. evet farketti, yüzünün anlamı değişmiş dedi, sen kendini kapatmışsın dedi. sanırım asıl acıtan bu, yani afşini görmek ve bi daha göremiycek olmak değil, onun aklındaki eski ve mutlu halimin artık ölmüş olması, artık yaşayan kimsenin kafasında burcu dendiğinde o görüntünün oluşmayacak olması. bi daha görürsem onu eğer, yanında getirdiği başka bi burcu olucak. anlatamıyorum sanırım.