Pazartesi, Aralık 30, 2002

geçen sene olduğum yerde olmadığım için, hala olduğum insan olduğum için, bana bu insanları verdiğin için, olanları atlatma gücünü verdiğin için, yaşadığım için, teşekkür ederim.
süfer şeyler aldım süfer, herlkes çok sevicek hediesini.
ayrıca avşarla süfer kadeh kaldırdık. yarın gece dibine vurucas işalla.
of bu gece kendime bakmak istiodum ben yalan oldu
ayrıca avşar sensin salak.
bileğim ağrıyo çeviri yazmaktan. hoş ama yorucu ama güzel ama tuhaf ve dünkü sinirden sonra aptal gibi bir gündü. bittiğine mutluyum.
bu senenin bittiğine eni bir seneye bu şekilde, kafamda bir şey kalmadan, temizlenmiş ve rahat girecek olmaya, en azından kendimi buna inandrımaya çalışıyor olmama mutluyum.
neden hala yaşadığım en gerçek şey sensin?
herhangi bi yer ve zaman da bir daha asla bu kadar yakın olduğuna inandırmamalı beni bir daha kimse asla.
hiç kızmamıştım. ama şimdi kızgınım.
sen gitmiştin onlar geldiğinde, sen gitmeseydin hiç biri gelip yerleşemezdi içimin gizlisine, sen gitmeseydin, hiç biri ezemezdi çiçeklerimi, hiç biri varlığımı çekiştirip beni yenemezdi. ama gittin.
ve bir gecede anladı yaşanan söylenen herşeyin içi boş anlamsız sözcüklerden ibaret olduğunu. bir anda dışardan bir sesle, beklenmeyen bir ürperişle kavradı gerçeklerin sevimsiz yüzünü. nasıl bu kadar kör olabildim? nasıl da göremedim? yitirmesi acı da olsa sahip olduğum bir düş vardı benim. şimdi baktım ki hiç olmamış. aldanışım yaralıyor bedenimi.
how could I be so immature to think he could replace the missing elements in me?
bazı şeylerde kendimi nasılda güzel kandırmışım. benim için varolduklarına inandığım hisler hiç olmamış evet. yanılsamalarla süslendikleri için gözümü boyamışlar. dürüstlük, içtenlik, varolduğuna inandığım şekiller değişse bile varlığını sürdürecek bağ gerçekte hiç yokmuş meğer. şimdi bir ağlamak gelmiş boğazımı zorluyor. bazı şeylerin bitmesi değil, hiç varolmadıklarının farkına varmak üzüyor beni. kendi aldanışımı görmek yoruyor. uyumalıyım ve gece üstüme kapanmalı, uyumalıyım, yarın benim için yeni bir hayat başlamalı.

Pazar, Aralık 29, 2002

gidim yatiim ben. sabah çağrı ile kahvaltı oley!
yeni favorim pınar kido muzlu süt. çok seviorum allaaaammm.
avşar bi şarkı gönderio. sona başka bi şarkı gönderene kadar repeatte sürekli onu dinnioırum. bu haleti ruhiyemi nası etkilio peki haaa! ha!!!! kimin umrunda kimsenin tabiyyyy!!! allah belanızı verecek!
bi de nilin hediesi süfer doom günü malubiyetinden sona kendime gelememiştim. ii oldu bu.
bu hafta ihmal etmiştim seni canım blog ım. seviorum hala seni merak etme.
sarhoş uyuduğum geceler, sürekli su içtiğim rüyalar görüyo olmayı seviyorum.
allaam o kadar iim ki lise arkadaşlarımla bile konuşuorum.
teyzem lahana turşusu göndermiş yiycem şimdi süper.
bebekte little china da çin yemeği ve ardından gloria jean's de muhteşem kahve ve tatlı. şımarttık kendimizi. süpriz bi akşam üstü. ama çok keyifliydi. böyel piyangodan çıkan kendimizi sevelim günlerini çok seviyorum.

Cumartesi, Aralık 28, 2002

süper bi ders açlıo önümüzdeki dönem . 2 tane o istediimi alıp sona galba dilekçe verip 2. sınıfta aldıım bi dersi tekrar edicem.
denizle yeniden hayatlarımızı paylaşıyor olmamız bu yılın en güzel hediyesi.

en kolay izinlerimden birini aldım. bana güvenimi arttı babamın arkadaşlarımı mı çok sevio bilmiorum.
sanırım cognitive masterını bu yüzden yapmak istiyorum. tam olarak deneyimlediğim şey üzerine çünkü. algılamak ve algıladığımız şeyleri depolama biçimlerimiz.
tek ama diğerleriyle uyumlu bir bağa sahip. kendinden memnun, kendiyle ahenkli. hayata karşı biraz daha cesur. evet sanırım böyle şeyler hissettiklerim.
bazı şeyleri beni daha az yaralayacak şekilde hatırlamayı tercih ediyorum. ne kadar yaralamış da olsalar, beni ne kadar değiştirmiş ve çiğneyip tükürmüş de olsalar yaşanan her şeyin bir amacı vardı. 2 seneye yakın bir zamanı en azından bu kadar çok şeye değmeyecek bir insan için harcamış olmamın, kayıplarımın, umutsuzluklarımın yanlış insanlara güvenmelerimin ve yanlış insanları doğru insanlarmışcasına sevmemin sebepleri vardı. buna inanıyorum. şimdi pek çok şeyi çok daha berrak görüyorum. ne için acı çekmem gerektiğini anlayabiliyorum. neyin doğru neyin yanlış olduğunu, hangi sevgiye güvenmem gerektiğini biliyorum. maddi açıdan bakarsak hayatımın 1 sene gerisindeyim ama bence manevi anlamda bu kayıp ama yabancılaşmadan geçirdiğim zamanlar beni olabileceğimden uzağa taşıdı. hiç bir şey için pişman değilim artık. sadece onları istediğim gibi hatırlıyorum ve ödül denebilecek bu dinginliğin keyfini çıkartıorum.
kuaförüme ilk gittiğim günü seviyorum. saçımı muz kokan bir şampuanla yıkamıştı, annemin zoruyla gitmiştim. uçlarından kestirmek için saçlarımı. daha saç boyamak mı ııyykk zamanımdı. sevdiğim bir sürü anım var. mesela fransadaki ilk sabahımı, o parkı, bisküvileri o güneşi çok seviyorum. tunç un bizi çekimden önce migrosa götürüp, zeytnili açma almasını, nille sabahları yıldız parkında yürüyüşlerimizi, emreyle ilk öpüştüğüm günü, afşini ilk kez gördüğüm günü, uğurun annesiyle tanıştığım günü, burçinin izmirden gelip penceremin altında senşi seviyorum diye bağırdığı günü, olimposta ilk sabahımızı, meteyle içerdeki borada uyuya kalmamızı, her şeye rağmen dönüş yolculuğumuzu, ve aradaki mordor a benzeyen yeri, nilin bize ilk geldiği günü, onunla ilk tanıştığım günü, avşarın odasını yaptığımız günü, ırmaklarda şarap içip film seyrettiğimiz günü, metenin fotoğraflarını çektiğimiz ve sonra nillerin balkonundan deli gibi yağan yağmuru seyrettiğimiz günü, bizdeki çin yemeğini, h2000 de dışardaki ağacın altına serilmemizi, yazlıkçılar gibi süslenmemizi, denizin bize geldiği ameliyat olmama gerek olmadığını öğrendiğim doğumgünümü, geçen seneki doğumgünümü, herşeye rağmen yine devrimle ilgili bazı şeyleri mesela kitaplarını bana büyük bi şevkle ve mutlulukla anlatmasını, gökçeyle tanıştığım günü, emine ablayla foçada sarhoş olduğumuz fırtınalı akşamı, karla ve tilayı ilk gördüğüm günü, yeni evde ilk uyuyan insan ben olduğum tek başıma geçirdiğim geceyi, ilkokulun ilk günü okulun bahçesinde yere tükürdüğümde mustafa hocanın gelip beni uyarmasını bulut yeşilova ile elele tutuştuğum 3. sınıftaki beden dersini hepsini saygı ve sevgiyle anıyorum. canım anılarım benim. iyiki varsınız
inanamıyorum milyonlarca şey yazdım ve silindi gitti.
dişçimle aramızda sessiz bir anlaşma var. ben ondan canımı çok yaktığı halde nefret etmiyorum, o da benden dişçi koltuğunu kan gölüne çevirdim diye. ayrıca bi daha dişçiye giderken süslenmem moral oluo baştan ama sonra tuvalete gidip akmış makyajı görünce daha fena bozuluo moral denen meret.
dis etleri çok fazla kanayabiliyor bana güvenin.

