Çarşamba, Aralık 17, 2003
Salı, Aralık 16, 2003
bir keresinde birisi misfair odasına "neden yalnız yaşayamıyorsun" ya da ona benzer bişe yazmıştı. o zaman ne alakası var bee demiştim. ama sanırım haklı. ve bu hiç hoşuma gitmiyor. bahsettiğim tek başıma bir şeyler yapmak falan değil. kendi kendime vakit geçirmeyi seviorum, heb de sevdim. ama anlaşılmak için insanlara ihtiyacım var. bunu değiştiremiyorum.
içimde derin bi sıkıntı var ve herkes herşey potansiyel bir kırgınlık aracı. herşeye üzülebilmeye sonsuz bir yeteneğe sahibim. istediğim tek şey şu da diyemiyorum. bi sürü şey var ,istediğim. kendiliğinden olsun die bekliorum olmuo. bekledikçe geriliorum ve bi noktadan sonra beklediğim şeylerin gerçekleşmesinin de bi anlamı kalmıo. aslında o kadar da basit şeyler ki istediklerim. ama kimsenin benim gerzek isteklerime ayıracak ne vakti ne de hali var. istemek bile haksızlık aslında. ama engel olamıyorum işte. öylece durup bekliyorum ve hiç bir şey değişmedikçe, hiç bir beklentim yerine gelmedikçe daha da derine gömülüyorum.
Pazar, Aralık 14, 2003
bi sürü data yabtım bu gün. alttarafın 7 kişini n datası ama vakit alıo. hele o mean bulmalar proportion çıkartmalar yok mu insanın ömründen ömür çalıo. aman ya. başıım ağrımaya başladı.
bilgisayarın başına oturunca oluo heb. sanırım göslerim bozuk. gerçi 1,5 aydır gidicem diorum ama yalan oldu yine. niye hiç bişe planladıım gibi gitmioki annamıorum.
bilgisayarın başına oturunca oluo heb. sanırım göslerim bozuk. gerçi 1,5 aydır gidicem diorum ama yalan oldu yine. niye hiç bişe planladıım gibi gitmioki annamıorum.
sinirlerim de feci gergin. bi sürü hastalık ve olay üstüste geldi herşeyin dışında. dün galatasarayda avşara sarılıp zır zır ağladım. tek bi sebebi de yok yani. sadece abzen boşa kürek çekiyormuşum gibi gelio yani insanlar için. yani bilmiorum. neyse sonra avşar beni sakinleştirdi. ama bu bize gidilememiş bir filme patladı.
sinir krizleri ve zararları.
sinir krizleri ve zararları.
Pazartesi, Aralık 01, 2003
dün gece rüyamda shopping diye bir filmi viypna soktuğumuzu ve ben geciktiğim için filmin bir ay boyunca her gün olması gereken reklamlarının rezervasyonunu yapamadığımızı gördüm. olmayınca bütün ofis bana küstü böle çok korkunçtu. bi de ne alakaysa geniş açıdan ve büfoktan ustam olan yüce insan volkan dede de bizim ofise gelmişti. işte neyse çok sıkıldım böel korktum rüyamda. sonuç: dudaamın üstünde pörtleyen bir uçuk.
aman aman bi bayramı daha geride bıraktık. annemin ısrarla miniaturke gitmemizi istediği ve bi şekilde gitmemeyi başardığımız bu bayramda da yine saatlerce evde sıkıldık. bi gün uykuluk yemeye gittik ki çok matah bişi olmamasına rağmen 65 milyonm hesap ödedik ailece. salata güseldi aslında. sonra ilk gün saat beşe kadar evde baygınlık geçirip sonra minoşu ziyarete ve ardından da köprüaltına nargileye gittik. nargile kısmı güsel olucak sanmıştık ama masa başına 6 adet bayram hanzosu düştüğü için pek de feyz alamadık. babamın midesi tuttu teyzemin beli ağrıdı abim nezle olduk. sonra anneim salep planı bi şekilde ekarte oldu ve eve gidip the score u seytrettik. edward norton, robert de niro ve benzeri isimler bulunmasına rağmen hayret verici ölçüde sıkılcı bir filmdi. yani orantısal anlamda diyorum. ikinci gün teyzeme azcık gidip nille kadıköye kaçmayı başardım. tripte oturduk güseldi genel olarak. alkanlar felam komikti yani. cuma günü nihayet sevdiceğim istanbul semalarına ayak bastı da görüşebildik. çok güseldi. süfer alışveriş yabdık ve romantikliğimzden öldük. hımm başka naaptıkkine. cumartesi gene nargile yabdık sona yak a gittik aşarla sırayla hastalanıp sona iyileştik.
bi de perşembe günü uykuluktan sonra tophaneye gittik. orda en baştaki anrgilecide oturduk bize menengiç kahvesi ikram ettiler. sonra teyzem aldı bi kavanoz. ama almanyaay götüremeyceğini düşünüp bize hibe tti. yani annıycanız süfer kahvemiz evde.
bi de perşembe günü uykuluktan sonra tophaneye gittik. orda en baştaki anrgilecide oturduk bize menengiç kahvesi ikram ettiler. sonra teyzem aldı bi kavanoz. ama almanyaay götüremeyceğini düşünüp bize hibe tti. yani annıycanız süfer kahvemiz evde.
Çarşamba, Kasım 19, 2003
Salı, Kasım 18, 2003
Pazartesi, Kasım 17, 2003
Pazar, Kasım 16, 2003
tunç çok tatlı. onu çok özledim. o izmire gitti çünkü ve haftalık görüşme limitimizin altında görüştük. cumartesi sabahı hasretime dayanamayıp seni de bombaladılar mı baretgülüm die beni aradı. sesini duyunca dünyalar benim oldu. gerçi başta işle ilgili bişeyi yapmayı unuttum sandım ama olsundu o benim tuncumdu. sesini duymak ayrı bir zevk bir ayrıcalıktı. canım tuncumdu o benim. hem yakışıklı hem kaslı hemde entellektüel olarak aşmıştı. evet.
bu gün fransız televizyonundan insanlara tercümanlık yabdım. çok ilginçti. başım ağrıdı dehşetle. ambale oldum fransızca ingilizce arasında. en son konuşurken aklıma tuhaf almanca kelimeler gelmeye başlamıştı ki allahtan beni azad eylediler. bombalama olayını da kınıyorum ayrıyetten hemen şuracıkta.
Cuma, Kasım 14, 2003
bu gün odamı yabıcas sanırım artık. yapsak da olsa yeter. heyecanım ölemeye başladı çünkü. yakında heyecnaım ölemey yüz tutucak ki o zaman hiç bir kuvvet moko sahillerindeki villamda konyak içip büyücü okurken büyücüdeki olayların halihazırda benim başıma gelmekte olduğuna dair içten içe sinsi bir inanç geliştirmemi engelleyecek. anladın mı bei sayın okur? sanmıyorum.
kışımsı havalaırn gelmesiyle ofiste üşüme günlerinin başlaması bir oldu. yazları adeta bir cennet, çölde bir vaha olan saygıdeğer ofisimiz, kışları adeta kutuplardan bir köşe, ayak basmamış yerleri ve buzda gömülü kaşif cesetleriyle güney kutbundan nezih bir bölge haline dönüşüyor. sonra tabi ciğerim pörtler, romatizmam tutar benim. kaşif olabilicek bi insan oplsam dağcılık klübüne girerdim, evimde örgü örüceeme.
Perşembe, Kasım 13, 2003
Çarşamba, Kasım 12, 2003
Pazar, Kasım 09, 2003
ağlamak rahatlattığı ölçüde güzel bir eylem. ama amaçsız kontrol edilemeyen bir şeye dönüştüğü noktada can sıkıcı oluyor. sadece yemeğin üstüne konan ve üf keşke hiç olmasa dediğiniz lokanta süsü maydonozlar gibi. görüntüsü iç sıkıyor. kimi zaman kibarlıktan alıp atamıyorsunuz da. anlatamadım ben. ama sonuç olarak bu iç sıkıntılarımın kaçınılmazı haline gelen ağlama hallerim midemi bulandırmaya başladı.
sebepsiz bir perişanlık içindeyim. hislerimin sebebini anlasam, çözüme ulaşmak için yapılması gerekenleri yapabilirdim. ama olmuyor. sebep arıyorum sürekli. bulduğum her sebep başlagıçta doğru sebepmiş gibi geliyor ama değil. aradıkça ve bulamadıkça bir sürü gerçek sebep birikiyor cebimde cebim doluyor şimdi hem sahte gerçeklerin ağırlığını hem de sebepsizliğin ağırlığını taşıyorum sırtımda.
herşeyin son derece anlamsız ve güvenilmez göründüğü anlar var hayatta. ne yapacağımızı neye tutnacağımızı bilemediğimiz, herkesten ve herşeyden şüpheye düştüğümüz anlar. neyin gerçek neyin yalan olduğunu bilemediğimiz, herşeyin geçiciliğini, uçuculuğunu ve değişkenliğini iliklerimizde hissettiğimiz anlar. hissettiklerimizi anlatacak kelime bulamadığımız, göz yaşlarımıza hakim olamadığımız, sesimizi kontrol edemediğimiz, düşüncelerin arasından doğru ve sağlıklı olanların çekip çıkaramadığımız anlar. acıya boğulduğumuz, acıda boğulduğumuz, acıyla boğulduğumuz anlar. herşeyin aynı gibi göründüğü ama ufak harflerin ve kelimelerin aslında herşeyi nasıl da farkettiğimiz anlar var. ve bazen bir ay tutulmasıyla, bazen de yağmurun saçınıza değmesiyle açığa çık benliğinizi kaplıyabiliyorlar.
