Cumartesi, Eylül 28, 2002
penne yabdim kendime. sade. yagladim sadece. ketçap döktüm üstüne. peynir var tabiki. kola içiorum ama kola bi kötü anlamadim. bilgisayar basinda yiorum yemegimi. oturup tek basina sadece yemek yemekten hoslanmiorum. yaninda bisiler yapmaliyim ya da yanimda birileri olmali. televisyon olmali, okumaliyim ya da. gazete dergi, bisiler.
hayatımda onun için endişelenmemi gerektirecek kadar yakınımda kimse olmasaydı hayatım çok aha kolay ve huzurlu olmaz mıydı? en olsaydım. arasıra görüşüp geyik yapılacak tanıdıklarım olsaydı sadece. kimsenin hayatını kendi hayatıma yakın bir derecede bilmeseydim ve kimse de benimkini bilmeseydi. tek olsaydım ve her şey çok kolay olsaydı.
Cuma, Eylül 27, 2002
Partneriniz İçin Yorum DELİ
Deli'nin temsil ettiği kimse unutulmaz, çizgi dışı ve asidir. Sosyal ve kültürel geçmişi sizinkinden çok farklı olduğu için, ilişki karşılıklı özveri gerektirir. Çoğunlukla, Deli sizden çok yaşlı veya çok genç bir partnere delalettir. Farklılıklar her ne olursa olsun, bu kişi sizin gözlerinizi açabilir, size hayal edemeyeceğiniz kadar geniş bir dünya sunabilir. Bu insanla ilişkiniz sonucu tüm fikirleriniz çok ciddi bir sarsıntıya uğrayabilir. Bilgiye olan açlığın yanısıra yaşama olan susanışlığı da açıktır; bu da onun çok iyi bir partner olacağını gösterir. Bu insan eğlenceyi ve sizi güldürmeyi sevdiği için, birlikte aşkın oyunbaz yönünü keşfedeceksiniz. Çok düzenli bir işi olmayabilir ama size eğlenceli hediyeler almak ya da yaratıcı sürprizlerle karşınıza çıkmak için yeterli parayı genellikle bulur.
gene gdip işsiz güçsüz bi manyak mı bulucam beee ühühüh
Deli'nin temsil ettiği kimse unutulmaz, çizgi dışı ve asidir. Sosyal ve kültürel geçmişi sizinkinden çok farklı olduğu için, ilişki karşılıklı özveri gerektirir. Çoğunlukla, Deli sizden çok yaşlı veya çok genç bir partnere delalettir. Farklılıklar her ne olursa olsun, bu kişi sizin gözlerinizi açabilir, size hayal edemeyeceğiniz kadar geniş bir dünya sunabilir. Bu insanla ilişkiniz sonucu tüm fikirleriniz çok ciddi bir sarsıntıya uğrayabilir. Bilgiye olan açlığın yanısıra yaşama olan susanışlığı da açıktır; bu da onun çok iyi bir partner olacağını gösterir. Bu insan eğlenceyi ve sizi güldürmeyi sevdiği için, birlikte aşkın oyunbaz yönünü keşfedeceksiniz. Çok düzenli bir işi olmayabilir ama size eğlenceli hediyeler almak ya da yaratıcı sürprizlerle karşınıza çıkmak için yeterli parayı genellikle bulur.
gene gdip işsiz güçsüz bi manyak mı bulucam beee ühühüh
Sizin İçin Yorum AŞIKLAR
Bu kart çıkmış ise hayatınızda ilginç bir noktaya gelmişsiniz demektir. Aşk, evlilik ve romantizm kafanızı meşgul ediyor. Düşlerinizi yakın bir gelecekte gerçekleşmiş görmeniz, bu kartın gücüne bağlıdır. Bütün kartlarda olduğu gibi, ancak çok daha derin bir anlam söz konusu. Denge, burada anahtar kelimedir. Çünkü bu kart hem kadın hem erkek güçlerini ifade ediyor. Ne aşırı derecede saldırgansınız, ne de tehlikeli bir biçimde pasif: bu hem aşk yaşantınız, hem de planladığınız yaratıcı çalışmalar için geçerli. Eğer bir ilişki konusunda bocalıyorsanız, Aşıklar size burada kurallar kitabını bir kenara atmanızı söylüyor. Şu anda rol yapmaya hiç gerek yok, kendinizi herhangi bir şekilde ifade etmekte serbestsiniz. Bu örnek olarak, "ekmeği kazanan" bir kadın, "ev işi yapan" bir erkek ya da farklı kültürlerden gelme bir çift için söz konusu olabilir. Şu anda geleneksel bakış açılarına hayatınızda yer yok. İçgüdüleriniz sizi doğru yönlendiriyor, buna güvenin. Sevecen, canlı ve istekli bir havada olduğunuza hiç şüphe yok. Yaşantınızda tüm bakış açınızı ve yönünüzü etkileyecek bir karar alma noktasında da olabilirsiniz.