Cuma, Aralık 27, 2002

süper baktım kendime uyudum, oje sürdüm. süper görünücem bu gün. bi de dişçiye gitmek zorudna olmasam. ya uf yaaaa.

Çarşamba, Aralık 25, 2002

evimde battaniyeme sarınıp uyumak istiyorum, ama işteyim ve çalışmam gerek, eve dönünce ödev yazmam gerek. hepsi bitse uyusam keşke. daha cuma günü de dişçiye gidicem korkuyorum ama ben.
o kadar yorgunum ki.
önce ödevi unuttum evde , sonra yarı yolda telefon geldi aklıma döndüm. okulda da cüzdanı unuttuğumu farkettim. aklım nerede ki benim?

Salı, Aralık 24, 2002

10 sayfa almanca makale yasdım. brecht, dürrenmatt ve kafka hakkında. gece 1 de yatıp, sabah 5 de kalktım. insanın bazı günler kendisiyle gurur duyması için bi sürü sebebi oluo.
başımı kaşıycak ve hatta uyuyacak vakit yok. bu benim acıdan kaçış yolum. yapıcak işim kalmadığında olacaklardan korkuyorum.
buffy aramışlar beni bulmuşlar. die panne arasınlar beni bulsunlar istiyorum.

Pazartesi, Aralık 23, 2002

hayatımda ilk defa annemle babamın evlenme yıldönümünü unuttum. çok utanıyorum kendimden.
acil bana şenlik lazımmmmmmmmmmmmmmmmmmmmmm.
travesti aramışlar beni bulmuşlar.
bi sürü yazı buldum yazmam gerekenlerle ilgili kopya çekcem bi sürü
canımda sıkkın değil ama içimden bir şey yapmak gelmiyor bu gün. motive olmanın bi yolunu bulmam lazım
aazıım yandı feciçorbadan.
3 tane almanca makale yazmam lazım. reva mı bu bana. bi gece de hemde.
kendime kulaklık aldım çok güzel.

Pazar, Aralık 22, 2002

annem kahve yaptı. kahve içip minicik çikolata yiyip, kitap okuycam. sonra ilaç içip uıyuycam. kulağım geçsin lütfen tanrım.
bu gün nil birinden bahsederken, hayatında sığınabileceği iyi bir şey olduğu zaman diğerlerini umursamıyor dedi. sanırım benim şu son dönemdeki cebelleşme gücüm, sığınabilicek hiç birşeyim kalmamasından oldu. o kadar dipte ve o kadar tektim ki, bana benden başka yardoım edebilecek kimsenin olmaıdğının farkına vardım. sanırım bi süre tutunmam gereken gerçek bu olmalı. gökçenin arkadaşı o gün bana çok doru bişi söledi. insana en büyük kötülük kendisinden geliyor. ve tabi , iyilik de.
insan beynine gerçekten hayranım. ve psikolojiye de. bazı şeyleri kodlama ve depolama yöntemlerimizin hayatımızın akışını değiştiriyor olmasına, bi inik nörötransmiterin yol açtığı değişkiliklere. bazı şeyleri olduğu gibi hatırlamanın acısı katlanılamaz olduğu için onları başka şeylermiş gibi hatırlayabilme yeteneğimize. hayranım evet.
ben yazı yazıoken buraya insanların gelip tam o anda bakıor olabilme ihtimalini çok seviyorum.
patlak mısır istiorum.
avşar burda onun ne kadar mhteşem ve süper olduğundan bahsetmemi istedi. bahsetcektim ama yani son dakkada, yaşam enerjisi verdiiinden bahsednce güldüm yazamadım.
sayfamın varlığından şeref duyulan misafirleri 1000 i geçmişiz, hadi hayırlı olsun.
net üzerinden yayımlanıcak bi plast,k sanatlar dergisinden yazı teklifi geldi. heyencanlandım.
feci kulaam arıo ve ateşim çıktı. üfff, kulaam bi kere daha tutarsa ameliyat olmam gerekicekti ama benim nieki.
bu gün nedim i son kez görmemin 1. yıl dönümü.
kenan aradı. işe girmiş. beni merak etmiş. aylardır aramıodu ben onu en son terslediimden beri. bende yapmayı düşündüğünü iddia ettiği şeyi yaptığına inanmaya başlamıştım.

Cuma, Aralık 20, 2002

hava felaket çağrı gelebilicek mi acaba
bir dirayet örneğiyim. önceki gece iki saat uymuştum ödev için. dün gece bire kadar çalıştım. sonra uyudum. 5 de kalkıp çalışmaya devam ettim. süperim
tuğçe biz de içerde gazete okuyor. bu ilginç değilse eğer ne olabilir merak ediyorum.
söylendiği kadar gerçek ve güçlü olsaydı, bu kadar kolay yok olmaması gerekirdi. o zaman iki şık var: 1. söylendiği kadar gerçek ve güçlü değildi ki o zaman zaten benim olmayan ya da varolmayan bir şeyi kaybettiğimi düşünerek üzülmek anlamsız. 2. yokolmadı. o zaman da kaybetmiş olamam. yani gene üzülmek anlamsız. benim hangi şıkka inandığımın bi önemi yok ama tahmin etmek pek de zor değil.

