Çarşamba, Şubat 18, 2009

tuz

her tarafa sessizlik hakimdi. gecenin karanlığı yorgan gibi bütün seslerin üzerini örtmüş ve onu kendi bedeninin sesleriyle başbaşa bırakmıştı. hırıltı bir nefes alıp verme sesi, kalp atışları ve kulaklarında uğuldayan kanı. ağır adımlarla yürüyordu. sürüklenen ayaklarına söz geçirmekte zorlanıyor, ara sıra görünmez engellere takılıp tökezliyordu. arada bir duruyor ve etrafı dinliyordu, ama beklediği ses bir türlü gelmiyordu. yürümeye devam etti. "Artık bu işler için çok yaşlandım" diye geçirdi aklından. Dile kolay 76 yaşındaydı. Gerçi onu görenler yaşını göstermediğini ve çok dinç göründüğü söylerlerdi ama o pek de öyle hissetmiyordu. Her geçen gün yataktan biraz daha zor kalkıyordu. Yağmurlu havalarda eklemleri ağrıyor, kış boyu yakasına yapışan öksürük onu canından bezdiriyordu. Yazları biraz daha rahattı ama bu defa sıcak... Nefesini daraltan, tansiyonunu çıkartan, çarpıntısını artıran sıcak... Yine de kışa göre daha iyiydi, hele şehirden kaçıp yazlık evinin huzurlu dünyasına gelebildiyse keyfine diyecek yoktu. "Geçen sene bu iş daha kolay olmuştu" diye düşündü. sanki yol daha kısaydı, sanki daha az yorulmuştu. Sonra beklediği sesi duydu: Kıyıya çarpan dalgalar. Kalp atışları ve adımları aynı anda hızlandı. "50 sene, 50 senedir her yıl bugün bu saatlerde bu yolu yürüyorum. Ama bu sene içimde o heyecan yok, bu sene yanımda ayak sesleri yok, korma diyen sesin yok. Bu sene yapayalnızım." Hedefine ulaşmak için emin adımlarla yürürken bu yolu yürüdükleri ilk seneyi düşündü. Kocama gözlerini dikerek ona yeşil yeşil bakmış "Bu bizim küçük sırrımız olsun" demişti. O zaman bu yol böyle değildi tabii, bu kadar çok ev yoktu etrafta, artık neredeyse yolun yarısına kadar evlerin arasından geçilerek geliniyordu. Daha ıssız, daha korkutucuydu. Gerçi şimdi geçmiş senelere göre daha çok korkuyordu. Çünkü bu yolu ilk defa, yanında o olmadan yürüyordu. 50 yıl boyunca birlikte gittikleri her yolu elele yürüdüğü adam yanında yoktu ve o buna bir türlü alışamıyordu. Sonunda bir açıklığa geldi. İşte deniz karşısında sereperpe, narin nazlı kendi halinde salınıyordu. Buraya ilk kez geldikleri geceyi düşündü, hayran hayran manzaraya dalışını, kendilerini yamaçtan aşağı koşar adım bırakmalarını ve denizle buluşmalarını, suyun içindeki o tuzlu öpücükleri... İçini çekti derin derin, gözyaşlarına ilişmedi, bıraktılar aksın. Sonra yamaçtan aşağı bıraktı kendi, daha titrek ve daha yavaş adımlarla. Denizle buluştuğu zaman artık bağıra bağıra ağlıyordu. Tuzlu öpücüklerin yerine tuzlu gözyaşlarıyla buluştu dudakları.

0 Comments:

Yorum Gönder

<< Home

Powered by Blogger