Bu kart çıkmış ise hayatınızda ilginç bir noktaya gelmişsiniz demektir. Aşk, evlilik ve romantizm kafanızı meşgul ediyor. Düşlerinizi yakın bir gelecekte gerçekleşmiş görmeniz, bu kartın gücüne bağlıdır. Bütün kartlarda olduğu gibi, ancak çok daha derin bir anlam söz konusu. Denge, burada anahtar kelimedir. Çünkü bu kart hem kadın hem erkek güçlerini ifade ediyor. Ne aşırı derecede saldırgansınız, ne de tehlikeli bir biçimde pasif: bu hem aşk yaşantınız, hem de planladığınız yaratıcı çalışmalar için geçerli. Eğer bir ilişki konusunda bocalıyorsanız, Aşıklar size burada kurallar kitabını bir kenara atmanızı söylüyor. Şu anda rol yapmaya hiç gerek yok, kendinizi herhangi bir şekilde ifade etmekte serbestsiniz. Bu örnek olarak, "ekmeği kazanan" bir kadın, "ev işi yapan" bir erkek ya da farklı kültürlerden gelme bir çift için söz konusu olabilir. Şu anda geleneksel bakış açılarına hayatınızda yer yok. İçgüdüleriniz sizi doğru yönlendiriyor, buna güvenin. Sevecen, canlı ve istekli bir havada olduğunuza hiç şüphe yok. Yaşantınızda tüm bakış açınızı ve yönünüzü etkileyecek bir karar alma noktasında da olabilirsiniz.
sanırım antik yunanca yı bırakmak zorunda kalıcam. çünkü öbür iki ders yarım saat çakışıo sadece ama antik yunanca aynı yerde üç saat boyunca var ve hepsiyle ve üstelik bir başka dersle de aynı anda çakışmayı başarıyor. yerine mitoloji ya da barok sanat tarihi almak istiorum. gidip hocaların peşinde dolanmam gerek. ama benim haleti ruhiyemde ve sıkılma kapasitemde biri için çok zor bu. ama yapmalıyım. yoksa mezun olmam imkansız kredim yetmio. üfff. antik yunanca yaktın beni.
Perşembe, Eylül 26, 2002
Çarşamba, Eylül 25, 2002
Salı, Eylül 24, 2002
hocayla ders konuşmaya gittim. adın neydi dedi. burcu dedim. burcu kaya mı dedi. evet dedim. ah sen benim şu bi görünüp bi kaybolan öğrencimsin dedi. öyle miyim dedim. evet dedi. efsane oldun dedi. dönem başında derslere gelip kendini gösteriosun saalam bi ödev veriosun. sonra birden bire ortadan kayboluosun ve bi daha ne herhangi bi derse ne de herhangi bi sınava geliosun dedi. efsanesi oldun bölümün dedi. kadının her dersini ikinci kere de geçtim gerçekten. sıkıldım ve girmedim çünkü hiç bi ikinci sınavına dersi ilk alışımda. ve ilk seferlerde gerçekten de başta aa lık ödevler verdim. derslerini de seviyordum üstelik. ama sıkıntı işte. hükmediyor bana.
güzel bi sesim olsun ya da güzel resim yapabiliim isterdim çok. ama ikisini de yapamıyorum. gerçi feci soyut şeyler yapabiliorum resimde, wolf, resim hocam, sevio resimlerini. I like the strong feelings in your paintings dio bana. bazen de why? why do you feel like that, there is a deep sorrow in you dio. o zamanlar kötü hissediorum kendimi. ya da şey dio, all these colors you prefer to you use, all these figures... youu seem to be an introvert person to me but these thing you use changed my mind dio. nie dio ki adam bana bunnarı? yani sonuçta bişi çizmiorum ben. boyuorum tam anlamıyla. renkleri alıorum ve birleştiriorum içime göre. ama adam saatlerce annatıo bana şöle de yabıosun böle de yabıosun die. hayır bi de adamın özgeçmiş komik. irlandalı bi adam. okulun amerikan futbolu takımının koçu. bi de üstüne üstülük painting hocası. yani anlamsız. o zaman ne o ööle sorrow falan diip masum genç kızlarımızın kafasını bulandırıo? namusumuza uzatılmış hain bir dil, ve hatta eldir bu!
işe geldiim. dün okulum başladı. ev iş okul yorucu olucak gibi. yani abim muhteşem bi dağıtma uzmanı çünkü. evin altını üstüne getirmekte, alakasız yerlere bira dökmekte ve çamaşır fırlatmakta üstüne yok. yardım da etmio. ama garip bi şekilde memnunum bu durumdan. klasik, başımı kaşıyacak vaktim yok, tanrım ne kadar da yararlı ve gerekli bir insanım sendromu. ben işte.