Perşembe, Aralık 19, 2002

but there was no one there to hold
before i swore that i would be alone for ever more
trallalaa sonunda mailime bakabilicem.
avşar bana nie çağrıyla çıkmıosun dedi geçen gün. duyurıyım burdan kensi bir dişi kişi.
varolmadığına inancımı sarsacak bir şey olunca kötü hissedebiliyormuşum. bunu örendim. ama genede teslim olmak yok.
çizgiler ve noktaların anlamını değiştirmeye karar verdim. çağrı dan başka anlayan olucak mı acaba :)
çizgiler ve noktaların anlamını değiştirmeye karar verdim. çağrı dan başka anlayan olucak mı acaba :)
hotmail bu gün neden bu kadar yavaş?
sanırım iki ayrı kitap dergisinde yazmaya başlıorum. :)
dün filmin galası vardı abuk subuk giyindim böle kendimi geniş kalçalı bi bond kızı gibi hisediodum ama pek de bi alakam yoktu aslında. sona eve geldim ödev yaptım işte sabaan beşine kadar aman da ne kadar tatlıymış benim ödevim, yerim ben onuuu, ahgucuk seniiiiiii! yarın da sınavım vaar. neymiş çok yoğunmuşum ama gene de blog ıma özen göstermeye çalışıomuşum.
müsli lerin sonuncusunun hayata veda etmesi en az mohikanların sonuncusunun ki kadar görkemli oldu. gerçekten.

Çarşamba, Aralık 18, 2002

Pazartesi, Aralık 16, 2002

inanmıycaksınız ama iyi hissediyorum. pozitif bir enerjiyle doluyum. yazı yazmak istiyorum mesela. yazıcam ve hatta. ozan bana 3 tane leziz kitap verdi. 2 tane kazak aldım. gökçenin doom günü için kadıköy sokaklarında elimde bi sürü balonla dolaştım. emreye karşılaştım ve yani o kadar yabancı ki nefiz. şöle diim ben, eski takıntımn muhteşem bi aşk hayatı var ve benim yok ama kendimi hala süper hissediorum. inanılmaz di mi?
dieri+religion ve emininm aratıp beni bulmuşlar . ne kadar garip şeyler bunlar neler acaba?

Pazar, Aralık 15, 2002

ilginç bir sakinlik var üstümde.
acaba karışık yıldız haritam hakkında aydınlatılabilicek miyim. ve tarot neden hep doğru çıkıyor?
çağrı yeni bi zamanda siteme bakmış ama icq da göremedim nieki acaba? acaba eveykene mi geldi.
lord of the rings gelio çok heycannıyım.
audrey hepburn nün çok duru bir güzelliğ var. özellikle breakfeast at tiffany's deki halini çok beğeniyorum ben. bakışları, gözleri çok güsel. rtl de bi dizi vardı, unter uns mu gute zeiten, schlechte zeiten mı hatırlamıorum, onda duvarda audrey hepburn nün pop art bi posteri asılıydı, çok kıskanmıştım.
kötü hissediorum ama sakinim. darmadağın değil sadece biraz hırpalanmış. acı çekecek yerlerimi yok etmeden, acıyla başedebilmeyi öğrenmiş olmakla övünürdüm hep. belki de yok ettim farkında olmadan bazı yerlerimi.
toplamda 115 kere (gerçekten) oynadıım neopets deki pyramids oyununu üçüncü kere kazandıımı, nilin ördüüm kazaa çok beendini ve hacılamak istediini, masanın üstünde duran bi sürü bardaa bi tepsiye koyup mutfaa götürmeye çalıştıımı gördüm rüyamda. toplamda 15 dakika falan uyuyabildim zaten. gece 12.30 da harry potter a gittik 2. kere. denizle buluşucam. rejime giricem, cildime ve kendime bakıcam ve hüsnü can ı sallıycam. evet evet.

Cumartesi, Aralık 14, 2002

orada bulundum. onları gördüm. acısından ve pişmanlığından geçtim. evet belki ruhum daha yaşlı bazı insanlara göre ama bunun hiç kimseye bir faydası yok, hiç bir şeyi değiştirmiyor. o zaman neye yarar yaşadığım bütün acılar? hala neyin cezasını çekiyorum? nedir beni izleyen bu lanetin sebebi? kim söyleyebilir bana bunu kim?
her şeyin tam da olacağını söylediğim gibi olması çok acı.
herşeyin yanılsama olduğuna inanmalıyım. bu benim tek gerçeğim olmalı.
aslinda hiç biri gerçek degil. yasanan her sey, uzun hos bir rüyaydi evet. her sey bir rüyaydi. hani su uyanip da ah keske gerçek olsaydi dedigimiz rüyalardan. hani su içimizde burukluk birakan rüyalardan. hemen unutulmasi gereken rüyalardan. hepsi bos hayallerdi. gündüz düsleriydi yalnizligimin. ve hepsi ufacik bir esintiyle savrulup gittiler. gücüm yetmedi onlari kurtarmaya. hepsi gittiler ve ben yine yalnizim. yine yeniden yalnizim. hepsinin yalanci rüya parçalari olduguna inanmaliyim. ancak böyle yasamima devam edebilirim.
this is not a winning spin, wish you had a better luck tomorrow.
reached max daily sorrow posts.
ve bu acı, geri gelmeyecek olanın acısı, siyah bir tortu gibi büyüyor içimde.

Perşembe, Aralık 12, 2002

bir aydan fazladır uykusuzluk çekiyorum. yarın sınavım var ve uykum geldi buyur burdan yak.
neden yinede bi taneyim ben kötü bişe mi yaptım ki?
yazdığım bir yazının üstüne her büyük acının ödülü küçük bir mutluluk, her küçük mutluluğun cezası büyük bir acı diye bir yorum içeren bir mail göndermiş birisi. benim korktuğum da o zaten. öyle olmamalı.
tarihinde ilk defa canım mum kursuna gitmek istemiyor.
2 çarşambadır bi şey olmuyo dmeeyin. geçen hafta babam hastanedeydi, dün de teyzem hastaneye yattı.

