Perşembe, Haziran 27, 2002
Çarşamba, Haziran 26, 2002
cenazeye gittim. çok kötüydü. öyle kollarımda ağladı ve hiç bi şey yapamadım. sarsıla sarsıla ağladı. örtü kayıyordu ve saçları açılıyordu hep. elimle düzelttim. çok erken diil miydi böyle bi acı için? annesine sarılıp ağladı hep. tabuta dokunup ağladı. ağladı hep. terliğinden ayak parmakları görünüyordu. yukarda olup bitenle hiç alakası yokmuş gibi duran sakin ayakparmakları.
Çarşamba, Haziran 19, 2002
bu gün gördüm. üzgün bir bakisla gdisimi izledi yanina kadar. bakti. sustuk. sonra güldük beraber. sonra konustuk. gülümsedi tekrar. güzel gülümsedi ve gözümün önünde asili kalmis bir gün önceki o donuk ve çatlamis gülümseyis silindi. yeni taze bir gülümseyis yerlesti yerine. o sekilde sadece benim sayemde gülümsesin istiyorum. baskalari görebilir gülümseyisi. ama sadece ben yada benimle ilgili bir düsünce yerlestirsin o gülümseyisi dudaklarina istiorum. bunu istiorum evet.
Salı, Haziran 18, 2002
gereksiz bir tripti. yani gerekliydi ama fazla ağırdı. beni görünce öyle güzel gülümsedi ki. sonra yüzünde dondu gülümseyişi. 1 dakika kaldım yanında sadece ama yıktım o gülümseyişi biliorum. yıktım. öyle bakakaldı arkamdan. elinde bana verdiğinde sevindiği ceketiyle. bi eli öne doğru uzanmış, dudaklarında donmuş gülümsemesi, bakışlarında o bi anda koşarak gelen acı şaşkınlık. bu resmin yaratıcısı benim. evet. ama mutlu değilim. o bakışı hatırladıkça acıyor içim.
Pazar, Haziran 16, 2002
sıkılıorum. heb böle oluo. nie bilmiorum. bi noktada atıo bişi kafamda. tık edio. ve midem bulanıo artık o durumdan, ortamdan insandan. tık die oluo ama. sona dönüş olmuo gerie. bazı insanlar için farklı durum tabi. onnar özel o yüsden. acaba onnarı dierlerinden ayıran ne? ne yani? onnar nie tıklamıo da dierleri tıklıo? bakıorum. böle sevimli diorum. şeker diorum. sona bi anda tık! dokunsun baksın ya da benim varolduğumu bilsin istemiorum. niyeki? cevap verin sayın kaya. bilmiyorum. cevap yok.
Cumartesi, Haziran 15, 2002
hamakta yattım. üstümde dut ağacı, solumda gökyüzü sağımdaysa yeşilden bir duvar vardı. altım boştu. boşlukta uyuyakalmaktan korktum. sallandım. keyifliydim. elimi yukarı uzattım. bir dut koparttım. ağzımda eridi dut. sakinleştim. sakin ve uzun. sakince orada bekledim. aceleye getirilmemeli keyifle yapılması gereken hiç bir iş. büyüsü bozuluyor.
böyle bi garip bi gün. havuza girdik. güneşlendik. yandık. müzik içki insanlar eğlence. gölgede oturup seyretmek istedim akıp giden hayatı. insanları. gülümselerinin anlamını aradım. bakışlarının, duruşlarının, ne zaman yürüyüp ne zaman durduklarının. baktım. huzurluydum. müzik vardı güsel. güsel gözler vardı. bana bakan ve beni gören. baktığım ama görmediğim gözler. sıkıldım zannettiler sıkılmadım. kendi içimde bi dünyaydım. her insan öyle. öyle.
Çarşamba, Haziran 12, 2002
yumuşak yastıklı sedir vardı. müzik vardı güzel. bacaklarımı uzattım, kırmızı şarap içip ders çalıştım. bi sürü insan vardı etrafımızda daha çoğu dışarıda akıp gidiyordu. ders çalıştık. arada manitasal durumlar tartıştık. yalnızdık ve bundan memnunduk. sonra kalabalık olduk ve bundan da memnun olduk. keyifliydik.
güzeldi. güzel.
güzeldi. güzel.
Salı, Haziran 11, 2002
Pazar, Haziran 09, 2002
orda ööle duruoduk. dans etmiştik. içki içmiştik. gülmüştük. şarkı sölemiştik. sarhoştuk. ölece duruoduk. daha eğlencektik. sonra birden bi yaratık geldi geçti. önce bi çizgi oldu suratında. büyüdü o çizgi. ışık oyunu gibiydi başlangıçta. ama suratındaki kırmızı ışıklar dokununca elime bulaştılar. ellerim ıslandı. kargaşa yaşandı. sonra koştuk topluca. ve orda onu gördüm. ağlıyordu. sarıldım. ışım geldi ellerime ve ellerimi gördüm. kıpkırmızı kan içinde. sonra herkes kayboldu. lavabo kırmızıya boyandı ellerime su değince.