Pazartesi, Kasım 03, 2003
toefl gazisi sevgili arkadaşlarım mete ve zeynep süfris yabıb ofise geldiler. çok duramadılar belki ama genede içimi şenlendirdiler.
ayrıca bu hafta sonu odamı yabıcam. çin temalı mı olsun yıldız mı? fikirlerinizi misafir odasına bekliyorum sevgili dinleyenlerim. şimdi sizleri gönül bahçesinden nadide bir şarkıyla başbaşa bırakıyorum:
bir ihtimal daha var, oda ölmek mi dersin?
ayrıca bu hafta sonu odamı yabıcam. çin temalı mı olsun yıldız mı? fikirlerinizi misafir odasına bekliyorum sevgili dinleyenlerim. şimdi sizleri gönül bahçesinden nadide bir şarkıyla başbaşa bırakıyorum:
bir ihtimal daha var, oda ölmek mi dersin?
tunç bu gün yine çok şahsına münhasırdı. sabah beni uyuz etti sona bana zayıf dedi sona da roseanne e benzetti. şu anda geçen haftanın cumartesisine bakıo. onu tiyatro biletini yırtmakla tehdit ederek bana kahve yapmasını sağladım. sonra onu çok sevdim. çünkü çok yakışıklı ve gururluydu. adeta bir yeniçeri, bir kapıkuluydu. şuursuzdu.
Cuma, Ekim 31, 2003
dün deney yabdım. çok mutlu oldum. ama çok yoruldum bi yandan da. kafamı kaldıramıodum sata 10 du halbüse daha.
uyuzum bu aralar fazlasıyla sadece evde yatıp zıbarmak geliyor içimden. ama bu durum sosyal hayatımı yaralamakta ve sevdiklerimi üzmekte. özür diliyorum özellikle en birinci sevdiğim biricik ve çok tatlı dostumdan huzurlarınızda. özür dilerim. nill.
uyuzum bu aralar fazlasıyla sadece evde yatıp zıbarmak geliyor içimden. ama bu durum sosyal hayatımı yaralamakta ve sevdiklerimi üzmekte. özür diliyorum özellikle en birinci sevdiğim biricik ve çok tatlı dostumdan huzurlarınızda. özür dilerim. nill.
tunç blogı bulmuş. aratmış taratmış kendi adı sadece 4 kere geçiomuş. çok kırılmış. bundan sonra her blog yazışımda özel bir tunç bölümü olacak. sayın dinleyenler. ahanda ilki:
tunç bu gün beni zorla bakkala götürdü. çok korktum. kola aldı ve onları bana taşıttı. eti puf istedim almadı. ama yine çok yakışıklıyı. bir o kadar da vakurdu. ona göz süzen bakkala hiç pas vermedi. parayı verdi üstünü aldı ve aynı vakur tavırla olay mahalini terketti.
tunç bu gün beni zorla bakkala götürdü. çok korktum. kola aldı ve onları bana taşıttı. eti puf istedim almadı. ama yine çok yakışıklıyı. bir o kadar da vakurdu. ona göz süzen bakkala hiç pas vermedi. parayı verdi üstünü aldı ve aynı vakur tavırla olay mahalini terketti.
Pazartesi, Ekim 27, 2003
süfer bakım ve kendine özen seansıyla başlayan cumartesi günüm teyzemin ani bir hamlesiyle tuzla buz oldu. zar zor kendimi çekim yapmak üzere koro semalarına attım. sonra yaka gidip zoynop un doom gününü kutladık. kendisine burdan misafir odama yaptığı şeker ziyaret için teşekkür ediyor saygılar sunuyorum.
sona da lalenin doomgününü kutladk. bi sürü doom günü vardı yani. sonra be dehşet bir pazar depresyonu yaşadım dün gece. uzun zamandır bu kadar ağırı olmamıştı. yani. nerelere gideyim nasıl nasıl edeyim bilemedim. çok daralıp avşara sardım. çok fenayım. üf.
sona da lalenin doomgününü kutladk. bi sürü doom günü vardı yani. sonra be dehşet bir pazar depresyonu yaşadım dün gece. uzun zamandır bu kadar ağırı olmamıştı. yani. nerelere gideyim nasıl nasıl edeyim bilemedim. çok daralıp avşara sardım. çok fenayım. üf.
cuma günü işlerin o kısımlarını bitirdikten sonra köprüaltına gittik. nargile içip keyif yabdık çok güseldi. sona tam gitmeye karar verdik. çıktık mekandan, aman o da ne! bir yağmur başladı ki. iki saniye önce hiç bişi yoktu havada nası yaayo! taksiye binelim ay dur falan dedik. bu defa taksi yok 15 dakka taksi bulucas die deli gibi ıslandık etek çorap, ayakkabılarımdan cyıkcyık sular saçılıodu etrafa yürürken. sonunda attık kendimizi yaka ama deli gibi ıslanmıştık. sıcak mekanda mutlu mesut oturan arkadaşlarımızın hiç biri bizi anlamadılar.
metenin menüleri oldu. cuma günü güsel yemek yiip upwords oynadıktan sonra bastırıp pvclettirdik hebiciini. akşamda son kısımlarını bitirdim ama cumartesi krizi yüzünden iplerini unuttum nolucak ki dediler bana verdiler masalara sona kızın biri ben tam bişi ister misin demeye giderken aaa bi ipde takamamışlar mı mehehe yabıb sinirimi bozdu ardından aynı kız alperin kız kardeşi çıkıp beni dumur etti. sonuç olarak: ipsiz menüler kullanıma sunuldu.
Cuma, Ekim 24, 2003
Ichi - "That one with wisdom"
Sponsored by www.life-blood.cjb.net
What would your Japanese name be? (female)
brought to you by Quizilla
You have a surprise kiss! Your partner is always
pleasantly pleased to have you jump outta no
where to dote them with a fun peck on the cheek
or more passionate embrace. super markets and
work places are your favorite places to attack
your loved one with all your love =p
What kind of kiss are you?
brought to you by Quizilla
dün piyangodan gün çıktı bize. hisarda kahve içtik sona avşarlara gittik güseldi hisarda araştırmaiçin soru seçtik. hocayla belirlediğimiz cut-offların dışına çıktık biras. ama hoca beenmiş. eline saalık die mail atmış. bu günkü basın gösterimi için patatesli poğaça yabdım. çok güsel oldu. herkes pek bi beendi. tuncun çikolatalıları da süferdi dayanamadım bi tane yedim.
ayrıca rejimim o kadar sıkıcı ki. hep açım hem, hem de lezzetli bişe yeme şansım ilk defa bu gün olucak. çok sevdiğim peyniri irenç bi versiyonuyla yiorum. pıf.
ayrıca rejimim o kadar sıkıcı ki. hep açım hem, hem de lezzetli bişe yeme şansım ilk defa bu gün olucak. çok sevdiğim peyniri irenç bi versiyonuyla yiorum. pıf.
Çarşamba, Ekim 22, 2003
böle hasta gibiyim. gece yatmadan tylol hot içiorum. o bööle biraz daha sıcak bastırıo insana. yorganlar çıkmadıı ve kaloriferler yanmadıı için iki batteniye üstüste koyup hazırladımm yataama giriorum biraz kitap okumak için. böle tylol hot ın tuhaf bi uykusu var o bastırıo böle battaniyeler sıcak ben sıcak. böle tuhaf bir uykuya dalıorum tuhaf tuhaf rüyalar görüyorum. dün gece rüyamda alin taşçıyanla bizim eski evdeydik battle royale in temsilini yabıoduk böle mitsuki falan vardı. alin taşçıyan bana 3 yaş fark bişi diilki benim sevgilim 14 yaşında dedi. ben baktım hiç de 14 yaşında görünmüodu.
bu aralar işten çıkıp bengiye uğramak çok sevdiğim bir aktivite halini aldı. gidiorum. iki çay içiorus karşılıklı. oturuorus. böle . sona çıkıorum eve gidiorum. aslında son bi kaç gündür sürekli eve gidesim var. işten çıkıorum hop ev. anime serediorum biraz. kitpa okuorum. avşarın kazağını örmeye başladım yeniden. ön kısmı bitti. ona yün arıycam yoksa eksik kalıcak gibi duruo. sona atkı var. örgü örmek güsel. dün örgü öreüp film serettim. bu gün migrenliyim nede bilmiorum. sabahları uyanamıyorum bi türlü. çok zor kalkıorum. pıff. hafta sonu da heycanlı geçicek gibi. cuma akşamı 80'ler partisi var tuncun. cumartesi hem zeynebin hem lalenin doğumgünü var.
yani ben sevgilimi özledim ama asıl olarak.
yani ben sevgilimi özledim ama asıl olarak.
Cuma, Ekim 17, 2003
Pazartesi, Ekim 13, 2003
Cuma, Ekim 10, 2003
Çarşamba, Ekim 08, 2003
mete bi mekana ortak oldu ya şimdi. biz kalpten mekanı bizim die benimsedik. bengi garsonluk yapıcak, anıl hafta içi, avşar hafta sonu müzik yapıcak. ben dekor ve menülerle ilgilenicem flan filan. mekan sevimli zaten. sahibi de kayserili. komik bi adam. kendini çok fazla ciddiye alıo ama ii niyetli.
nesfit aldım kendime fit olucam işalla.
rejimsel günner geri döndü annıycaanız. sürekli bir genişleme halindeyim ve bu bana mutsuzluk olduğu kadar bel ağrısı olarak da geri dönüo ne yazık ki. ayrıca ya tuçenin diyetisyenine ya da avşarın tanıdıı olan diyetisteyene başlamaya karar verdi. ölüm orucu gibi rejim yapıp zayıflayamıyorsa insan bir bilene danışmalı ne de olsa.
rejimsel günner geri döndü annıycaanız. sürekli bir genişleme halindeyim ve bu bana mutsuzluk olduğu kadar bel ağrısı olarak da geri dönüo ne yazık ki. ayrıca ya tuçenin diyetisyenine ya da avşarın tanıdıı olan diyetisteyene başlamaya karar verdi. ölüm orucu gibi rejim yapıp zayıflayamıyorsa insan bir bilene danışmalı ne de olsa.