Cumartesi, Eylül 21, 2002
saatte 2 olmuş. gidip pijamalarımı çıkartsam mesela. üstüme doru dürüz bişiler giysem. misafir gelicek ne de olsa. ama pijamalarım da güsel. böle mor altı uzun bacaklı. üstü eflatun mor beyaz çiçekleri var böle minik. beyaz çiçekler daha büük böle. kolları uzun. annem dagi den almış. fena diiller. ama ben en çok bordo saten pijamalarımı, yeşil ayılı pijamalarımı ve nil in balıklı pijamalarını seviyorum. önceden eflatun kedili pijamalarımı da seviodum ama onnar çok büük gelio. bi de yelizden kalma , ağzı yüzü bi tarafa kamyış böle uzuncana tişört gibi gecelik ver onu severim ama o yani ölmek üzere. aa bi de stella teyzenin aldıı sarı uzun gecelii seviorum. onu giyince içimden mavi kalın bööle yün örgü çoraplarımı giyip, elime sıcak çikolata alıp koltua kıvrılıp kitpa okuyasım gelio. ne kadar amerikan filmi sahnesi hehehe. demek neymiş? pijama bir sanatmış!
yahu şarkının sözlerini bilmeden alıntı yabmak da hoş olmuormuş. eski bi şarkı bu candan erçetin kavır yabmış. işte aşkımız lekesiz olmalıydı üzgünüm olanlar için felam dio. böle kadın hafif salak, yani sözlerdeki diorum. yane lekesiz olsun diosun. demekki terkediosun. ama o zaman ne tutsun adam seni, işi gücü yok seni mi tutcak, sen git adama lekeli de, sona tut sev okşa de. ben olsam tutmam, ne tutucam be. seni tutucam. sen bana pis de, kokuosun ben temiz istiom de, sona ben seni tutiim. ba ba ba ba! işe bak. bende bulsam öle sefgili her durumda tutcak okşıycak ben de yabarım nazımı, alırım aklını. ama yok öle sefgili. uyan kızım uyan! töbe töbe seni bana sayıyla mı verdiler annamıom ki ben.
ne komik beninm teyzem yaaa. böle kendi çapında bi dünya kadın. ailenin dengesizleri bu özelliklerini ondan almışlar. dengesiz tavırlarda hemen al işte minnoşun yeeni die sölenir. kadın feci hızlı yaşamış böle zamanında muhterem nurların felan kankasıymış, feci komik artizlerle resimleri felam var. sona aşık olmuş işte. o da öküz bi herif hala beraberler 40 senedir ama olsun. kavga ederlerken camdan düşmüş bi bacaa topal kalmış. o zamandan sona eve kapanmış, eski bakımlı ve muhteşem haliyle alakası yok. ben ilk o dönemlere ait fotoğrafları görünce inanmamıştım teyzem olduna, beyaz ten, kızıl saçlar, makyj giyim kuaşm. şimdi alakası yok. aşk insana neler yapabilio. daha mutlu olabilirdi sanırım. ama sorduum zaman tek pişmanlıının bi çocuk yapmamak olduunu sölüo. sanırım aşkı seçmek, ödediği bedele rağmen, onun için doğru bi seçimdi. dengesizlik evet ama sanırım o deli cesaretini tamamen ondan almamışım. yapıyorum yapmasına ama yaparken tırsak yapıorum, ödeyebileceğim bedeller hep aklımda oluo. ama zamanla geçer belki de. geçmese napalım ben böleeiimm.
ne çabuk değişebiliyor modum. hrip teyze geldi. kahve içtik. şimdi sezgi ve nil gelicekler. yemek yiyip dedikodu yapıp erkekleri lanetliyces. sona muhtemelen gece hayatına akıcas. yani. ben böle dengesiz ve fevri bişiyim işte. beni böle kabul etmek lazım. muhteşemim ben ya. böle saam solum belli diil. aptal ediorum kendimi. muujk bana!
Perşembe, Eylül 19, 2002
bazen kendimi çok eciş bücüş ve çirkin hissediyorum. bazen de dehşetle güzel. bu günlerde birinci safhadayım. bakımsızlıktan ölüyor gibiyim. dün kendime yüz maskesi, ayak maskesi (nil in tavsiyesi) ve o kadar işte bunları aldım. evde saç bakım bıdısı vardı zaten. şimdi eve gidince akşam, bakıcam kendime, yüzüme maske yapıp ütü yapıcam, sonra yıkanıcam.
Çarşamba, Eylül 18, 2002
gene gittiler hastaneye. ben gene evde kaldım. gene telefon bekliorum. kötü haber bekliyorum. haber hiç bir zaman tam olarak iyi olumuor böyle zamanlarda. hep bi parçan geride kalıyor. o bekleyiş içinde hep bi şeylerin eskimesine ve yitmesine sebep oluyor. bi daha hiç aynı olamıyosun. biliyosun ki, her an herkes gidebilir, her an herşey kötüye gidebilir. ve sen hiç bi şey yapamassın. sadece beklersin. evde oturup birinin sana haber vermesini beklersin. durursun. ve beklersin. oyalamaya çalışırsın kendini ama boşunadır. kulağın hep telefondadır.ve o çalmaz. çalmasın istersin bi yanınla. kimse sana kötü bişi sölemesin istersin. ne kadar uzun sürerse oysa çalması, haber o kadar kötü olur, onu da bilirsin içinde ama kabul edemessin. inatla beklersin, gelecek hakkında herhangi bişi düşünmeye korkarak. korkarsın. korkuyorum.