Çarşamba, Aralık 11, 2002

sabanci uni den bir okuyucu varrr. kim olaki mormor değil.
önce salatalıkları güzelce rendeleyelim ve dolaba koyalım. sonra aldığımız saf kepe ununu, sütle karıştıralım. saçlarımızı topladıktan sonra, yüzümüzü sıcağa yakın ılık suyla yıkayalım. kepekli sütlü maskeyi yüzümüze sürelim. uzanalım bir yere ve dolaptan çıkartığımız rendelenmiş salatalığı gözlerimize koyalım. hafif bir tütsü yakalım, sakin bir müzik açalım ve durup varoluşumuzun tadına varalım.
aslında okumuycam kimi kandırıorum ki.
143789654 sayfa gandhi okuycam çok feci.
buhar yapıcam, maske yapıcam, oje yapıcam. yüz yıldır makyaj yapmadım, makyaj yapıcam. ya da yapmam onu gerek yok. belki de yaparım size ne ki?
eldivenlerim ya yarım parmaklı ya da tek. hani şu bi baş parmak bi de diğer bütün parmaklar yeri olanlardan.
dudaklarımı yedim, uykusuzluktan ve bakımsızlıktan cildim bozuldu. inanılmaz unutkanım neyi nereye koyduğumu bilmiyorum. tek yaptığım şey örgü örmek ve onunla ilgili aksiliklerde kriz yaşıyorum. nekibuki?
bi sürü fotoğraf çektim. iyi hissediyorum kendimi. üç günden beri ilk defa pijamalarımı çıkartıp evden dışarı çıktım. dün çıkmıştım evden dışarı ama pijamaların üstüne giymiştim mantomu. hocam bana cuma günkü sınava gir lütfen die mail atmış. yani nedir?
uzun zaman sonra ilk defa kasket taktım. eğlenceliydi. ayrıca dün gece annem yeni kazağıma başlamıyo diye ağlayarak uyudum. nedir?
bir insanın favori sayısının asal bir sayı olması onun kişiliği hakkında nasıl bir bilgi verir?
bir film tanıtımı için hazırladıkları internet sitesinde kullanılmak üzere bir snuff movie çeken 2 genç, yanlışlıkla arkadaşlarının ölümüne neden oldu. filmde rol alan genç kızın, başının lavabo kenarlarına çarpması ve boğazına dolanan ipin haddinden fazla sıkılması sonucu oksijensiz kalarak ve beyin kanaması geçirerek öldüğü belirlendi. kızın yakınları bu durumdan şirketin sahibini sorumlu tutuyor. sanat filmleri dağıtıyoruz diye ortaya çıkan film şirketinin büyük bir şiddet ağının türkiye ayağı olduğu ve bu durumu maske olarak kullanarak filiz gibi türk kızlarının kanlarına girdikleri öğrenildi.

Salı, Aralık 10, 2002

dizim çok arıo. uykum gene kaçıcak. ve çok çilek yedim. krem şanti yada pudra şekeriyle de çok seviyorum ama belki de eb çok böle sade seviorumdur. cicoş geldi. kahve içicem fal bakıcas. kazak biticek kazak. hayatımı yoluna koymak da o kadar kolay olsa keşke.
gidicem ve süper makarna yiycem. sona kazaa bitirip öbürüne başlıycam. ve tabiki ders çalışmıycam süper.
muhteşem bi depresyon hırkam var, teyzeananem örmüş, böle kızıl kahve lacivert uzun düğmeli ve minik cepli kocaman nefiz bişe. teyzeananem ölünce miras kaldı bana yani anlam olarak da türüne uyuo.
ayrıca yaseminin hangi triplerden sıkıldıını merak ediorum
dream bookuma bakabilmek için sayfama girip site meter da görünüo olmam çok gıcık.
inanması zor ama çilek yedim ve süperdi. hayatımı sevebilir miim yoksa aman tanrım
örgü örmek süper bişi, hem rahatlıorum, hem üretiorum, hem yaralarımla oynamıorum, hemde ders çalışamıorum, nefiz.
ya ben anılı özledim.
bir kazak daha bittiii, b hızla gidersem hafta sonuna el örgüsü 4 kazaam olucak.
makarnanın sosunu hazırlarken makarna orda süzgeçte süzülüo ya, sona hop die döküosun makranmayı sosoun üstüne böle karışırken şivöyşk şiyöyşk die ses çıkıo böle makarna kırmızı oluoı böle ya işte o sesi çok seviyorum.
tanrı bizi dünyaya bırakmış lafındak gibi, biri seni acının içine bırakmış da dedi.
önce beni fotoğrafta tanımadı ve sonra ben olduğumu anlayınca, yüzünün anlamı değişmiş dedi.

Pazartesi, Aralık 09, 2002

sivilcelerim geçsin, zayıflıım, saçlarım bakımlı olsun, malkyaj yapiim mesela.
kış aylarını çok seviyorum. ama sürekli bi yerlerim arıo nefret ediorunm bu durumdan. ama gene de kış bi tane. canım o benim. yerim ben onu. hanimiş burcunun kışı. agucuk seniiii...
hayatımın bir döneminin kesinlikle hatırlamak istemediğim anılarla dolu olması, bunları günlüğk hayattımdan silmilş olmam ama bazı dönemlerde hortalyıp bana hala zarar verebildiklerini gösteriyor olmaları çok acı.
acaba miserable olmak hoşuma mı gidio?
gecede bir kazak bitirmeye başladım. sinir bozukluığunun doruklarında geziniyorum.
çağrı yıldız haritamı çıkarıcak süper.
neopetime bi sürü para harcadım. evine halı lamba felam yabdırdım. neodeck açtım. dükkanını genişlettim. beni sevio mu acaba?
nil galiba yüzyıldır yazmıo blog a . özledim ben onun blog ını.
12 de uykumun geldiği ve sekizde uyanabildiğim günleri özledim.
verilen bi karar nasıl bozulur bu gün onu öğrendik. ayrıca sichuan usulü tavuk nefizdi. noodle da ööle. gümüş suyundaki çin yemekçisi, hani şu beşiktaş dolmuşlarının ordan gidilen, porsiyonlarını büyütmüş nefiz olmuş.
avşarın odasını yabdık. ööle güsel oldu ki. çok kıskandım ben. odam çok çirkin nedense. bende çirkinim sivilcem var.
the person who not be named in kim olduğunu çok merak ediyorum.
dudaklarım çatladı feci. ayrıca artık benim nargilem var evimde içebilirim. o kadar güzelki. benim nargilem. o benim nargilem.
bu hafta beni kimse aramamış bulmamış çok fena.

Pazar, Aralık 08, 2002

raflarda eskimiş kitaplar vardı. artık yaşamsal değeri bulunmayan kitaplar. onların geçerliliğini kaybettiğini hissettiğimde rafların arkasında kalan ve işime yarayacak kitapları ortaya çıkartmam gerekti. bunun tek yolu da hepsini raftan indirmemdi. hepsini indirdim raftan. şimd, yerler kitap dolu. bi sürü kitap. okunmuş, hiç okunmamış, hiç okumasaymış keşke bi sürü kitap. o kadar dağınık ki ortalık, hangi kitap ön sıraya hangisi arka sıraya konmalı bilmiorum. herhangi bi sorun çıktığında bakmam gereken kitaplar nerede bilemiorum. yaşama yöntemimi kaybettim.
gece 5 e kadar çeviri yaptım. slında çeviri kısmı yarım saat sürdü ama tme code lar o kadar tuttu. şimdi sabahın sekizinde kalktım hala time code yazıorum. bayram tatillerinin berbat geçtiği konusunda hem fikiris ama benimki uzun zaman sonra efsane olmayı başardı kendi çapında.
dev bir şırıngayla içimi boşaltmışlar gibi.