Cuma, Ekim 03, 2003
Salı, Eylül 30, 2003
küçükken çok sevdiğim bi çarşaf takımı vardı. böle gökkuşakları vardı üstünde. bi abimin bi benim vardı iki tane. bi gün annem onları yıkarken çamaşır makinesinin lastiğine takılıp birisi yırtılmış. annem burcuya sinirlenmiştim onları koyarken o yüzden yırtık olan onun olucak demiştiç abimde tamam tamam demiştiç ben çok üzülmüştüm. dehşetle. abim bardağımı kırınca ve annem kızdım die bana kızınca aklıma geldi nedense.
Pazartesi, Eylül 29, 2003
Pazar, Eylül 28, 2003
istediğim zaman istediğim şeyi yapabilmek ne kadar güsel olurdu. kimseye karşı herhangi bi sorumluluk düşünmeden. ama işte bu imkansız. böyle bi şey yapabilmek için tamamen insansız bir yaşamı kabul etmek gerek ve ben kendimi mutlak yalnızlıkla mutlu kılabileceğim noktayı çok gerilerde bıraktım. çok farklı huzur ve mutlulukların tadına vardım.
küçük bi atölye isterdim. kafama göre lamba falan yapıp, cam boyası, sabun ve mumla uğraşıp yaptığım şeyleri istediğim kalitede basabileceğim, istediğim gibi freehand (çarı öretince) photoshop falan kullanabileceğim bi bilgisayarı olan kartonlar camlar ve malzemelerle dolu bi oda. aklıma gelen şeyleri yapabileceğim boyalar ve daha bir sürü şeyle dolu bi oda.
hayatımdan çıkartmak istediğim şeyleri çıkartabilme gücünü ve kararlılığını bulmam neden bu kadar zor? neden hep bir umut var içimde beni kararlarımı uygulamaktan alıkoyacak bir mucize gerçekleşeceğine ve her şeyin eski güzel zamanlardakine döneceğine dair? Ve neden mariah carey nin bir şarkısını dinlemekteyim şu an biri bana bu soruların bir cevabını verebilir mi?
Pazartesi, Eylül 22, 2003
Salı, Eylül 16, 2003
hayır bi de seviorum sonuçta veletleri zaman geçirmekde istiorum. çok yorgun diilsem yabıorumda. geçen gün renkli kartoonlar ve şekilli makaslarla kitap ayraçları yaptık sonra beraber kitap okuduk, onlar biraz ilerlediler ki ayracı koymanın bi mantıı olsun.
dün meltemle vişneli muffin yabdık. ölem heyecanlanıo ki. güsel de oldu. ama ben yorgunsam hiç çekilmiorum zavallı çocuklar.
ayrıca o vişneli muffin de icat olunmuş mertlik bozulmuş.
paketi alıosun. 3 tane ayrı paket çıkıo içinden. birini döküp, içine iki yumurta yarım bardak sıvı yağ koyup karıştırıosun, öbür minik kek kalıplarına koyuosun, üstüne öbür paketten çıkan vişneli sosu koyuosun, piştikten sonra da 3. paketten çıkan ve benmari usuülü erittiin çikolatayla süslüosun. toplamda 25 dakka falan sürüo hepsi ki zaten 15 dakka pişio meret.
neymiş muffin yapmışım.
peeeh
dün meltemle vişneli muffin yabdık. ölem heyecanlanıo ki. güsel de oldu. ama ben yorgunsam hiç çekilmiorum zavallı çocuklar.
ayrıca o vişneli muffin de icat olunmuş mertlik bozulmuş.
paketi alıosun. 3 tane ayrı paket çıkıo içinden. birini döküp, içine iki yumurta yarım bardak sıvı yağ koyup karıştırıosun, öbür minik kek kalıplarına koyuosun, üstüne öbür paketten çıkan vişneli sosu koyuosun, piştikten sonra da 3. paketten çıkan ve benmari usuülü erittiin çikolatayla süslüosun. toplamda 25 dakka falan sürüo hepsi ki zaten 15 dakka pişio meret.
neymiş muffin yapmışım.
peeeh
çarı kesin okumuştur. ne düşünüo merak ediorum.
arıcam arıyamıorum kimseyi. evde oda başına minimum 2 kişi düşüo şu günlerde sadece 9 kişi olmamaıza ve mutfak ve banyo dahil 5 oda olmasına rağmen - abile benimkini bir saydım tabi bi de hol var altı diyelim- bu sayı pek değişmio çünkü oldukça mobil aletler olan çocuklar saniyede yer değiştirip tek kişilik mekanları cehenneme - tabi cennetede de zaman zaman- çevirebiliolar. e bundan kelli bendeniz de avşarla mesela mutfak tezgahının tepesinde tuvalette yada soğuk diilse balkondA konuşmaya çalışıp bunu yalnızken yapabilmeyi anca 3 dakkika kadar başarabiliorum çünkü yerim keşefediildii anda o telefon konuşmasından hayır gelimio. dün akşam telefonda konuşurken meltem geldi mesela avşar bi ara telefonda konuşurken maç seyretmek sorunda felan kaldı.
arıcam arıyamıorum kimseyi. evde oda başına minimum 2 kişi düşüo şu günlerde sadece 9 kişi olmamaıza ve mutfak ve banyo dahil 5 oda olmasına rağmen - abile benimkini bir saydım tabi bi de hol var altı diyelim- bu sayı pek değişmio çünkü oldukça mobil aletler olan çocuklar saniyede yer değiştirip tek kişilik mekanları cehenneme - tabi cennetede de zaman zaman- çevirebiliolar. e bundan kelli bendeniz de avşarla mesela mutfak tezgahının tepesinde tuvalette yada soğuk diilse balkondA konuşmaya çalışıp bunu yalnızken yapabilmeyi anca 3 dakkika kadar başarabiliorum çünkü yerim keşefediildii anda o telefon konuşmasından hayır gelimio. dün akşam telefonda konuşurken meltem geldi mesela avşar bi ara telefonda konuşurken maç seyretmek sorunda felan kaldı.
araştırmaaaaaaaaaaaaaaaaaaa
höppürürü höp höp cıbıdak cıbıdak cıbıdak cıbıdak
ayrıca paar akşam üstü 4 itibariyle başladıım heri potur u, 3 -4 saatlik bir ara vererek okuyarak sabah altıda bitirmeyi başadım. hoştu güseldi ama 4. kitap daha iiyidi. üzüldük, içimiz daraldı ergen buhranlarına ortak olduk herinin işalla sonraki kitapta farklı hislere ortak olurus hem o mutlu olur hem bis
höppürürü höp höp cıbıdak cıbıdak cıbıdak cıbıdak
ayrıca paar akşam üstü 4 itibariyle başladıım heri potur u, 3 -4 saatlik bir ara vererek okuyarak sabah altıda bitirmeyi başadım. hoştu güseldi ama 4. kitap daha iiyidi. üzüldük, içimiz daraldı ergen buhranlarına ortak olduk herinin işalla sonraki kitapta farklı hislere ortak olurus hem o mutlu olur hem bis
iki hafta önce sanırım radikal cumartesi de bağımsız film şirketleriyle ilgili bir yazıda biz de yer aldım -haliyle- ve arka kapakta fotoğrafımız çıktı ofisçe.
tolga akıncının kim olduğuna dair bu ani meraki o fotoğrafa möı bağlamalıyım bilmiyorum.
gerçi misafir odasına teşrif buyurup adını sanını söylemeden tolga akıncı kim! diye sorgu sual eyleyen arkadaş önce kim olduunu sölese daha mutlu olucam o ayrı.
neyse efendim beni ii tanıyanlar tolga akıncı kim bilio. tanımayıp soranlarsa önce kendilerinin kim olduunu sölesin diil mi ya?
tolga akıncının kim olduğuna dair bu ani meraki o fotoğrafa möı bağlamalıyım bilmiyorum.
gerçi misafir odasına teşrif buyurup adını sanını söylemeden tolga akıncı kim! diye sorgu sual eyleyen arkadaş önce kim olduunu sölese daha mutlu olucam o ayrı.
neyse efendim beni ii tanıyanlar tolga akıncı kim bilio. tanımayıp soranlarsa önce kendilerinin kim olduunu sölesin diil mi ya?
Çarşamba, Eylül 03, 2003
uzun bi aradan sonra üşünebilecek bir havanın vuku bulması şahane bi durum. yaşasın eylül ve en yakın arkadaşı sonbahar
yaşasın ardından gelmekte olan ekim ve yağmurlar
kahrolsun yaz sıcakları ve ter
kahrolsun uzun ve sıcak günler
yaşasın erken kararan hava ve sadece istediğin zaman haddinden fazla sıcaklayabilme opsiyonu
yaşasın ardından gelmekte olan ekim ve yağmurlar
kahrolsun yaz sıcakları ve ter
kahrolsun uzun ve sıcak günler
yaşasın erken kararan hava ve sadece istediğin zaman haddinden fazla sıcaklayabilme opsiyonu
Salı, Eylül 02, 2003
Çarşamba, Ağustos 27, 2003
Salı, Ağustos 26, 2003
Cuma, Ağustos 15, 2003
Salı, Ağustos 12, 2003
bir zamanlar bir ofiste çalışan depresif ama mutlu bir kız varmış. dönem dönem bu zavallı kızı çeşit çeşit afakanlar, depresif ataklar, iç daralmaları, ruh bulantıları efendime söliim can sıkıntıları ziyaret edermiş. hanım kısımıs bu davetsiz misafirlere saygıda hiç kusur etmez onları öyle güzel ağırlarmış birgele misafir bir daha gitmek istemez ama vakti gelip ayrılmak zorunda kalınca da kendi gibi pek çok arkadaşına bu hanım kızımızdan bahsedip arkadaşalarına hanım kızı ziyaret etmelerini tembih etmekten geri kalmazmış. Gel zaman git zaman ofiste çalışan depresyonun dağlarında koşturmaya, nevrotikliğin bayırlarında dolaşmaya ve paranoyayla koyun koyuna yatmaya alışkın kızımız bu misafirlerden sıkılıvermiiiiiş. gelenler hemencecik gitsinler peşlerinden de kimsecikleri getirmesinler ister olmuş. ne yapsam ne etsem diye düşünüp dururmuş. elinden de pek bir şey gelmiyormuş paranoid kişilik bozukluğu kızımızın. ne de olsa misafirperverlik ona genlerinden bulaşmış, böyle bir aile geleneğine ihanet edeceğine ölse daha iyiymiş. eski günleri düşünmüş. eski güzel günleri. misafirlerinin olduğunu kimsenin farkedemediği, bütün yorgunluğuna rağmen gülümseyip işine devam edebildiği o unutulmaz günleri. ama artık işler öyle değilmiş. bir misafir geldiği anda bunu herkes anlayabiliyormuş. bu aslında çok rahatlıcı bir şeymiş başlangıçta çünkü çevresi ona anlayış gösteriyormuş ama gğnler geçmiş ve çevresi de bu narin ama cilveli hanım kızın bitmek tükenmek bilmeyen misafirlerinden fenalık geçirir olmuş. onu her gün asık suratlı görmek, her ayın bi haftası depresif gezmesini seyretmek içlerini bayar olmuş. ve böylece anlayış küpü çevre sakinleri teker teker kendi hanelerine çekilmişler. ve misafirleriyle başbaşa hanım kızımız başladığı yerin az uzağında nereye gideceğini bilemez bir halde kala kalmış.