bide annem hastaydı çok, şehriye çorbası vardı evde domatesli, onu ısıtıp götürmüştüm ona ama yani 1. sınıf falanım, yemek hikayesinde de öyle, işte annem çorbayı içip çok sevinmişti, sonra çorbanın tenceresini yıkamıştım, anneme göstermiştim gidip, annem zaten hasta duygusal, ağlamıştı, kızım büyümüş de bana bakıyo die. bende ağlamıştım korkup annem niye ağlıo diye. ilk bulaşıım oydu. bide bi gece 2 sınıfta falanken babama kahve yapmıştım babama, teyzem yardım etmişti. taşırmışmıydım ne çok az telvesi vardı babam böel oh oh amanda ne güsel die abartarak şapırdatarak falan içmişti kahveyi. ben de çok mutlu olmuştum. eski evde yemek odasında masada bişiler yabıodu, kıştı. 3 tane açık kahverengi toptan oluşan böle çok güsel bi lamba sarkıodu masanın üstüne, nefiz bi ışık vardı. tam kış gecesi masal evi ışığı. sıcak ve huzurlu. sona babam kucağına alıp böle sıkmıştı beni gıdıklamıştı falan. ne kadar mutlu ve güzeldi.
ilk yağtığım yemeğ,i hatırladım. pazar günüydü. annemle babam bi yere gitmişlerdi abim le ben vardık evde. o içerde tv seyrediodu. ben feci acıkmıştım. yumurta yapmaya karar verdim kendime. ufak bi sahan vardı, annem onu sonadan yazlıa götürdü, ona yağ koydum sona yumurtaları koyucaktım ama yağ böyle kahverengi falan oldu anlamadım annem yapınca öle olmuodu falan die düşünürken, annemler geldi. terayğ koymuşum sahana, sonra yakmışım yağı. annem kızıcak sanmıştım. kızmadı hiç. çok hoşuna gitmişti, kendi başımın çaresine bakmaya çabalıo olmam. böle böle öreniceksin demişti.
önce gidip alışveriş yabdım. bi kilo patlıcan (kızartmalık), bi kilo barbunya (ayıklayınca azıcık kaldı), b, kilo ayşe kadın (ki onu pişirdim), bi kilo soan ve sona da salata ve kıyma. eve gelip ayşe kadını hazırlayıp ateşe koydum. o olurken barbunyaları ayıkladım ve patlıcanları soyup tuzlu suya koydum. şimdi sorun şuydu ki ayşe kadın suyunu hemen çekti. napıcamı şaşırıp nil i arayıp memiden taktik aldım ve yemeğe kaynar su ekledim ama fasulyeler hala olmaya çok uzaklardı. nese tekrar su ekledim, tekrar su ekledim. sona babam baktı, pişmiş bunnar dedi. baktım ki yani 3 su dökme öncekiyle aynı durumdalar. salak ben annayamamışım piştiini boşu boşuna aç aç beklettim insanları. ama güsel oldu sonunda ikisi de çok beendi. babam hasta olmasa daha fazla tezahürat yapardı aslında. hasta ama karnı hala şiş. ne olduu da belli diil. az önce tekrar hastaneye gidiceklerdi sona babam istemedi. meraklanıorum ve telaşlanıorum. belki ikimizde pek göstermiyoruz birbirimize ama ben babamı çok seviyorum. yani öle böle diil. küçükken babamın kokusu olmadan uyuyamıyorum die, onun kazağıyla yatardım. zaten bütün çocuklar anneeee die ağlarlarken ben babaaaaa die ağlıyomuşum. annem zaten gitti. onu zaten özledim. şimdi cuma da babam gidio. yani bi yanda böle hoş tabi ama özliycem hem, hem de aklım kalıcak ya sağlığı kötüleşirse diye. umarım bişi olmaz.
sona işte bi sürü uraştım gene okulda falan arada hocalar öğle tatilindeyken arka bahçede yastıklara delice yayılıp cafe latte içtik, deniz karşıda, gök üstte yeşil etrafta huzur içinde. sonra bitince parçalanan ayakkabılarımın yerine yenilerini aldım. artık çok güzel böle morumsu böle bi garip adidas original larım var. sonra eve gelip yemek yabdım. ama bu bi macera o yüzden ayrı bi post da anlatılmalı.
bu gün bi deişik bi gündü. sabah çok zor kalktım hasta gibiydim böle. sona okulu aradım nihayet anlaşılmış, gerizekalı 250 bin lira borcum varmış. gittim onu ödedim. sona ders seçtim ama komik oldu. antik yunanca falan alıorum. bırakabilirim. ama bırakmayabilirim de tabii. ben dil öğrenmeyi seviyorum. ve aslında düşünürsek ölü bir dil öğrenmek karakterime hiç de ters düşmez.