Çarşamba, Aralık 04, 2002

gözlerim ters döndü..
timecod yazmak ömür törpüsüynüş yahu.
tabi ki işteyim.
hayat amacımı yiyip yiyip şişmek, lezzetli yemeklerin verdiği zevkle kendimden geçmek ve aldığım kiloları sevmek olarak belirledim. yaşasın kilolar ve onlara sebep olan yağ hücreleri! yaşasın tunç un aldığı eti puflar ve onlaır yiycek olduğum gerçeği! yaşasın özgürlük!
sabahtan beri uyanamamış bir frontal loba sahibim. algılıorum ama yorumlıamıorum hiç bişeyi.
ersoy aradı! fethiye ye geçmiş. benim ekşi olduğum günleri bulup beni arayabilmesi ne kadar güzel. askerdeyken bile.

Pazartesi, Aralık 02, 2002

friend testimi yapan insanların bi kısmının kim olduunu annaybiliorum. ama bi kısım isim vermio. ya da anlaşılmaz şeyler verio. aynı şey dream book içinde geçerli. nie böle yabıosunus ki paranoyadan ölüorum sona ben.
sanırım gerçekten de biribimizin hayatında olmamızın bir sebebi var, bu zamanda ve bu şekilde yeniden karşılaşıp böyle bir hal almamızın. benmim çağrının hayatında nası bi rolüm olucak bilmiorum. ama sanırım o kendi rölünü oynamaya başladı çoktan.
dün gece çağrıyla konuştuktan sonra kendimi çok tuhaf hissettim. son bi senedir yaşamı kaldırmamı sağlayan şeyi kaldırıp çöpe attı. kendime denize düşüp can simidine sarıldığını sanmış ama bu kadar zaman sonra o sarıldığı can simidinin dana gibi bi yılan olduğunu farkettii için panie kapılmış biri gibi hissediyorum. artık yılan olduğunu biliorum. ona sarılamam. ama neye sarılacağımı bilmiyorum da.

Pazar, Aralık 01, 2002

yasemin nası demek istemedi acaba annamadım ki hiç?
maviyi anlarsın denizi anlarsın mavi denizi zor anlarsın yazıp beni bulmuşlar hem de tam bu şiiri sözlüğe entry girdiim günlerde. ve de burcu kaya aratıp ben,i bulmuşlar. bu biraz ürpertici işte.

Cuma, Kasım 29, 2002

sana hayır dedim. benim törpümü alamazsın. git kendini başka törpüyle öldür. sen bileklerini törpüleyişp kan kaybından ölücen die ben tırnaklarımı düzeltemiycek miyim. git bıçak al bişi bul onla kes. ne demek ben daha acılı olsun istiyorum? o zaman git zımpara kaadı kullan. ayrıca çekemem bööle ağlamanı da zır zır. işim gücüm var benim. daha gidip oje sürücem ve makyaj yabıcam. hüsnü can bekler. beklerse beklesin ne demek? ne demek senin yaşam savaşın daha önemliymiş. hadi ordan. 1.50 boyunda, 130 kilo, meleklerin düş yaşamındaki adama benzeyen sevgilimden daha mı önemlisin? hahayt güliim bariii. çekil çekil, pantolonumun üstüne otrumşusun, ütüsünü bozuyorsun.
türk kahvesi yapıp yanında da likör içtim ama bi işe yaramadı. oysa mutlu eder ve sakinleştirir beni hep. uykumu kaçırdı sadece ki bu da hoş diil. gidip biraz kişilik bölünmeleri seyredip sona da film mi seretsem. ooff ally den bile sıkılır oldum.
sözlük beni gene çaylak yabmış. öf ne sıkıcı ama ya aman yaaa.
kalbim sıkışıo ve sırtıma vuruo ağrısı. nefret ettim hayattan.
haftanın search wordleri: belinda carlisle + a la luna ve de lazanya! italyancadan gidiorum bu hafta. ne de olsa ilk film bi etkisi olucaktı tabiyki.
ek te iş yerimin canım işimin linkini görüceksiniz.

Perşembe, Kasım 28, 2002

şu son yazdıım son söz olabilicek bişi yannıs. üf arıo hala ama yaaa
kalbimin sol tarafından bi sancı girio. ya aşıım ya ölücem.
bütün bu bloglar içinde yazısına benim kadar özen göstermeyen bi tandaa yok. orda olmaması gerekn harfler, orda olması gereken ama olmyan harfler, noktalama işaretleri vs. senelerce dergiye gelen yazıları düzenleyip bi süre sonra düzeltme işini insanların konuşmlarına kadar bulaştırınca bu tepki pek de anormal diildir belki. belki de öledir. hem kimin umrunda ki?
gazete dosyasını bitirdikten sonra çeviri yabıcakmışım. ersan aradı demin. işe yarıyorum hissi çok hoşuma gidio. daha çok işe yarıasım gelio. o almanca prezantasyon faciasından sonra böyle bişe ye ihtiyacım var.
iş yerinde icq olmaması çok acı. blog a sarıorum yalnız kaldıımda o yüzden.
ilaç etkisini gösterdi. hala patates soyma kasına gülüorum. kötü günlerin blogı. okuyun okutun. sevin ve sevdirin. link i taklit yabamn adı altında kullanıma bu sayfadan da açıldı. saygılar sunuorum.
barış bana o söz verdiiin şeyi yabıcan dimi noluuuurrrrrr
iş yapıcam, mum yapıcam, iş yapıcam. sonra evime gidip kendime bakıcam. belki bi de kurabiye pişiririm. belki yüz yıldır seyretmeye korktuğum, requiem for a dream i serederim. ya da kitabı bitiririm. ya da kafamda yavaş yavaş oturan o yazıya başlarım. krem brüle, kabuğuma vurunca kırılırıorum, tadıma bakınca yapışıorum mu demek belki de öle. yapışkan bi yıvır.
moral bozukluğu had safhada ve insanları endişelendirecek derece de olduğu zamanlardaki gibi sakinim. ve makyaj yabdım. kendimi krem brüle gibi hissediorum ama tadım güzel diil.
okuorum yasemin :)
fırın sütlacın üzerimde yatıştırıcı bi etkisi olması çok ilginç.
fırın sütlacın üzerimde yatıştırıcı bi etkisi olması çok ilginç.

Çarşamba, Kasım 27, 2002

ahmet kaya nın şarkısını haluk levent sölüo şimdi. acı çekmek özgürlükse die. ahment kayanın sesinden hatırlıamıorum artık şarkıyı. ahmet kaya yok, sesi de yok. eski kasetlerden bulunuabilir ama. onun sesi için böyle bi şansım yok. kokusunu ve yumuşaklığını da bulamam. yerini başka sesler ve kokular, başka dokunuşlar alıcak. bi süre sonra fotoğraflara bakmadan yüzü gözümün önüne gelemes olucak. ve ben bunu engellemek için hiç bişe yapamam.
uzun zamandır bu kadar yalnız ve çaresiz hissetmemiştim. içimden herkes gitmiş gibi. uzaklarda bi yerlerde duruorlar ve bakıorlar bana. kafamda onun için çalan şarkının there she goes olması da traji komik bi durum.
teyzeannanem öldü.
belki de ıssızlık gerek bana.
ayrıca ben de iyileşmek istiyorum tabi.
neredeyse iki aydır, her çarşamba ya birinin ödlüğünü ya da çok kötü hasta olduğunu öğreniyorum. aileden çok yakınlarım, çok sevdiğim insanların çok yakınları... bu sene bitsin istiyorum artık ben çok yoruldum. yasemin ablam iyileşsin istiyorum, emine ablam iyileşsin istiyorum. küçük bebeğe hiç bişi olmasın istiyorum ama pek fazla bi şansım yok sanırım.
işteyim. röntgenimi aldım. rapor falan yazmamışlar uyuz oldum. şimdi ameliyat işi olucak mı die bi fikir edinebilmek için doktora gidene kadar beklemek zorundayım