Cumartesi, Haziran 08, 2002
occasion. yani bakınız türkçe meali okazyon. hal durum. olay felan demek. bence sadece kötü, sinir edici, asap bozucu, dinden imandan çıkarıcı, totoş dedirtici durumlar için kullanılmalı. okazyon yani. öküz den türetilmiş gibi duruo. okazyon. böle kızılan bi durumda aaz dolu sölenebilir: bööle oğkağğzyoğğnnnar istemiorum hayatımda vb. okazyon. olmaz olsun okazyon.
Cuma, Haziran 07, 2002
WhereistheloveWhereistheloveWhereisthelove That everyone is talking of Whereisthe oveWhereisthelove That everyone is dreaming of Dont be deceived, no land in sight Were all adrift in this dark night We float on seas of disbelief While singing songs of pain relief Shakemybody-releasemysoulPunishmysenses-losecontrol This bodys young but my spirits old Scatter my ashes and let my feelings go Shakemybody-releasemysoulPunishmysenses-lose control (JAMES)
pick up the phone and answer me at last. demiş. evet. demiş. güsel demiş. acı çeken sesleri seviorum. aslında en çok sözleri acı çeken ama müzii acı çektiğini belli etmeyen, yani o dili bilmiyorsanız şarkının aslında acı bir öyküsü olduğunu anlayamayacağınız şarkıları seviorum. yani yakın gelio. benim gibi. benim dilimi konuşmuyorsan acı çektiğimi anlayamassın. sanırım. evet. anlayamassın.
Perşembe, Haziran 06, 2002
eloise. negüsel isim. eloooiiiissss. kadın da güzel. milla jojovich. ismi de tropik meyva ismi gibi. jojovich yiyesi gelio insanın ismi. kadın da güsel. bi sabah uyansam ve o olsam mesela. negüsel olur. lilu da güseldi isim olarak. ilginç bişi. kadının ismi de güsel rollerinin isimleri de güsel. adaletin bu mu dünya?
Çarşamba, Haziran 05, 2002
tayfun polat jeff buckley i ilk dinledigi zamani hatirliyor mus. ben de hatirliyorum. I want someone badly. ilk onu dinlemistim. öyle bir girmisti ki sarkiya. solugum kesilmisti nerdeyse. aci çekmistim. bende birini çok feci bi sekilde istiyordum. ama istedigimle kaliyordum tabiki. bu ne dedim. jeff buckley dedi arkadasim. sonra ögrendim. jeff buckley.
Salı, Haziran 04, 2002
temiz oda güzel koku. güsel müzik fransızca çalışıcam. şekerdi çok. şekerdi evet. uyuz oldum bu kadar şeker olmasına. major güzelliklere major hatalarla karşılık veriyor ve fekat. çok üzücü. sadece bir deney olabilir gibi hayatımda. ya da denenen ben olurum belli olmaz ki. bilmiyorum. biliyor muyum? hayır.
ilk deneme olmasına rağmen noodle pişirme deneyiminde başaralıydık. noodlelar üçer üçer iyice kaynamış tuzlu zeytinyağlı suya atılır 5-6 dakika sonra pişer ve süzülür. sonra yeşil soğan ve biber(uzun doğranmış) tavada öldürülür. sonra bunlara önceden haşlanmış soya filizi ve uzun kesilmiş havuç eklenir. bunlar pişer soya sosu konur. isterseniz köri konur. nefis olur. yiyin yedirin. tavsiye ediorum.
bi ara uykusuzluktan bayılıcak hale gelene kadar yatağa girmezdim. yatakta debelenip durup, düşüncelerin üşümesinden kaçıordum sürekli. aylarca koltuklarda oralarda buralarda uyuya kalıp yatağa taşındım ya da oram buram tutuldu.
şimdi uykum geldi diorum, hop yataa. öle deşmiorum da kendimi geniş geniş bööölee ooooh paşalar gibi.
şimdi uykum geldi diorum, hop yataa. öle deşmiorum da kendimi geniş geniş bööölee ooooh paşalar gibi.
son bi haftada önce intihar sonra yeme bozuklukları sonada çocuklara cinsel taciz konulu ödevlerle uğraştım. acaba yanlış meslektemiyim diye düşünmeye başladım. yani hayatım boyunca insanların hasta ve kötü yanlarına bakmayı seçmek ne kadar doğru? özellikle de iyi güzel şeyler dururken. yani bilemiyorum. kötüyü iyiye çevirmeye çalışmak diye özetler durumu ve kendimi iyi hissederim ama gerçekten çevrilebiliyormu bişiler bişilere? ya da yerinde mi böyle bi özetleme benim ruh sağlığım ve hayattan zevk almam açısından bakarsak? ama iyi yön die bişi de var mı acaba gerçekten? teorik psikolojinin içinde kaybolup, patolojiye hiç girmeden suya sabuna dokunmadan mı yaşanmalı? yoksa psikopatoloji bataklığında debelenmeli? üfffffffffffffffffffffffffffffff
bu gün sufle yiycektim olmadı sufle eşim ekti beni bende kahveli parfe yedim güseldi. özen gösterdim kendime. keyif yapmalı insan arada sevdiği birini almalı karşısına onu dinlemeli, ona anlatmalı, güzel kahve güsel yemek güzel müzik eşlik etmeli mesela. ya da evde özen göstermeli tütsü yakmalı müzik açmalı mum yakmalı sakinleşmeli. yoksa çekilmes harala gürele hep koş hep karış. bi yere kadar. güsel bi gündü evet. evet.
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)