Pazartesi, Eylül 16, 2002
Cumartesi, Eylül 07, 2002
Perşembe, Eylül 05, 2002
aynı sene mart ayında doom günümden 1 hafta önce yayam öldü. bi gece yağmur yağıyodu. dedem geldi koşarak babama maman hastalandı dedi. apar topar hastaneye kaldırdılar. beyin kanaması geçirmiş. yayam yoğun bakımda kaldıı sürece yağmur yağdı. öldüğü gün güneş açtı. yayamı hastanede hiç ziyaret edemedim. 4 sııftaydım kursa gidiodum fkm ye. cuma gecesi öldü. herkes aptal oldu. dedemlerde oturuoduk annem aradı hastaneden. ben babamın kucaanda oturuodum. babamı telefona çaardılar. babam konuştu. sona yanıma geldi. oda kalabalıktı bayaa. yayama çok düşkündüm ben. benim yanıma geldi ve bana yayamı kaybettiimizi söledi. oda da herkes şok geçirdi. sona hep beraber gittiler hastaneye. ben eve koştum. evde teyzem vardı. yataan üstünde aalamaya başladım. teyzem saatlerce saçlarımı okşadı beni sakinleştirmeye çalıştı. uyuykaldım. ertesi gün kursa gitmedim. sabahçıydım. öğlen 3 gibi farkettiler beni. aa sen kursa da gidemedim. aa burcu burda die.
eniştem öldüğünde 9 yaşındaydım. 1989 senesinde 31 aralıkta öldü. daha dorusu 88 i 89 a bağlayan gece. babam yelizle ben eski evdeki odamda yer yataanda yatarken sölemişti. babam gelmeden önce yeliz bana çocuklaırn nasıl olduğunu anlatıodu. tam bitirmiştiki babam odaya girdi. yasak bişilerden konuşuo olmanın bilinciyle korktuk. sonra babam yelize sarıldı bi koluylada bana, ve yelize babasının öldüğünü söyledi. sonradan hep merak ettim acaba yeliz daha sonra babama karşı ne hissetti diye. aptal olmuştuk. babam yelizi alıp götürdü annesinin yanına. ben tek başıma kaldım karanlık odada. napıcamı bilemeden. ilk defa bu kadar yakın birini kaybediodum. ağladım biraz. şey diye düşündüüm hatırlıorum, biz onları konuştuumuz için oldu bu. allah baba cezalanadırdı bizi. çocuk yapıldıını örendiim gün ölümüde birinci elden örendim.
ilk okuldaydık. abim roxette in kasetini almıştı ama ben ondan çok seviodum. look sharp! dı kasetin adı. avşaya gidioduk. yolda sürekli onları dinnemiştim. babam vapuru yedi yaşın altındayım die kazıklıycaa için, bi ara elimdeki kitabı bırakmak zorunda kalmıştım biletler bakılırken. zaten küçük gösteriodum. yanaklaırm topluydu ama cılızdım çok. 4. sınıfta şiştim. vapurun kıç tarafında oturoduk. böle geniş çay bahçesi sandalyesine benzien kollu tahta sandalyeler vardı. oraya kıvrılmıştım. yatar gibi. sııyodum yani o kadar ufak tefekmişim demek. üstüme fosfrolu pembe , üzerinde tam göğüs kısmında beyaz çizgileri olan hışır hışır kumaştan bi montum vardı, paskalyada almıştık, abimde de mavisi vardı biraz daha deişik, onu örtmüşlerdi.kulaamda walkmanim vardı. kırmızydı. babam abime siyah bana kırmızı almıştı walkmani. hoparlörleri bile vardı -ki hala yazlıkta duruo o hoparlörler. böle komik turuncu süngeri olan kulaklıkları vardı. listen to your heart çalıodu. deniz arkamızda akıodu güneş böle batmak üzereydi . çok güzeldi. bi kere de eniştemle giderken avşaya eniştem yelizle beni gemide dolaştırıodu. bi ara böle kenarda bi yerden denizi seyredioduk. yunuslar!! 4 taneydi galiba. gemyile beraber gidiolardı. suda bata çıka. o kadar güzellerdiki. gümüş rengi parlıolardı ışıkta. muhteşemlerdi. o günlere dair herşey altın bir yaldızın arkasından hatırlanıyor bende. mutlu bir çocukluk geçirdim çoğunlukla. kendime ait çok büyük bi dünyada yaşadım çocukluğum boyunca. şimdi de öyle aslında. kendi dünyamı gerçek dünyadan daha çok sevdim hep.
tuçeyle sürekli simit ve karper yedik geçen yaz. abuk yerlere giderken yanımıza simit karper alıoduk. bi keresinde limonlu bahçeye gitmiştik. gene simit ve karper alıp. yemee 300 bin verip bi kolaya 5 milyon vermiştik. baya da bi oturmuştuk orda. rahat koltukları pufları hamakları felam var ne de olsa. o gün bişeye canım sıkkındı. tuçe beni sevindirsin die tuvalete gidio gbi yapıp bana çikolatalı turti almıştı. aynı gün limonlu bahçenin karşısında bi atölyenin zilini çalıp kaçmıştık. bi kere de ben yıkılmışken beni hani aznavurun yanındaki girişten girilen saklı bölge var bi tane çaycı falan var içinde, oraya götürmüştü zorla. sona komik nazar boncuklu küpeler almıştık. manita bulana kadar takıcaz die. taktık da çounlukla. komik olan ikimizinde bulduu manitanın aynı adam olmasıydı.
her gün aynı saatlerde burdan geçen bi simitçi var. erken geldiysem mutlaka o adamdan simit alıorum. bu gün sesini duydum jaluzinin arkasından baktım benim simitçimi die. aaa o da ne. oda kaldırmış kafayı bizim pencereye bakmıo mu! mutlu oldum. gittim bi tane simit dedim adama. gevrek olucak dimi abla dedi. evet dedim gevrek gevrek sırıtarak. gevrek kelimesinin anlatması gereken şeyi anlatmadığını daha doğrusu o hissi vermediğini savunan mırnar mıydı. öle kalmış aklımda.