Salı, Kasım 26, 2002

başım deli gibi ağrıo. kitapları sömürüorum delice bu ara. 3 günde üçüncü kitabımı bitirdim. almanca dersinde arkamda oturan çocua baardım ben sunumumu yapamıoken konuşuo die. toparlanmam lazım. nası olucak belli diil.
sonunda deneme için çeviri gönderdiler oleeyyy
das ist alles was ich auf deutsch sagen kann.
çok alıngan oldum son günlerde her şeyi üstüme alınıorum çok feci.
elifcimcimden beni bulmuşlar ne hoş. bu arada 50 kere oynayıp sadece iki kere bitirebildiim oyun sayesinde neopets bana bronz trophy verdi. ne işime yarıycaksa.

Pazartesi, Kasım 25, 2002

evet.
sonuçta bu durum karşımdakine haksızlık bana da gereksiz gerginlik kaynaa.
hayatın merkezi ben diilim sonuçta. insanların böle yada bunu andırır bi şekilde davranmalarının da bi anlamı yok. tabi bunu ummanın ve beklemenin de.
sorunu buldum. ben insanlardan hayatımdan, işten fransızca kursundan mesela, her şeyden çok fazla şey bekliorum. ve sonuçta bütün bunlar oldukları gibiler ve bana istediğim şeyleri vermek gibi bi zorunlulukları yok. sonuçta sadece ben hayal kırıklığına uğramış, insanlar ve durumlar zorlanmış topluca üzülmüş ve gerilmiş olarak hayatımıza devam ediorus. ve bende bu sebeple mutsuz yaşıorums ürkeli. beklentileri azaltmak, beklememek, geleni kabullenmek en iisi diil de ne? böylece sıradan olanın dışında bişi olduunda sevinirsin olmadıında üzülmessin. birinden hiç bişi beklemiosan, her hangi bişi yabdıında mutlu olursun. sanırım böyle en güzeli. kabullen ve bekleme. rahat ve mutlu. sonunda bilmecemin cevabını buldum.

Cumartesi, Kasım 23, 2002

Perşembe, Kasım 21, 2002

sanırım bu günlük bu kadar. belki de diildir bilemem. gidip kendime bakmalıyım. işte bu kadar vakit geçirmek yeter. gerçi iğrenç olan mumlarımı anlatıcaktım ama bi dahaya artık.
yeni bişi almam lazım benim. yeni deişik bişi. acilen.
ayrıca sumrunun template ini çok kıskandım ve hastası oldum. tebrik ediorum ben burdan kensini.
tam 49 kere oynadığım neopets deki pyramids oyununu sonunda bitirdim. ve 850 neopoint kazandım. yani başım göğe erdi. takıorum böle kağıtlı oyunlara nedense ya üf. sayın mırmor bey kardeşimin özenle bulup göndermiş olduğu ve içinde 43586 çeşit kağıt oyunu bulunan oyun da lanetim oldu zaten. gözlerim şeşibeş bakıolar.
alejandro amenabar la aramda derin bir duygusal bağ gelişti.
kahve içmek aranmış ben bulunmuşum. natürlich!
küçüklüğümden beri en korktuğum şeylerden biri dişçi. diş çekmesinden değilde dolgu yapmaısndan ya da kanal yapmaısndan korkuorum. diş çekerken iki iğne yapıo uyuşuosun. sona hop çekio. ama diğerlerinde ağzının içinde neler olduğuna dair hiç bir fikrin yok ve sürekli korkunç sesler duyuosun. sonuçta aynaya baktığında bir canavara dönüşmüş bulabilirisn kendini. bu aslında çok küçük olduğum dönemlere rastlıo. oturdum dişçinin koltuğuna, böle uraştı uraştı uraştı sona bi kalktım ağzımın içinde bi robot var. senelerce tel taktım nefret ettim hayatımdan. küçükken , 2 sınıftayken bi murta die bi çocuk vardı sınıfta, bi tane de mustafa vardı, mıustafa muratın ağzına tükürmüştü sona durmadna ksumuştu murat, neyse o murat bana ağzında at arabası var die böel nenenene die dalga geçmişti benne çok üzülmüştüm. 23 bitio ben hala neye üzülüorum yaaaa of.
sayın bay hafızası olmayan arkadaşımız dün gece itibariyle level atlamış bulunuorlar. kendisine tebriklerimisi sunuorus.

Çarşamba, Kasım 20, 2002

mutsuzsun. ama yatıp uyumuosun. uyanık kalıp anlamsız işlerle uğraıp, mutlsuzluğuna mutsuzluk katıosun. hatırlayarak, düşünerek. anlamsız işler yapıp, hayatının anlamsızlığını ve bunun üzerine düşünebileceğin süreyi çoğaltarak. bu gün sınavların bitti. derslerin bi kısmını toparladın. ama yarın gene gitmeyeceksin derslere. sen busun. bahene arıosun. zorlanmıyorsun bulmakta. ona kızgın olduğunu itiraf ettin. onu özledin ve bir benzeri belirdi gözlerinin önünde. işaretler var anlaman ve yorumlaman gereken, görmen ve kabul etmen gereken, hissettmen ve sevmen gereken. ama çok yorgunsun. ve çok korkuyorsun.
senden başka hangi manyak hiç bitiremediği bir oyunu bir bitirme hırsı olmaksızın defalarca oynayıp çok sıkılabilir ve buna rağmen 3 saat boyunca aynı oyunu oynamaya devam edebilir bana bunu söyler misin?
ama şimdi ben o misafir odasını boşuna koymadım ki oraya kalbimi kırıosunuz. olmuo. hiç beklemesdim. çık çık çık.
ufacık bir renk, beklenmedik bir güzellik. ihtiyacım olan şey bu. ama yok işte.
o kadar sıkıcı ki her şey. her şey o kadar bildik ve bu yüzden o kadar acımasız ki. herşeyin sonu aynı. alışılıor her şeye. her şey zamanla anlamını yitiriyor. her şey silikleşiyor ve eriyip gidiyor. uzaklara gidenler gelse de bişi deişmior. artık silik, bitik ve gri. gri.

Salı, Kasım 19, 2002

sıradan kelimesinin içinde "sır" kelimesinin olması çok büyük bi tezat diil de ne?