Cuma, Ağustos 08, 2003
dehşetle canım sıkılıo nası geçicek hiç bilmiorum. oysa dün gece iyiydim. konser güzeldi gece güzeldi. şimdi işteyim ve en baştaki hiç gelmeme isteğime rağmen işte iyi. ama sıkılıorum. gökçe akşam dişinden ameliyat olucak ona gidicem. kalasım var kalamıorum. her şey çok sevimsiz ve gereksiz sıkıldım. yoğun bir çekip gitme isteğiyle doluyum.
Çarşamba, Ağustos 06, 2003
odamdan bi srü şey attım gene. ortaokuldan kalma matematik ve geometri kitaplarımı mesela, almanca oldukları için kıyamıodum onlara. sonra üni birden kalma tarih notlarım. bi kısmına kıyamadım gerçi. odam bi gün bi şekilde biterse güsel olucak gibi ama şu an buna çok uzak. ayrıca bir malikaneden alınmış ve zorla evde tutuluyormuş gibi görünen mobilyalarımız var. yani ev bitti ama ben o mobilyalar yüzünden kendimi hala pek evde hissedemiorum ne yazık ki. ne bilim. başka birilerinin salonu o bizim değil.
Perşembe, Temmuz 31, 2003
ayrıca seneler sonra anto dedeyle tanıştım ve gerçekten hayalini kurduğum gibi biriydi. hatta ilk şampanyamı onların balkon-bahçe- teras karışımı yerlerinde marsilye tarzı bir yemek takımının beyaz ve çiçekli minderli sandalyelerinde otururken çilek eşliğinde içtim. sonra yüzümü buruştunca bana şam fıstıklı dondurma vermişti. onu da ilk defa yemiştim ve çok sevmiştim.
herneyse
bide aynı yokuşun başında bir sokak tezgahı olan -hemen hsbcnin yanında- bir adam var. süfer meyvalar satıo hep. çilek varken en güzel çilek onundu, şimdi en güsel şeftaliyi o satıo. yaşlıca bi adam. saçları beyaz ve ortası dökülmüş. hafif siyah teller var şakaklarından geriye doğru. eskiden öğretmen ya da devlet memuruymuş başka bir türlüsünden gibi bir hali var. adamın benim için ayırt edici özelliğiyse çocukluğumdan bir karaketere benzemesi, ki o kişi de anto dede.
anto dede amcamım karısı florence yengemin babası. tanışmadan önce fotoğraflarından ve fransaya gidip bi süre amcamda kalan abimin anlattıklarından biliyordum ve inanılmaz sevimli çok süfer bi insan olduğuna inanıyordum. ilkokuldaydım ve anto dede benim içim hayalini kurduğum dede figürüydü. eğlenceli, ilgili, şakacı sıcak süfer biri -üstelik kendi torunu olmayan çocuklara bile öyle davranan biri. işte bu şeftalici amca da aynı anto dedeye benzio ve ben sırf bu yüzden diğer yerlerden daha pahalı olmasına aldırmadan meyvalarımı ondan alıyorum.
bide aynı yokuşun başında bir sokak tezgahı olan -hemen hsbcnin yanında- bir adam var. süfer meyvalar satıo hep. çilek varken en güzel çilek onundu, şimdi en güsel şeftaliyi o satıo. yaşlıca bi adam. saçları beyaz ve ortası dökülmüş. hafif siyah teller var şakaklarından geriye doğru. eskiden öğretmen ya da devlet memuruymuş başka bir türlüsünden gibi bir hali var. adamın benim için ayırt edici özelliğiyse çocukluğumdan bir karaketere benzemesi, ki o kişi de anto dede.
anto dede amcamım karısı florence yengemin babası. tanışmadan önce fotoğraflarından ve fransaya gidip bi süre amcamda kalan abimin anlattıklarından biliyordum ve inanılmaz sevimli çok süfer bi insan olduğuna inanıyordum. ilkokuldaydım ve anto dede benim içim hayalini kurduğum dede figürüydü. eğlenceli, ilgili, şakacı sıcak süfer biri -üstelik kendi torunu olmayan çocuklara bile öyle davranan biri. işte bu şeftalici amca da aynı anto dedeye benzio ve ben sırf bu yüzden diğer yerlerden daha pahalı olmasına aldırmadan meyvalarımı ondan alıyorum.
bizim ofis hüsrev geredenin dibinde. ak?am böle yukar? ç?karken o koca yoku?u çok da yorulmuorum asl?nda. bi sürü a?açlar var iki s?ra, binalar güzel. nedense te?vikiye bana parisi an?msat?yor zaten mutlu yürüyorum o yüzden. ama mesela bazen sinirim bozukke ç?karken ayn? derecede hüzün veriyor bana o yol. bi de nedense sadece mutsuzkden görüdü?üm yada sadece öyleyken dikkatimi çeken 3 tane ya?l? adam var. bunlar güne?ten kararm?? ve k?r??m?? yüzleri olan gözleri s?k a?açlar?n aras?ndaki güne? gibi hafif par?lt?lardan ibaret olan 3 ya?l? adam. her gördü?ümde ellerinde kese ka??tlar?na sar?l? içki ?i?eleri kald?r?m?n kenar?na a?açlardan birinin dibine çömelmi? konu?uyorlar. yanlar?ndan geçerken geniz yakan bir içki, ter ve sigara kokusu koval?yor insan?. ama i?renç de?iller. hüzün veriyorlar sadece. çünkü s?radan ?eylerden konu?uyorlar. bi keresinde yanlar?ndan geçerken albert camus nün yabanc?s?ndan bahsediyorlard?, bi ba?ka seferinde de ruh ve beden bir midir de?il midir tart???yorlard?. bir yol filminde insan?n kar??s?na ç?kabilecek tuhaf gizemli bilgeler gibiler ve ben bana ne mesaj vermeye çal???yorlar bilmiyorum.
dün akşam üstü eve dönerken tolgaya alışveriş yabdık. nivea body peeling, dove vücut kremi, palmolive duş jeli, traş bıçaa, elseve şampuan aldık. bişiler daha almış olabiliris. yani böle bi sürü bakımsal malzeme aldı gözümün önünde naıs içim gitti nası böle hepsini birden alasım geldi anlatamam. ama yani dvd ciye vericek 3 milyonu bile zor buldum.
Çarşamba, Temmuz 30, 2003
ayrıca dehşet bi değişiklik var bende. kalıcı üstelik. yani cesaret istiyen bişidi ama yabdım. tahmin edebilir misiniskine? sanmıoyurum ziyadesiyle efendim. aman efendim ayrılık ölümden beter canım efendim. yeter bu hasretlik yeter. aman efendim bana bir merhaba gönder canım efendim. caaaaaanım efendim. dıbdıb.
Pazartesi, Temmuz 28, 2003
Goddess of the Moon. Beauty, yet a sadness lurks
about you at times. But hey, pain is beauty,
right?
What element would you rein over? (For Girls)
brought to you by Quizilla
Cuma, Temmuz 25, 2003
ayrıca süfer bi bluz aldım dkeoltesinden ölüo. bi de lesis bi çanta aldım. sefgilime de lesasetli bir sweatshirtümsü tişörtümsü aldık. süfer yakıştı. ayrıca nefis yemek yedik, kahve içtik. çok da yorulduk ve fakat. şimdi o ders çalışıcka hafta sonu, ben yazlıa gidicem gökçeyle. sonra haftaya da bükreşe gidicek. özliycem. ama seviniorum da gidio diye, gurur verici bişi sonuçta. ama özlenio tabi bi yerde. sefgili yüree bu dayanmıo.
artık külliyen mezunum arkadaşlar. dün avşar ve sözleşmişcesine kütüphanenin önünde karşılaştığımız medi nin güssel ellerinden diplomamı aldım. az sona size üstünde yazanları yazıcam. iş arkadaşlarımdan tebrik almak için yanımda getirdim. babam da böle sarılıp tebrik etti. ama hala ilk etapta tepki vermemesinin acısıyla bu konuda ilgiye muhqcım. allahtan avşar var.
dün gece iş için hazırladıım sunumda bir aksilik olduğu haberi üzerine uykusuz saatler geçirerek sabah 8.30 itibariyle işe geldim. aksilik yokmuş, yani varmış ama yanlış bir save olayından kaynaklanıyormuş. onu halledip sona üstüne biraz daha düzelttikten sonra, şu an daha mutlu ve daha huzurlu ve inanılmaz uykuluyum.