fazla saygılı taksi şoförlerinden rahatsız oluyorum. babam yaşında adamın bana sağa sapıcas burdan dediimde peki efendim, tabi efendim, siz nası isterseniz efendim demesine kıl oluyorum. kendimi burnu büyük ve ukala hissetmeme sebep oluyolar. yada 3 dakka sona ölücekmişimde birileri o yüzden böle davranıomuş gibi. öle olunca adam bana peki efendim dedikçe sesim cılızlaşıo, ıırrgghh mırrgghh hık mık burdan sağa dönüces mümkünse size zahmet olmazsa zahmet olucaksa dönmielim canım nolucek edirneye kadar yolu var bunun.
şu yukardaki blogları yazdıktan sonra içerde davetkar bir tavırla uzanmış duran yatağımın cazibesine kapılıp kendimi kollarına bırakıverdim. saat on du henüz. sonra annem giderken uyandım. öyle uykulu bakıyordum ki annem kıyamayıp sen gelme uyu dedi. cama çıktım arabayı beklerken onlar. hava çok güzeldi. tam mola yeri esintisi vardı havada. ve annem gidiyordu. abim arabayı getridi. arabada belinda carlisle la luna çalıodu. hazırlık şarkısı. hava , şarkı, yol. hepsi birleşti. bende cumartesi gidiyorum. ve sabırsızlanmama sebep oldu. tatil nasıl geçicek bilmiyorum ama yol çok güzel olucak eminim. yol boyu eski şarkılar dinleyip, soğuk mola yerlerinden huysuzlanıp, sevdiğim insanlarla doamtes çorbası içicem. güzel olucak. korkutucu.
Çarşamba, Eylül 04, 2002
8 yaşında falandım annem kasaba bide bakkala gönderdi. bi de manava uğrıycaktım. manava gittim. salata mı ne aldım. sona bakkala gittim. kasabın önünden geçip. kasapta yokuşun başında. ben indim yokuşu. eve doğru geldim bakkala girdim. bakkalda bi anda hatırladım kasaba gitmem gerektiğini ama uzak soğuk bi de eve gecikicem annem merak edicek kızıcak hay allah ben napıcam die düşünürken bi anda tam önümde makarnaların önünde bi kıyma paketi gördüm. nası mutlu oldum! birisinin o kıymayı oraya benim için bırakmış olduğundan bi an bi şüphe etmeden aldım kıymayı. masalda gibi hissetmiştim kendimi. kıymayı aldım eve gittim. 10 dakka sona falan annem bakkaldan bişi daha istedi ve bakkala gittim. bakkalda bi kadın bağırıodu. çocuk kıymayı unutmuş almış götürmüşler vicdansızlar die baırıodu. feci korktum söliemedim de ben almıştım die. eve gittim . sona ağlaya ağlaya uyumuşum. benim yüzümden çocuk dayak yedi. benim yüzümden aç kaldılar die. anneme de söyleyememiştim niye ağladığımı. o gün anlamıştım hayatın masal olmadığını.
iki tane tulumum var. biri pembe biri lacivert. pembe olanın düğmelerini değiştirip mora boyıycam. lacivertin düğmelerini sağlamlaştırdım. bide önündeki garip bişiler vardı onnarı söktüm. yazlıktan elbisemi de alırsam bi de kırmızı bikinimi tamir ettiririsem muhteşem olucak. kısmen. bi de içim raatlasa.
bu günlerde hep kaybettiğim insanlar aklımda. bi şarkıyı dinlerken, bi bluzu giydiğimde, şarap içip televizyon seyrederken birinin sevdiği bi çizgi film kahramanını gördüğümde, yolda yürürken bi sokaktan geçtiğimde, biri içlerinden birinin hep kullandığı bi lafı söylediğinde, bir bakışta, bir duruşta, bi sessizlikte, uzaktan parlayan saç tellerinde, uzaktan duyulan gülüşlerde.
nedimi özledim. onu çok özledim. bana kahveye gelişini, hep aynı bardağı isteyişini, beni alıp abuk subuk yerlere götürmesini, zeytinburnunda, saray burnunda, okulda gezmeyi, onun rokfor yiyişini görmeyi, ona psikolojik testler yabmayı, ben, ortaköyden almasını, odasını, mutfağındaki sandalyeyi, bana yemek tariflerim için indeks yabmak için delirmesini, sabahın 5 inde attıı mesajları, abuk subuk saatlerde aramasını, bilgisayar oyunlarına dalıp gecikmesini, ben sallaam dimi diye hayıflanmasını, kızıl saç kızıl saç diye homurdanmasını, en alakasız zamanlarda en abuk konular hakkında telefonlar almasını, bana bakışını, duruşunu, gülüşünü, kokusunu, onu çok özledim.
nedimi özledim. onu çok özledim. bana kahveye gelişini, hep aynı bardağı isteyişini, beni alıp abuk subuk yerlere götürmesini, zeytinburnunda, saray burnunda, okulda gezmeyi, onun rokfor yiyişini görmeyi, ona psikolojik testler yabmayı, ben, ortaköyden almasını, odasını, mutfağındaki sandalyeyi, bana yemek tariflerim için indeks yabmak için delirmesini, sabahın 5 inde attıı mesajları, abuk subuk saatlerde aramasını, bilgisayar oyunlarına dalıp gecikmesini, ben sallaam dimi diye hayıflanmasını, kızıl saç kızıl saç diye homurdanmasını, en alakasız zamanlarda en abuk konular hakkında telefonlar almasını, bana bakışını, duruşunu, gülüşünü, kokusunu, onu çok özledim.