Pazartesi, Kasım 18, 2002

cumartesi gecesi o kadar sıkıldım zaten çıkmakta olan uçuğuma 3 tane daha eklendi.
postlarımda gözle görülür bir kısalma var. sanırım hayatım kısırlaşmaya başladı. küçük şeylerin tanrısını okuorum. onları yazabilmek için neler yaşamış olmak gerek? depresyon, yaratıcı ruhların değişmez hastalığı. hangisinin hangisini tetiklediği belirsiz. çok görmek ve yaşamak depresyonu8 körüklüyor. çok okumak da öyle bence. çok okumak bi sürü olası sonuç sunuor insana ve ne kadar çok olasılık olursa o kadar belirsiz oluo hayat. ve belirsizlik bütün depresyonların anası. depresyon savaşılması imkansız düşman.
öyle bakımsızım ki yakında parçalarımı arkamda bırakarak yürümeye başlıycam.
bu gün dönem başından beri bütün derslerime girdimğim ikinci gün.

Pazar, Kasım 17, 2002

hayatımı baştan yaratasım var.
odamı dekore etmek istiyoruuuuuuuuuuuuuummmmmmmmmmmmmm
sınıfta sevimli insanlar var kabul ediorum. çağrının hastasıyım mesela. ama bazıları da var ki olmaz bu kadar dedirtio alenen enerji sömürüo!
fransızca sınıfımdan nefret ediorum

Cuma, Kasım 15, 2002

ayrıca evet ne var evdeyim ,olamaz mıyım yani. tamam cuma gecesiyse bana ne? ba-na ne!!! ben mutluyum böle. evet mutluyum. çok mutluyum. çok ço ç ...
bu gün beni polisiye film aratıp buldular. dedektif olomaya karar verdim
ınınınn bu gün filmimiz vizyona girdiiii!

Perşembe, Kasım 14, 2002

iş yeri nie böle souk yaaa? şimdi kombiyi yaksam, ısınıcas ama hava da güzel, zavallı ersana bi de kombi parası girmesin istiyorum. hem zaten yarım saat sonra gidicem, mum kursum başlıo bu gün, ileri mumcu kursu. hem o hem advantage kart of of bu hafta içemiycem galba
az önce tarihe geçtim. gandhi nin hayatını işlediimiz dersin hocası mail atıp derse gelmemi rica etmiş. of allaamm nolucak benim halim bööle yaaaaaa
ramazan die bi tane simitçi bulamadım ya of. ne ki bu ki? yani ben oruç tutmuorum. rejim yabıorum ve simit istiorum!!! nedir bu çile? nedir bu vurdumduymazlık, mari antuanetlik, simit bulamıyorsanız poğaça yiyincilik annamadım ki ben!

Çarşamba, Kasım 13, 2002

ınınınnnn burcu kaya aranınca da bulunuorum. ünüm ülke sınırlarını aştı. ayrıca spider solitaire denmiş ve gene bendeniz bulunmuşum.
bu gün bebek yokuşundna aşaa inerken tuğçeyi gördüm. 40 dakika kadra konuştuk. başta mutlu olmuştum ama sonradan çok tedirgin hissettim kendimi.
az önce ofiste dosya düzenledim, evrak ve yazı dosyaladım ve kütüphaneyi düzelttim. inanılmaz huzurluyum şu an. keşke hayatımı da böyle dosyalayıp toparlaybilsem hemencecik.
oley oley sınav geçti. hakkında hiç bişi bilmediim bi soruya vardı fear network model soruodu. kafamdan fearli ve network lü bi model uydurup yazdım. kaç puan alıcam o sorudan çok merak ediorum.

Salı, Kasım 12, 2002

şimdi çıkıcam, önce mutfaa toplıycam, sona odamı toplıycam. sona maske yabıcam yüzüme ve derse oturucam. ve herşey sakin ve yolunda ilerliycek.
olamiycak olani isteyip, hayal edip, olanla yasiyorum. kabulleniorum. ya hep ya hiç diyemiyorum. sonuçta tatminsiz ve anlamsiz seylerden hirsimi çikarttigim bir yasama sahibim.
sabah gene kalkamadim tabiki gecenin 4 üne kadar oturduum için. sonra kahvalti ettim, kahve içtim leziz çikolata likörü içtim ama gel gör ki bunlar beni toparliycaana, daha da mayistirip eve yapistirdi. peki nolucak? burcu evde kalip ders çalissin dienler parmak kaldirsin!!
sonunda başardıım!!! google da rotwein aratıldı ve ben bulundum. allaaamm çok mutluyum gözlerim yaşlarla dolu!
çarşamba sınavım var. dudağımı yemeyi bırakıp ders çalışmalıyım. belki de avşara sölediim yazıyı yazmalıyım. ya da yatıp uyumalıyım. naapmalıyım alllaaammmmm!

Pazartesi, Kasım 11, 2002

benim sitelere kaydolurken ve abuk mail gruplar için kullandıım bi mail adresim var. oraya sürekli şifre olarak uyuz olduum eski sefgililerimin adlarını ya da o dönem degajladıım çocuun ismini şifre yabıorum çok eeleniorum.
avşar önemli karar aldı. bana da üç vakte kadar çok mutlu olucaamı söledi. olucam mı acaba gerçekten?
hep imrenmiştim böle kave içip sona elma yienlere. bende yabdım az önce. ii halt ettim. midem bulanıo şu an öffff.
ööff amma uraştım beee! ama artıkın benim de bir misafir odam var çok mutluyum.
beni geçen gün yaratıcılık ve okul aratıp bulmuşlar hehehe gururum okşandı. bunu yazdım mı ki acaba?
anneee, sokaa çıkabilir miim? olmaz. nie ama yaa?? bak sokaa bakim senden başka çocuk var mı? ııı yok. tamam işte çıkamazsın o yüsden. ama anne yaa herkes senin gibi yabıosa tabi kimse olmas yaaa, bak ben çıkiim bölece dierleri de gelebilir? hadi bakiim odana dilinde pabuç kadar oldu hadi diorummm! ya ama anne ya uhuu yaaa!
bowling e gittik ailece. böle güsel bi top buldum kendime, parmak yerleri küçük, fazla aar olmıyan üstelik de kırmızı bi top. sona uyus bi karı gelip topu aldı az daha saç saça başbaşa birbirimize giricektik. sonuç olarak ben topu kaptırdım. ama o sinirle çat çat triple strike yabdım ki ondan önce ve sonra labutları sürekli ıskalamakla yetindim.
dün mecidiyeköyden eve gelene kadar arabada össye yeniden girip tıp okumaya karar verdim. sonra 6 sene die vazgeçip huku okuyim dedim. ama bi yandan da hastanede karismatik bi yeşil kıyafetle gezesim vardı. üstelik cübbeler de çok çirkin.
akşam bu saatlerde eve geldiinmde evde kimsenin olmamasını bööle çorba yabıb hazır onu hüpleterek bilgisayarın başında içmei seviyorum. keyifli bişi çok. ben bi de artık odam keyifli bi yert olsun istiorum. odamdaki şeyleri atiim istiotum, yeni şeylerim olsun istiorum. ama house invaders a başvuranm her üç aileden ikisinin söledii gibi "I need more storage". e yani? yanisi iki ucu boklu değnek yabıcak bişi yok. odamı boyasam diorum. içim açılsın istiorum ama çık renk boyamak istemiorum. yani ben napıcam bilmiorum. tanrım ben napıcam? nedir bu biri aşşaa dieri yukarı yüzen iki balık yüzünden çektiklerim? nedir bu yükselen ikizler in bana yabtıkları? yani bi insanın dengesiyle bu kadar oynanmaz k,i yazık bana da.