Cuma, Temmuz 18, 2003
Pazartesi, Temmuz 14, 2003
Perşembe, Temmuz 10, 2003
bi sürü gündür bi sürü işim vardı ama benim. bi sürü şey yabdım. gala yabıcas mesela bu akşam onunla uğraştım. sona basın bıdısı için. sona hafta sonu yazlıa gidip bi sürü kitap okudum. bi sürü şey yabdım sürekli. şimdi yeniden bi sürü şey yabmak zorunda kalmama topu topu 2,5 saat var. şu aşamada hiç bir işim yok. işim olmadan oturuyorum ofiste içimde derin bir sıkıntı var şu an.
yoruldum ben.
doğru yapmaya çalışıp her şeyi yanlış sonuçlara yol açmaktan.
ayrıca yaptığım bazı şeylerin hiç geri dönmemesinden.
taş attığım kuyuların hep dipsiz çıkmasından ve tek beklentim o şirin tatlı su şıpırtısı sesini duymakken elimde sadece derin sessizlik olmasından.
evet.
yoruldum ben.
doğru yapmaya çalışıp her şeyi yanlış sonuçlara yol açmaktan.
ayrıca yaptığım bazı şeylerin hiç geri dönmemesinden.
taş attığım kuyuların hep dipsiz çıkmasından ve tek beklentim o şirin tatlı su şıpırtısı sesini duymakken elimde sadece derin sessizlik olmasından.
evet.
Salı, Temmuz 01, 2003
ayrıca yani şimdi düşündüm de, ağustosta bi hafta tatil alıcam o da yazlıkta geçicek. ağustosta zaten avşar bükreş te, niller yok ikisinin aynı anda olmadıı bşi haftada bende ya yazlıa ya izmire giderim. sona belki eylülde alırım bi haftada ama yani çok sıkıcı bi yaz olucak. şimdi düşününce bile içim daraldı. hiç bişi yapamam çünkü çalışıorum. çalışmasam belki bi ay falan fransaya giderdim ama o şu durumda imkansız. aman ya.
Pazartesi, Haziran 30, 2003
cumartesi akşamı her türlü arbede ye rağmen sonunda doğum gününü kutlamayı başardık sevdiceğimin. süper dansettik ikimiz. çok güzel oldu. hediyesini çok beğendi. sürprizi çok güzel oldu. partide bir adet gwen stefani (Nil), bir adet placebo solistmiz (mete), bir capon (sumru), bir clint eastwood (ırmak), bir zorro (doğan), bir ozzy osborne (barış), bir clark kent (ozan), bir highlander (bodur), Bir sharon 1982 (lale), bir şeker kızlar grubu (günsu, zeynep, barış sırasıyla -aklıma gelmedi, candy, tosca), bir adet ayhan ışık (evrim), ve her şeye rağmen bir adet özlem tekin (zeynep) vardı.
bendeniz bütün ihtişamıyla shirley manson olmuştum.
gerçi beni daha çok burcuya benzemeyen birine benzettiler ama olsun.
unuttuklarım varsa affola.
bendeniz bütün ihtişamıyla shirley manson olmuştum.
gerçi beni daha çok burcuya benzemeyen birine benzettiler ama olsun.
unuttuklarım varsa affola.
Cuma, Haziran 27, 2003
Perşembe, Haziran 26, 2003
Salı, Haziran 24, 2003
Pazartesi, Haziran 23, 2003
Pazar, Haziran 22, 2003
benim tatile ihtiyacım var sanırım. ama yani bedenen diil. şöyleki: geçen hafta boyunca evde yatıp durdum. yani bedenen dinledim aslında tün acılarıma rağmen denebilir. sorun şu ki bütün o yatma süreci boyunca aklım hep kalkınca yapmak zorunda olduğum ve ben yattığım için üstüste binmekte olan işlerdeydi ve eş zamanlı olarak sabahtan akşama kadar neşe karaböcek filmlerinden 4. sınıf pembe dizi ve tutulmadıkları için gündüz kuşağının boş zamanlarına serpiştirilen yerli dizilere uzanan bir kabusun ortasındaydım. bir hafta boyunca kendimi o kadar daralttım ki şu an yapmak zorunda olduğum herşeye lkarşı içimde bitmek tükenmek bilmez bir mide bulantısı taşıyorum. ah sartre. sen olsan ne yapardın söle bana?
Çarşamba, Haziran 18, 2003
Cuma, Haziran 13, 2003
saçlarımı dağınık model yabdım. bi sürü jölesi varki hiç alışkın olduum bir şey değil.
bu akşam ersan birinci yıldönümü sebebiyle bizi t-square e yemeğe götürücek. kurra yabdık herkes birbirine ufak hedie alıo. bi de ersana süfrüs yabıcas. ayrıca ben ruj sürücem ki bu iş arkadaşlarım için başlıbaşına bir şok olacak diye tahmin ediyorum.
bu akşam ersan birinci yıldönümü sebebiyle bizi t-square e yemeğe götürücek. kurra yabdık herkes birbirine ufak hedie alıo. bi de ersana süfrüs yabıcas. ayrıca ben ruj sürücem ki bu iş arkadaşlarım için başlıbaşına bir şok olacak diye tahmin ediyorum.
Çarşamba, Haziran 11, 2003
ben son dönemlerde dalgınlık ve unutkanlık arası bir bulutun içindeyim. bişeyi yaptım mı yoksa yapmayı mı düşündüm sadece hatırlamıyorum. bir aydır her çarşamba yaptığım bir işler sinsilesi ver ofiste bu gün onların neler olduğunu unuttum. yani bişi yapmam gerekiyor, konuyu biliyorum ama ne yapmalıydım tam olarak hatırlamıyorum ne yazık ki. bi 45 dakka prosedürü anımsamaya çalıştım sonra tolga seansları gönderdim fakslaman için deyince o kısmını hatırladım ama gerisi gene boştu yani. sonra işlte kadınları arayıp faksları aldılar mı diye onların söylediklerinden bi şeyler unutup unutmadığımı anlamaya çalıştım. bi sürü şeyi unutuyorum hiç hoş değil. resmen tabularasa ya dönüşüyorum bir anda.
Salı, Haziran 10, 2003
avşar aradığı zaman star wars un filim müzii çalıo. filmleri ve müziği çok sevmeme rağmen, doğal olarak müziğin içerdiği gerilim öğesine karşı ufaktan bir koşullanma yaşıyormuşum gibi hissetmeye başladım. müzikle beraber gerilim gelio. avşar aradığında gerilmiş oluyorum. bir noktadan sonra avşarın sesini duyduğumda gerilecek miyim sorarım sana ey okur? aranızda psikologlar var biliyourm
yase o nejat işler mi?
bizim liseden mezun kendisi bi dönem beraber tiyatro çalışması yapıcaktık. o okul tiyatrosunu yöneticekti denisle bende oyunu yazıcaktık. sona bize daral geldi yapmadık. bi süre fellik fellik kaçtık kendisinden.
ama okula geldiğinde herkesin dibi düşerdi.
almanca felan bilio yani.
:)
ayrıca uzunca bi süre hadi çaman tiyatrosunun önünde 2. el kitapta satmıştı hey gidi hey.
bizim liseden mezun kendisi bi dönem beraber tiyatro çalışması yapıcaktık. o okul tiyatrosunu yöneticekti denisle bende oyunu yazıcaktık. sona bize daral geldi yapmadık. bi süre fellik fellik kaçtık kendisinden.
ama okula geldiğinde herkesin dibi düşerdi.
almanca felan bilio yani.
:)
ayrıca uzunca bi süre hadi çaman tiyatrosunun önünde 2. el kitapta satmıştı hey gidi hey.
şimdi efendim; burada -teşvikiye- rekabet halinde olan iki sandviç yapar satar mevcutlar. bendeniz başlangıçta valide sultanımın resim beldesiyle ve de perapalasın ilk iki hecesiyle benzer olmasından dolayı pera ismindeki mütevazı sandviç yapar satarından alışveriş eylemekteydim. zatıalimin genelde rejim yapıyor ve beslenmesine dikkat ediyor olmasından kelli, mütemadiyen diyet sandviçler yemekte idim. bi süre sonra bahsi geçen sera ismindeki sandviç yapma satma noktasının diyet sandviçlerinin ekmeklerinin kepek oranının bendenizi kesinlikle tatmin eylemeyecek azlıkta olduğunu farkeyledim. bunu farketmeme, gözlerimin açılmasına ve şaşkınlıktan buseler vermeye alışmış kiraz dudaklarımın bir karış açılmasına sebep olan sey, normalde kahverengine yakın bir renkte olması gereken kepekli ekmeğin sütlü kahve francala tabiriyle café au lait renginde olması idi. şahsen bendeniz ecnebi dillerde bu rengi tasvir edebilecek başka isimler olduğunu bilmeme ve hatta birebir bu isimlerden haberdar olmama rağmen francalasını ekmeği hatırlatıyor olması sebebiyle ifşa eyledim. her neyse efendim, bu acıklı ve kahredici durumu farkeden bendeniz, aramızdaki güçlü bağları göz kırpmaksızın attım ve seraya son bir defa veda etmeden kendimi, koyu kahve kepekli ekmekleriyle göz dolduran quick service, yani türkçe meali, hızlı servis sandviç yapar satarının kollarına attım. bir süre gönlümüzü beraberce sefa eyledikten sonra bu quick service denen ingiliz uşağının koyu kahve renkli kepekli ekmekleri olmasına rağmen, adından kelli ondan beklemekte olduğum hızlı servisin h sini ve hatta s sini gösteremediğini farkettim. o noktada genelde hülyalı bakışlar atmakla meşgul olan badem gözlerimde kızgınlık kıvılcımları gark oldu ve ahizeyi elime kaptığım gibi bu ingiliz ve hatta amerikan belki aynı anda ikisinin birden uşağı olan müessesenin gafil sahiplerini arayıp elemimi dile getirdim. bunu yaptıktan sonra bendeniz zatıalim muhteşem insan için yapılabilecek pek de fazla bir şey kalmamıştı. bir sonraki gün sandviç yemek için pera müesseselerinin telefonlarını aradım. kısa bir bekleyişten sonra, müessesenin sapına kadar türk ve annesinden babasından başka kimsenin uşağı olmayacak haysiyet ve derinliğine sahip biricik elemanı sandviçimle kapımda peydah oldu. kendisine akçeleri saydığımdan kelli kapımı kapatıp yerime döndüm ve sandviçi sarmalayan katmanları teker teker soydum. ama o da ne? hülyalı bakan badem gözlerim ve busekar kiraz dudaklarım aynı sevinç ve şaşkınlık ifadesiyle açıldılar. pera, güzide sandviç yapma satma beldesi, sütlü kahve -café au lait- rengindeki ekmeklerden vazgeçmiş ve kahve rengi kepekli ekmeklere geçmişti. gerçi bu ekmeklere koyu kahve değillerdi diğer müessesenin ekmekleri gibi. alma olsundu, farketmezdi, sera benim canımdı, ciğerimdi.