Salı, Eylül 03, 2002
Sizin İçin Yorum
Garip bir dalgınlığa gömülmüş hayalet gibi dolaşıyorsunuz. Esrarlı ve güzel olana duyduğunuz özlemle öylesine dolusunuz ki, günlük hayata ayak uydurmakta güçlük çekiyorsunuz. Yaşamınızın bir anlamı olması, duyduğunuz duygu ve heyecanlarınızın yoğunluğundan kaynaklanıyor. Sanki deri değiştiriyorsunuz ve bu acılı değişim kendinizi harika hissetmenize sebep oluyor. Bu çocukça duygulanımlara eşlik ediyor: Felsefe, din, şiir ve gerçek aşk kavramı varoluşunuzun önemli birer parçası haline geliyor. Değişimi yaşadığınızı biliyorsunuz, ancak bunun nasıl gerçekleştiğini açıklayabilecek durumda değilsiniz. Nereye sürüklendiğinizi kesin bir şekilde tanımlayamadığınızdan, zaman zaman panik duyabilirsiniz. geçmişteki değerleriniz büyüsünü yitirince, kendinizi tümüyle başıboş bırakılmış hissediyorsunuz. Bu kartla karşılaştığınız anda, kendinizi dış dünyada hiç bir şey olup bitmiyormuş gibi hissedersiniz. Tıpkı şamanistlerde aydınlanma öncesi geçici bir ölümün gerekli oluşu gibi Asılmış Adam, hem ters hem düz konumda, fedakarlık talep eder. Zamanın durduğu mehtaplı bir gece şu anda bulunduğunuz yerdir. Beklentilerinizi şimdilik kafanızdan atın. Eski yaşantınız, bir yenisi şekillenirken, çözülüyor. Tıpkı böceğin kelebek olmadan evvel koza içindeki hali gibi, bu değişimler zamanı gelip gerçekleşene dek sabredin.
Garip bir dalgınlığa gömülmüş hayalet gibi dolaşıyorsunuz. Esrarlı ve güzel olana duyduğunuz özlemle öylesine dolusunuz ki, günlük hayata ayak uydurmakta güçlük çekiyorsunuz. Yaşamınızın bir anlamı olması, duyduğunuz duygu ve heyecanlarınızın yoğunluğundan kaynaklanıyor. Sanki deri değiştiriyorsunuz ve bu acılı değişim kendinizi harika hissetmenize sebep oluyor. Bu çocukça duygulanımlara eşlik ediyor: Felsefe, din, şiir ve gerçek aşk kavramı varoluşunuzun önemli birer parçası haline geliyor. Değişimi yaşadığınızı biliyorsunuz, ancak bunun nasıl gerçekleştiğini açıklayabilecek durumda değilsiniz. Nereye sürüklendiğinizi kesin bir şekilde tanımlayamadığınızdan, zaman zaman panik duyabilirsiniz. geçmişteki değerleriniz büyüsünü yitirince, kendinizi tümüyle başıboş bırakılmış hissediyorsunuz. Bu kartla karşılaştığınız anda, kendinizi dış dünyada hiç bir şey olup bitmiyormuş gibi hissedersiniz. Tıpkı şamanistlerde aydınlanma öncesi geçici bir ölümün gerekli oluşu gibi Asılmış Adam, hem ters hem düz konumda, fedakarlık talep eder. Zamanın durduğu mehtaplı bir gece şu anda bulunduğunuz yerdir. Beklentilerinizi şimdilik kafanızdan atın. Eski yaşantınız, bir yenisi şekillenirken, çözülüyor. Tıpkı böceğin kelebek olmadan evvel koza içindeki hali gibi, bu değişimler zamanı gelip gerçekleşene dek sabredin.
normal bi insan olsam bi insan onu için önemli olduğumu söylediğinde sevinirim. ben tırsıyorum. onun için önemli olabilmiş olmam ona bişiler gösterdiim anlamına gelior. ona bişiler göstermiş olmam onun benim için önemli olduğu anlamına geliyor. onun benim için önemli olması, bişi olursa üzüleceğim anlamına geliyor. ve ben bu yüsden üzülüyor ve korkuyorum. sonradan olabilecek şeyleri düşünüp önemsenmenin keyfini çıkartamıyorum. haksızlık bu.
Pazartesi, Eylül 02, 2002
gece indi üzerime. yağmur yağıyor. sesini duyuyorum yağmurun. dışarda olmak isterdim ama içerdeyim. aksın üstümden isterdim. üstümden aksın ve arınayım. gitsin bütün bu lekeler, bu kir toprak ve kan izleri. bacaklarımda kandan yollar var. ellerimde. ayaklarım da toprağın izi var. yürünmüş yolların çatlağı var. yağmur yağsa üstüme. iyileşse yaralarım. temizlensem kirimden. yeniden doğsam herşeyi yeni bir renge boyayan yağmurla. sesinde izinde kokusunda dokunuşunda kaybolsam. arınsam yağmurda. yağmur beni temizlese.