Cuma, Haziran 06, 2003
bu gün şıklıkta bir efsaneydim. diz üstü mor-mavi japon elbisem, topuklu ayakkabılarım, sonunda yıkama izni çıkmış saçlarım ve onların altına saklanmış yaralarımla bir mulan ruj, bir toy stori ya da bu gün nerden baksan bir in the mood for love ın geniş kalçalı ve daha dandil elbiseli ve fekat daha modern bir versiyonu gibiydim.
peki bir işe yaradı mı?
sponsorluğu aldık mı?
tabiki hayır.
peki bir işe yaradı mı?
sponsorluğu aldık mı?
tabiki hayır.
Çarşamba, Haziran 04, 2003
Salı, Haziran 03, 2003
Perşembe, Mayıs 22, 2003
nil burda o ders çalışıo, ben çeviri yapıorum. "şeylerin" sınıflandırılması ve toplumun hafızası müzeler hakkında. sıkıcı mı? evet sıkıcı.
bi de bu gün az daha ölüodum. gerçekten.
harbiye de ki patlamayla aramda 200 metre vardı belki o kadar bile diil ve o yöne doğru gidicektim ve bi kaç dakika sonra olay mahalinin önünden geçicektim.
aptal oldum
evet yani.
üf.
bi de bu gün az daha ölüodum. gerçekten.
harbiye de ki patlamayla aramda 200 metre vardı belki o kadar bile diil ve o yöne doğru gidicektim ve bi kaç dakika sonra olay mahalinin önünden geçicektim.
aptal oldum
evet yani.
üf.
Salı, Mayıs 20, 2003
Perşembe, Mayıs 15, 2003
senle beraber olsam da, sevgilim ayrılsak da ölsek de bu yolda hep yalnızlık yavrum, yalnızlık ömür boyu
yalnızlık ömür boyu ..
senle beraber olsam da sevgilim hiç görmesek birbirimizi, özlesek ömür boyu bağlansak da sevinsek de üzülsek de
yalnızlık ömür boyu
birden sen gelsen aklıma seni unutsam bazı bazı meraklansam gizlice delice kıskansam seni hep yalnızlık var sonunda
yalnızlık ömür boyu
yalnızlık ömür boyu ..
senle beraber olsam da sevgilim hiç görmesek birbirimizi, özlesek ömür boyu bağlansak da sevinsek de üzülsek de
yalnızlık ömür boyu
birden sen gelsen aklıma seni unutsam bazı bazı meraklansam gizlice delice kıskansam seni hep yalnızlık var sonunda
yalnızlık ömür boyu
You are Rogue!
You are sexy and strong willed, and able to take on
just about anyone. You long for a serious
relationship, but whenever you begin to get
close to someone things always seem to take
turns for the worse. But you have dealt with
this lack of closeness with an almost constant
flirtacious behavior.
Which X-Men character are you most like?
brought to you by Quizilla
Pazartesi, Mayıs 12, 2003
adım çilek olsaydı mesela. çilek die bi kız var dandik b idizide. ama uymuş yani. kızıl saçlı ve çilli. bi meyve olması gerekse kesinlikle çilek olucak olan bi kız.
benim bi meyva olmam gerekse ne olurdum acaba? muhtemelen kızılcık olurdum. başka ne olabilirdim bilmiorum. aaaa incir olabilirdim mesela. bu konuyu tartışmaya açıorum arkadaşlar.
benim bi meyva olmam gerekse ne olurdum acaba? muhtemelen kızılcık olurdum. başka ne olabilirdim bilmiorum. aaaa incir olabilirdim mesela. bu konuyu tartışmaya açıorum arkadaşlar.
ayrıca son dönemde hayatımın yönünün zırt pırt değişio olması yorucu bi durum. yani bi noktaya kadar sevimli. yani istediğim oldu sonunda ama yani işte bilmiorum. ömüzdeki sene boyunca işe devam edebilicem. araştırmada çalışıcam bi yandan ki, bu zaten yapmak istediğim şey. ama ben son 3 haftadır kendimi ideallerimi deiştirmek konusunda çok zorlamıştım. yani işte. ayrıca sonrası da meçhul. bi sene böyle gidicek ama sonra? yani adam gidince master da olmassa yani ya o zaman işte bilmiorum öle işte.
Pazartesi, Mayıs 05, 2003
Çarşamba, Nisan 30, 2003
hava soğuk değildi. kızıllığına yaraşır bir kokusu, insanın içine dokunan bir serinliği vardı. elimi uzatsam dokunur muydum? sanmıyorum. yakından çok uzak bir güzelliği vardı. orada durdu. başı hafif sola eğik, eli cama dokunur bir vaziyette. sonra gözlerini daldığı uzaklardan çağırdı, eliyle saçını düzellti. kucağına koydu narin ellerini. kimseye haber vermeden bir şey yapsam, heyecanla nelere yol açacağını beklesem, yalnız sana söylerdim diye düşündüm.
Pazartesi, Nisan 28, 2003
Perşembe, Nisan 24, 2003
kimseyi yormak istemiyorum, mutlu olsun insanlar etrafımda, ben de mutlu oliim istiorum. yani ama niye tedirginim iyi hissetmeye başladığım her an. yani tamam biliyorum neden, son dakkada dünya başıma yıkılıcak, iyi hissediorum hah on dakkası var az sona bi facia olucak paranoyam depreşti. ama gitsin istiyorum. ama gitmio yani üf.
telefonum açıldı. aslında kendimi uzun süreli olarak kötü hissetmiyorum. sadece erteleme hastalığım has safhaya ulaştı ve kendimi iyi hissettiğim zamanlarda kendimi çok da tedirgin hissediyorum aynı zamanda ki bu doğal olarak bir süre sonra kendimi kötü hissetmeme sebep oluyor. kendimi iyi hissettiğim için kendimi kötü hissederken kendimi nasıl iyi hissedebilirim ey okur?
You belong with the gang in Seinfeld! You love
hanging out with your nutty friends and going
through some of the weirdest things anyone
could think of! But hey, you wouldn't trade it
for anything. Good company, good times, and
they make great stories!
What comedy show should you be starring in?
brought to you by Quizilla
keyifle başlamaya çalışıorum güne ama nereye kadar. bişiler kesinleşse. elle tutulucak bişiler olsa. şunu yabdım, bu hazır diyebilsem mesela. şu iyi bunun biraz daha çalışılmaya ihtiyacı var desem. şunları şöyle bunlar böyle olucak diyebilsem en azından. hiç biri yok. hiç bi şey yapamayacağım fikriyle kitlendim ve bu yüzden gerçekten hiç bir şey yapamıyorum. resim dersine bile gitmiorum. yunancadan zaten kalıcam. yani napıorum? bir bilen varsa söylesin lütfen.
Salı, Nisan 22, 2003
Pazartesi, Nisan 21, 2003
tamam festival var, tamam dışardayım sürekli, tamam kültür sanat ama çok korkunç bi haftaydı ve içip dağıtmak istiyordum ben, dağılmamı sağlyana tek şey adı japonya olan ve 4 kişi kafa patlatmamıza rağmen, uzak olasılklar dışında adının neden japonya olduğuna dair bir fikir edinemediğimiz, atlaırn şaaptığı, 90 yaşında pörsük göbekli kaıdnları sevişgenliğinin araştırıldığı, bir güverci bedeni olmadan sadece kafası ile kaç dakika yaşayabilir gibi sorulara cevap arandığı bir filmdi. evet çok kötüydü sayın okur. acı bana . sev beni.
Çarşamba, Nisan 16, 2003
bir anda hayatın yönünü değiştiren ve yeniden ilk aşkı tasarım dünyasına dönen blog yazarı, ilk başvurusu için gereken portfolyoları hazırlaması için sadece bir buçuk ayı kaldığını farkederek tutuşmuş, ürkmüş ve tedirgin olmuştur. bana herşeyin kötü olmadığına dair bi işaret gönder diyerek balkondan ülkelerine geri dönen kırlangıçları seyreyleyen blog yazarının telefonun aniden çalması üzerine koşarak açmış, özel numarayı görünce allah allah demiş, telefonda tanımadıı bir erkek sesi duyunca allah allah sayısı saniyede 4 e çıkmıştır. tanımadıım erkek sesi ne işareti olaki, yoksa avşarla ilgili bilmediim bir şeyler mi var diye düşünen blog yazarına gereken cevap çok geçmeden verilmiştir. fonda havuz şıpırtılarıyla konuşan adının mert olduğunu öğrendiğimiz ses sahibi, zavallı master gazimiz, gözü yaşlı tüyübitmemiş blogyazarımıza, yaklaşık 4 hafta kadar önce kendisini küçük çaplı bir sinir krizi geçirmesine sebep olan havuza gelmesine hiç bir engel kalmadığını söylemiştir. engel ve master arasında bir ilişki kurmaya çalışan blog yazarı şaşkaloz bakışlarla telefonu kapatmış, sonunda omuz silkerek bunu iyiye yormaya karar vermiştir -ki bu bile başlıbaşına şaşılacak bir şeydir.
başvurduğu takdirde alınma ihtimali %99 olan master programına girememesinin yolunu uzun süre araştıran bu konuda iştiareye yatan, tibette bir mağarada yedi yıl kedilerle takılan blog yazarı, sonunda imkansızı imkanlı kılmış, düşünülmeyecek olanı düşünmüş, yapılmayacak olanı yapmış, beklenmeyeni gerçekleştirmiş ve master başvurusunu 2 günle kaçırarak, bölüm hocalarının aksi yöndeki kalleşce çalışmalarına aldırmadan onları ustca hamlelerle ekarte ederek mastera başvuramamış ve cognitive master programında yer almamayı başarmıştır. kendisine allahtan rahmet ailesine ve sevenlerine sabır diliyoruz.
Cuma, Nisan 11, 2003
linklerde yenilik var. artık biricik ve çok süfer, nezih insan, soru insanı, cevaplarından çok sorularınca belirlenen şahsiyet, muhteşem kucaklama, yumoş gövde, uzun saç ve fransızca eksperi biricik çağrı barlok hanımefendinib aylar sonra bendenize vermeyi uyugn gördüğü iznini fırsat bilerek kendisinin blogını linklere iliştiriyorum. sevin sevdiirin, ilgi gösterin mıncırın efem.
bir salaklık ekolüyüm bu gün, boğaz ağrıma veriyorum. boğazım deli gibi şişti, kulaklarım falan zonkluo. saçlarım benden bağımsız bir organizma edasıyla salınyorlar tepemde, hava soğuk, ben mızmızım, telefonumu evde unuttum. ayrıca kim bana çağrıyla her üç film seyretme teşebbüsümüzden 2 sinde uyumamın sebebini söleyebilir. dün evimde hep çok sevdiğim insanlar vardı süperdi. avşar hani hava güzel olucaktı bu gün?
Pazar, Nisan 06, 2003
ya fransıcaya ara vericem, ya da hafta içine gidicem. o kadar çok işim var o kadar çok yoruluyorum ki. belki de çok işim yok ama zaman hiç bir şeye yetmiyor gibi. ben de uyumuorum bu defa daha çok zaman için. ama o zaman da dünkü gibi ufak çaplı sinir krizleri çalıyor kapımı. ağlarken, ağlıyorum şimdi gözlerim şişicek die düşünüp daha da çok ağlamaya başlıorum mesela. kabus gibi oluorum. evet.
Cuma, Nisan 04, 2003
-Perfect- You're the perfect girlfriend. Which
means you're rare or that you cheated :P You're
the kind of chick that can hang out with your
boyfriend's friends and be silly. You don't
care about presents or about going to fancy
placed. Hell, just hang out. You're just happy
being around your boyfriend.
What Kind of Girlfriend Are You?
brought to you by Quizilla
You have an entrancing kiss~ the kind that leaves
your partner bedazzled and maybe even feeling
he/she is dreaming. Quite effective; the kiss
that never lessens and always blows your
partner away like the first time.
What kind of kiss are you?
brought to you by Quizilla
dehşetle film çeviren saatlerce aralıksız bilgisayar ekranına bakan ve bunu iki gün boyunca yapan kıymetli blog sahibi zat-ı şahanem, bu uçsuz bucaksız ve zorlu maratonun ardından, kendini gerçek hayatın ve sevgilisinin kollarına atmayı uygun buldular. bir süre bilgisayar ekranı - tabiri caizse bilgisayar yüzü görmek istemeyen zat-ı muhterem bendeniz, bu süre zarfında çeşitli aktivitelerde bulunarak ufuklarını geliştirdiler. Pek şahane, muhteşem insan Nil Sultan la buluşup nargile içerek zevk sefa peşinde koşan zat-ı eşsiz insan bizzat ben, ardından gökçe hanımefendinin yeni malikanelerine giderek, bölünerek çoğalmış sayıları ikiye ulaşmış kedileri mıncırmayı ve ardından malikanenin eşsiz mutfağını nadide emirleriyle yönlendirdiği hizmetkarlara düzenletmeyi kendilerine bir borç bilmişlerdir. şu anda bünyesinde çalıştığı müessesenin benzersiz güzellikteki odasında, içeride ünlü bir yönetmen olduğu halde blogına uzun zamandır gösteremediği özeni gösteren eşsiz bünyem, yukarıda sarfettiğim bir kelimenin bazı zihinlerde heyecanlı kıpraşımlar yarattığının ve "nassı yani?" gibi özensiz bir türkçeyle kurulmuş soru cümleleri söylettiğinin fevkalade farkındadır.
Çarşamba, Nisan 02, 2003
Çarşamba, Mart 26, 2003
yasecik yerine ulaşmış. yase!!! seni o kadar kıskandım ki anlatamam. yani şu an şu yazdıklarımı fransadan yazıor olabilirdim. ama yazmıorum işte. onun yerine asla gidemeyeceğim havuzlar için boneler alıyorum, nefret ettiğim saçlar için kuaförlere gidiyorum. ve nerede ne yapıor olabilirdim die düşünerek üzülüyorum. bu işte yaptıım. bu kadar.
Salı, Mart 25, 2003
Pazartesi, Mart 24, 2003
herkesin kendini hiç bir işe yaramaz, gerizekalı bir öğrenme özürlü gibi hissettiği günler oluyor mu acaba? yoksa bu sadece bana has bir durum mu? Yani durup durup, okuldan hiç bişi öğrenemediğini, okuduğu kitaplardan hiç bir şey kazanamadığını, dinlediği müziklerden hiç bir şey anlamadığını, işte hiç bir işe yaramadığını, yaşadığını tecrübelerden hiç bir ders çıkartamadığını ve hayatlarında olduğu insanların hayatlarına hiç bir şey katamadığını düşünen sadece ben miyim, yoksa herkes bunu yapıyor mu zaman zaman?
bu kadar mı sıkılır bir insan? ne yapmak istiyorum diye düşünüp bi sürü plan kurdum kendime ama aslında hiç birini yapmak istemiyorum. yapmak istediğim bir şey var aslında ama yapamam. yani yapmak istemek olarak düşünülürse eminim isteniyordur yani, isteksel olarak koşullar uygundur eminim. ama yapılamıyor işte. hasta hissediyorum kendimi. ateşim var diye ateş düşürücü içtim. tolga bıdıvıdı yabınca. ellerim üşüo. başım arıo. bu ara sağlam bi migren krizi bekliorum ama hadi bakalım. üçüncü yoklayışı ufaktan.dehşetle içim sıkılıor. sıkılma kelimesini son olarak zikretmemden bu yana değişen tek şey tunçla boğuşmam ve kollarımın tunç tarafından çürütülmesi oldu. bileklerim acıo. oysa güzel bir kahveye ihtiyacım var benim. çok güzel bir kahveye.
ersoyla karşılaştım dün gece queen de. bi senedir görmüorum die atladım üstüne, biz merveyle ayrıldık dedi. dışarı çıktık biraz konuştuk. 7 sene. her şeyin güsel olucaanı sandıın anda bitsin herşey. yedi sene. yani inanamadım ben. aslında biliodum sanırım içten içe ama gene de konduramıo insan. beni görünce daha kötü oldu sanırım. yani en başından beri ben hep herşeyi biliodum, hep ordaydım. ama ersoy elinden geleni yabdı. daha fazlası yapılamazdı. bana sarılıp ağlamaya başladı. ben de ağladım. ağlaştık. en son lise sonda üni sonuçları açıklandığında böyle olmuştu. babası dehşet saçtığında. garip. ersoyun hayatının en kötü gecelerinde hep bi şekilde oralarda oluyorum. ersoyu çok sevdiimden sanırım. evren bizi birbirimize itiyor.
Cuma, Mart 21, 2003
ilginç bi durum, türümün dişi bir örneği olarak topuklu ayakkabılara karşı doğal bi yeteneğim ya da içten gelen gensel bi kalıtımım olması gerekirken, dolgu topukların ve kalın tabanların üzerinde bile dengesiz bir salınım sergiliyorum. lodosa yakalanmış bir yelkenli, dümeni torsümüş bir sandal, beyinciği çürümüş bir kuş gibiyim adeta.
Perşembe, Mart 20, 2003
hava ne kadar dengesiz böyle? sabah ince yağmurlukla mı .çıksam diodum şimdi hale bak. gerçi bu gün daha iyi daha uzun süreli gelişmeler gösterio. dün 10 dakka da bir deişiodu. yarın basın gösterimimiz var sabah. ayrıca bi de, pazartesi en sevdiğim kuzenim geldi. azıcık görüşebildik. dün beraberdik ama olsun. azıcıkdı. onu bukadar çok sevmem ve bu kadar uzak oturması ne kadar acı. bi o bi de emine ablam. ikisini de çok seviorum ve ikisi de çok uzakta. hiç adil diil. fransızca öğrenmeme çok sevindi. bütün kitaplarını bana bırakıcakmış. evi de hayalimdeki ev zaten. o kadar güzel ki. o evi istiyorum. hem de çok. yani onun gibi bi ev. web page yabmayı örendim yakında nası bi ev istediimin fotolarını görüceksiniz.
süfer diil de ne?
süfer diil de ne?