Pazar, Eylül 01, 2002
şimdi iyi şeyler olur gibi. homurdanarak beklediğim bir takım işaretler beliriyor hayatımda. ama memnun değilim. bir şeyler değişiyor yine ve ben bilemiyorum bu defa nereye gittiğimi. nereye ve neden. oturtmaya çalıştığım şeyler çatırdıyor ve ben bu yüzden daha sıkı sarılıorum onlara. kollarımla sararsam çökemezler gibi geliyor. ama ya altında kalırsam?
dün creme brulee yedik. lina's sandwich house da. amelie yi seredip, nilin saçını creme brulee reng,ne boyadıımdan beri yemek istiodum o mereti. gititk yedik. acaip güseldi. çok sevdim. bi de üç kişyidik ve üçümüz de ilk defa yioduk. o yüsden daha güsel oldu. dün garip bi gündü. önce ersoy aradı. sona efsunu grdüm. sona şükranları gördüm. sona bambi de döner yedim. sona bi sürü daha insan gördüm. garipti çok garip. 31 ağustos, efsunun doom günü, krem brüle nin ilk günü, gariplikler günü, yazın son günü. benim bambide döner yiyip, laneti kırmak adına bir adım atıp, deli gibi korktuum gün. unutulur bir gün değil.
filmlerde herşeyin çözüme kavuştuğu anları seviyorum. özellikle polisiye filmler şarlok holmzlar falan. böle başından beri biriktirilen ipuçları açıklanır ve sonuç söylenir. agatha kristi romanlarında da aynısı. miss marble mıydı ne onla hercules poirot'nun herkesi etrafına alıp katilin kim olduğunu, olayın nasıl gerçekletiğini anlattığı ana bayılırım. heyecanlı romanlarda çatlarım meraktan. ama hiiç o ipuçları kısmını atlayıp sonunu okumam. kitabı dehşetle okurum bitiririm rahatlarım. kitabın sonunu bilmemeye dayanamam. uyku tutmaz. bi keresinde 800 sayfa bi kitaba başlamıştım gece 12 gibi. dayanamayıp sabah 8 kadar okuyup bitirip öyle uyumuştum.
önce dolabı yan çevirdik. içindekilerin yerlerini değiştirdim, bi sürü şey atıldı gene. ordan onbeş santim kazandım. sonra masayı kestik testereyle. sadece çekmeceleri kaldı. sonra onun üstüne bilgisayarı yerleştirdim. sonra geri kalanları yerleştirdim. kitapların bazılarının yeri değişince kendi kitaplarıma yer açıldı. sonra masadan kalan şeyin aynına minderleri yerleştirdim. kendime kahve yaptım portakallı. sonra oturup mırmor un getirdiği kitabı okudum. kirzi sonrası beden hırpalama ve bi sürü şey atarak bir dönemi kapama operasyonum bu defa da başarıyla sona erdi. takım arkadaşlarıma teşekkür ederim.
bu gün bir eylül. ayların en güzellerinden biri. yaz resmen bitmiş bulunuyor şu an. her yaz kısa sessiz bir ölümdür demiş murathan mungan. bu ölümü de ölmeden atlattım. gerçi son dakka da film,in final sahnesi heyecanıyla kafamda patlama tehlikesi yaşattı bu yaz bana ama üstün çabalar, sinir krizi sonrası enerji, dakika da 126 kere hızla sallanan dizler ve gerginlikten ölen bana gülen dostlar sayesinden bunu da atlattım. yaz bitti. havalar soğur artık. yavaş yavaş ısınmak için birbirine sokulmaya başlar insanlar. bere takarım. bere örerim sevdiim birilerine. atkı takarım. sabah uyanırım ve rüzgar alır uykunun pusunu üstümden. yağmur yaağr saçlaırma, okşar saçlarımı. sıcak kahve içilir orta kantinde, bengi bana burcuuuuu diye baarır, ben gider bengiye böle pıt pıt kafasına vurarak selam veririm. nilim gelir okula ya da itünün soğuk yollarında doınarak ben ona ulaşmaya çalışırım, sonra sıcak çikolata içeriz kantinde. minibüse tıkışırız, ya da neriman olur bu sene. sıcak kahve için koşarıx, sinemadan çıkınca üşürüz. kış geliyor. sonbahara girdik bile. görkemli bir şekilde kutladık sonbaharın gelişini. ve mutlulukla selamladım eylülün ilk yağmurunu bu sabah. hayatımın en önemli insanlarından birini sonsuz sonbahar ülkesine gönderdim. londranın yağmurlu sokakları beni anımsatır umarım ona. kış geldi. okuldaki son kışım. paristeki ilk kışım. değiştiim halimin ilk kışı. ve böyle ilerlerse hayatım, bu halimin son kışı. bu kış beni heyecanlandırıyor. hoş geliyorsun kış.
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)