Çarşamba, Mart 19, 2003
Pazar, Mart 16, 2003
kahve fali bakan insanlar arasinda bir prestij yarisi vardir. kahve fali bakan iki insan bir araya gelip karsilikli kahve içerler ve fal kapatirlarsa izleyenler için ihtisamli bir gösteri gerçeklestirirler. gösterinin ihtisami falcilarin iddialilik derecesiyle artar. bi kisim falci fincani açmadan kapali fincanin tepesine dokunarak bisiler bidilar, bazisi fincana söle bi göz atar sonra gözünü sabit bi noktaya dikip bidilar. bütün bu prestij gösterileri arasinda bir tanesi vardir ki, her yigidin harci degildir. prestij avcisi falci tabagin ortasindaki telveye parmaginizi bastirmanizi ve bir sayi tutmanizi söler- 1 den 5'e kadar. sonra dilek tutturur. ardindan hem sayinizi hem dilegini bilmeye çalisir. kimi zaman bilir. dilegi tutturup sayiyi tutturamayan prestij avcisi falci, ucundan kaçirdigi prestijden ödün vermemek için, sayiyi bilememesinin dileginizin gerçeklesmeyecegine delalet oldugunu söyler.
Salı, Mart 11, 2003
çok çirkin bi tortellini yedim öğle yemeğinde. tortellini kısmı güseldi ama sosu çok krema ve çok yağlıydı nasıl ağır geldi nasıı. dedim ben akşama kadar acıkmam ama gözüm döndü feci. saatlerdir masada duran gofrete bakıyor ve yememeye çalışıyorum. allaaam sen bana güç ve irademi kuvvetlendir beni sev.
You should be a Libra! Libras are Diplomaitic and
urbane, Romantic and charming, Easygoing and
sociable, and Idealistic and peaceable. On the
down side they're Indecisive and changeable,
Gullible and easily infuenced, and Flirtatious
and self-indulgent, though
Which Zodiac Sign Should You Be?
brought to you by Quizilla
You are "Amelie". You are a dreamer and
only want the best for everyone. Give yourself
some of that attention and maybe your dreams
will come true.
!?!What Indie Film Personality Are You!?!
brought to you by Quizilla
sayın okur eğer yaptığın makarna sosunun güzel olmasını istiyorsan içine bir tatlı kaşığı hardal koy. sarımsak muhteşem bir lezzettir. eğer daha da lezzetli olsun istiyorsan, makarnanın kaynama suyuna, et bulyon, zeytinyağı (varsa aromalı da olur kekikli falan) isteğe göre köri koy. kaynama suyuna et suyu bulyon bıdısınıs koymayı unutursan bir miktar sosa da koyabilirsin. tabi kıymalı sosda gerek yok. etli yaparsan bir miktar defne yaprağı çok hoş olur. ya da istersen biraz ketçap sık sosa. renk verir. beni sev ey okur.
tadını ve pişirme kısmını en sevdiğim makarnalardan birini geçen eylülde about a boydan döndükten sonra yapmıştım. eve gelmiştim. kimse yoktu. bi kişilik su ısıtıp, tek kişilik makarna yapmıştım. sade. sonra yağlamak için üstüne birazcık zeytinyağı gezidirip karıştırmıştım. sonra ketçap ve peynirle bilgisayarın karşısında yemiştim. olması gereken bu diye hissetmiştim.
dün ilk defa matkap kullandım hayatımda. çok eğlenceliydi aslında. bi sürü şey yaptık dün. ve gece bayılır gibi uyudum. abuk subuk bi sürü rüya gördüm zaten. bazen neyi nereye koyacağımı hiç bilemiyorum hayatımda. her şey kollarıma oluyormuş da onları taşırken önemli bir takıp şeyler aradan kayıp düşüyormuş gibi. ya da elim kolum böylesine doluyken o kadar şeyin arasından önümü göremeyip takılıp düşecekmişim gibi. bu gün ilk defa özgür irademle scannerı kullandım. ama sonra imajlar düzgün olmadığı için fireworksle uğraşıp onnarı büyütüp kenarlarını falan kesmekle uğraştım. ilk defa fireworks kullandığım için uzun bir süreç oldu. şimdi de bi sürü cd kopyalıyorum. bankanın pressbook cd sini kopyalıyorum amansızca. bunlardan 60 tane kadar yapmam gerek ve ben daha 6 tane yabdım. yani yunanca yalan oldu. olsun ozan da bana indiana jonesları kopyalıycak. ama ben neden sadece bişi yapmak istiyorum ve onun ne olduğu hakkında hiç bi fikrim yok. neden belli belirsiz bir fikir var kafamda ve ona karşı bir özlem duyuyorum, uyumak gibi bişi ama uyumak değil. bilmiyorum ne. serin sessiz yeşil ve biraz gri bir fotoğraf geliyor aklıma ama çok bulanık. güzel bir çiçek kokusu var belki fulya. yani bulanık bir fotoğraf, bir parça his, biraz koku. karmaşık renkler. ama eylemin ne olduğuna dair hiç bir fikrim yok.
şu hayatta en sevdiğim şeylerden biri yemek yapmak. makarna yapmayı, yemeyi sevdiğim kadar çok seviyorum. ama sanırım en çok salata yapmayı seviyorum. aslında ayrımak zor ama salata yapmak çok zevkli gerçekten. tatlılar falan da zevkli ama salatayı yerken vicdan azabı çekmiyor olmak beni çok mutlu ediyor. önce yeşil salatanın yapraklarını güzelce yıkamak ve sonra onları bi süre suda bekletip tekrar yıkamak. bu sanırım en sıkıcı kısmı. soğanların da yıkanması sıkıcı. salatayı doğradıktan sonra kabukları soyulmuş domatesleri küçük üçgenimsi keseip koyunca mesela yerken ağzına böle lesis, lesis gelirler. sonra salatalık koyucaksam onu da ortadan ikiye kesip sonra dilimlemek. bu arada en son da salatalıın bi parça kesilmemiş yerini bırakmak ki kolay kesilsin. sonra mısır koymak mesela. iki çeşit peynir koymak - beyaz peynir ve dil peyniri. varsa kırmızı biber turşusunu uzun uzun kesmek. isteğe göre tavuk, ton balığı, jambon artık aklınıza ne gelirse koymak. sonra karabiber tuz hardal mayonez limon zeytinyağı fesleğen yoksa kekik ve aklınıza gelebilicek daha başka bi takım baharat ve maddelerle - yoğurt, süt, ketçap vs.- sos yapmak. sonra o sosu renk cümbüşü haline gelmiş muhteşem lezzetteki salatının üzerinde gezdirmek ve tabi sonunda da yemek. bunlar da salata yapmanın en sevdiğim kısımları.
Cumartesi, Mart 08, 2003
Cuma, Mart 07, 2003
dün gece o kadar daraldım ki. zavallı elf elif den ondan daraldım sandı. sona çağrı geldi nete o da daralmıştı. yani ikimizde daralınca naıs kitleniomuşus gördük. böle porto şaraplı yağmurlu anılar annattı bana ama gene de pek bi işe yaramadı açıkçası. hayır zaten böle donuk bakıodum ekrana yani naapabilirdi ki? ben de onun hüznüne çare olamadım. bana tritesse dio. belki de şu an doğru yazamıorum ama doğru sanırım. bi kere daha demişti zaten. benden çok sana yakışıo die. sonuç olarak çağrıyla darallarımızı katladık, elifin daralına daral kattım. ve gece bitti.
Perşembe, Mart 06, 2003
Salı, Mart 04, 2003
sonunda beklenen gerçekleşti. bu güne bu gün 20 üstünden 15 alarak baş 4 bitirdim ve ara kurlara geçmeye hak kazandım sertifika bile aliciiim. acı tarafı şu ki işin, çağrı kursu bırakıo. ben akşamdan kalma sabahlarımda kursa gidince kim beni sarıp sarmalıycak, arkadaşşıııımm die baırıcak, bağrına basıcak? ühühühühühü. :(
Pazar, Mart 02, 2003
ayrıca bana bir şey ne kadar güsel giderse, ne kadar sorunsuz ve mutlu olursa olsun, bir anda her şeyin tepetaklak olabileceğini anımsattı. aslında o zamandan beri unutmadığım bir şey bu. o zamandan beri hep tetikteyim zaten. ama tam da şimdi olması, tam da korkularımın üstüne gitmeye ve verdiği güzellik korkusundan fazla olduğu için kendimi akıntısına bırakmışken mutluluğun, yani anlamıorum. işaretlere inanmalı mıyım? ya da onları kötüye yormaktan vaz mı geçmek gerek sadece. gereken sadece bu mu güzel başlayan şeylerin bir anda kötüye gitmesini engellemek için? bilmiyorum.
evet dün onu gördüm. afşini. üç yıl aradan sonra. onu gördüm onunla konuştum. kim bilir kaç sene için son kez. garip bir burukluk kaldı üstümde. onu görünce sanki eski mutlu günlerimi de görmüş gibi oldum. beni hayatımdaki en pervasız ve en mutlu ve en sağlıklı- belki de normal demek daha doğru, halimle hatırlıyor hala çünkü. o burcu orada yaşıyor gibi. yani beni hala o sanıyor. evet farketti, yüzünün anlamı değişmiş dedi, sen kendini kapatmışsın dedi. sanırım asıl acıtan bu, yani afşini görmek ve bi daha göremiycek olmak değil, onun aklındaki eski ve mutlu halimin artık ölmüş olması, artık yaşayan kimsenin kafasında burcu dendiğinde o görüntünün oluşmayacak olması. bi daha görürsem onu eğer, yanında getirdiği başka bi burcu olucak. anlatamıyorum sanırım.
Perşembe, Şubat 27, 2003
edward'ı bi kere nille beraber, mithat alam film merkezinden alıp serettmiştik. sona da bi kere ırmak ben avşar nil seretmiştik, bizim evde, yazdı, kave içip, erik yemiştik, likör içmiştik. edward ın bakışları ırmaan bakışlarına bensio die ona doom günü hediesi almıştık onu. sona bi keresinde, avşarla nil filme gidip çıkışta bise gelmişlerdi, bayram ziyaretine, nası sıkılıodum evde böle feci sevinmiştim. yaz boyu evcilik oynadık zaten. ama güseldi.
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)