Cumartesi, Kasım 09, 2002

manikür yaptırdım ellerim kanıo die. şimdi aha çok acıo annamadım ki ben bişe.
kapanamadım gene ya of. benim boazım arıo, canım sıkkın ama mutlu gibiyim de napıcam bilmez bi halde. neden böleki ben annayamıorum kendimi. gene ne buldum kendimi sıkıcak? bilen var mı soruorum ey ahali!

Perşembe, Kasım 07, 2002

bi düğmem olsun basınca kapanıyım istiyorum robotenk gibi. ii de kapalıyken kendini geri nası açıcan? açamıycam. e o zaman nası olucak. olmaz olsun ne farkeder. belki de seni açması gereken zamanı anlıycak biri olur etrafta. belki. ama olmaz. sanmıyorum.
hayatımdan bi hafta kadar of yapmak istiorum. mümkün mü böle bişe?
fake psychopathology die aratmışlar ben çıkmışım. fake miim ben? fake olan sumru bi kere.

Salı, Kasım 05, 2002

wohoo sürekli lemony snicket aratıp beni buluolar çok eelenceli.
ayrıca haftaya çarşamba bi sınav olduunu yani aslında pazartesi günkü sınavın çarşambaya ertelendiğini -ki pazartesi bisınavın varlığından da habersizdim- cenazede öğrendim. bu bi işaret olarak kabul etmelimiyim acaba?
ben artık çok sıkıldım birilerinin sürkeli hastalanmasından, ölmesinden, sabahları kötü haberlerle uyanmaktan, cenazelere gitmekten. sakinleşse artık ortalık dhaa güzel olmıycka mı hayatım? bi de şu travesti gibi çıkan sesim düzelse.

Pazar, Kasım 03, 2002

bu gün de beni küçük onuru annatarak bulmuşlar. zavallı onur. bi gün ona taktıımız lakabın onu arabeskin taçsız prensiyle aynı kefeye koyucaanı bilseydi emninm üzülürdü.
boazım arıo. hasta olucam. odamdaki masadan kalan (hani kesmiştim ya masamı) kısmı da odamdan atmak istiyorum. odamdan bi sürü şey atmak istiorum. yataan tepesindeki koca dolaplar gitsin, masa gitsin. minimum eşya kalsın istiyorum. herlşey öle olsuın minimum olsun. bölece uğraşıcak, tozunu alıcak şeyler azalsın veya hiç olmasın istiyorum. hayatım da öle olsun istiyorum. ama nasıl odamdaki palyaçolar ve kitaplardan vazgeçemiyorsam, hayatımda da vazgeçemediğim şeyler var ve bu çok canımı sıkıyor.

Cuma, Kasım 01, 2002

tunç bana bu gün yüzünd hiç nur yok, çok mızık ve mızmız bakıosun dedi. şalını da sarmışsın, elinde kedin de olsa ta m eski istanbul madamlarına benziycen ama çoookk yaşlı olanlarına dedi. zaten beden yaşım da 34 çıktı gerzek bi derginin testinde uyuz oldum.
björk ü seviorum. çok feci seviorum. yane sesini sevorum ayrı böle mimiklerini bakışlarını falan da seviorum. kendimden başka biri olablmek için seçim şansım olsaydı björk olmak isterdim. bi de belki gökçenin kedisi.
bu gün cuma. v soğuk. ben hiç cuma gibi hissettmiyorum. ayrıca kendimi sebebi olmayan bunalımlara sokmaktaki ustalığımı da yerden yere vurmak istiyorum. neden yani? NE SEBEBİ VAR! hiç bi sebebi yok. ölesine şu an hpek çom şeyden nefret ediyorum. gözlerim ters dönmüş gibi. bengi burayı okuo olsaydı endişelenirdi sanırım.
ppek verimliyim bi sürü iş hallettim iş yerinde oley!
herkesin sitesi görünüo baktım benimkinin yerinde beyaz bi sayfa var imdaatttt

Perşembe, Ekim 31, 2002

işte böyle bi akşam üstü rastlamak istiyorum sana. bana bak, beni gör ve geniş geniş gülümse istiyorum. neden ve nasıl karşıma çıktığının bi önemi olmasın, sadece birbirimizi gördüğümüze çok sevinelim. ikimizde şaşıralım. sonra gidip bi kahve içelim benim yağmur yağarken oturup kitap okuduğum o kafede. bana anlat, anlat, anlat ve ben dinlerken seni, sesinin tınısına kapılıp benliğimden sıyrılıyım, sadece sesini dinlediğim için söylediklerini kaçırıyım. bunu farket, konuşurken heyecanlanıp salladığın ve sağa sola savurduğun ellerini masanın üstüne koy, gözlerime bak, ellerimi tut ve bana gülümse. kimsin diye sormıyım. kimsin diye sorma. sonra kalkıp gidelim o masadan ve hayatlarımızdan, birbirimizi sonsuza dek bir daha hiç görmeyelim.
akşam üstü işten çıktım, abimle buluşmak için milli reasürans çarşısına doru yürüodum yokuştan yukarı. havada çok güzel bi tat vardı. hava çok lezzetliydi. kararmıştı her yer. tatlı bir soğuk vardı, nefes alırken tazeleniyordu içim. evlerden taşan ve farlardan kaçıp oynaşan portakal renkli ışıklar ve ekmek almışl eve dönen insanlar vardı. ben yukarı yürüyordum sakince, herkes belli belirsiz bir telaşla kaplıydı. çok lezzetliydi hava. derin derin kokladım onu.
ellerimin bu kadar üşümesi tesadüf olamaz. bütün bu işaretler bana bişi anlatmaya çalışıyorlar ama ne?
ellerimin bu kadar üşümesi tesadüf olamaz. bütün bu işaretler bana bişi anlatmaya çalışıyorlar ama ne?
uzun zamandır bu kadar belim ağrımamıştı. hemen yağmur falan yağsın ve mantıklı bi açıklaması olsun bu durumun.
ersanın annesi o kadar muhteşem bi kek yapmış ki. dün fırını ve evi yemeye çalışan bi elmalı tart yaptıktan ve tadının kötü pişmiş bi omlete benzediğini gördükten sonra, böyle lesis bişi yemek mutlu bir ürpertiyle donatıyor bedenimi.
ilk filmimiz, yeni baslayanlar için italyanca, 15 kasimda vizyona girio. çok nefiz bi film. mutlaka seredmeli herkez. ööle güselki, sevin onu, mincirin. hüp die içinize çekin.

Salı, Ekim 29, 2002

400 kişiyi geçmiş sitemeter ım nefiz. ayrıca biri de beni mıncır aratıp bulmuş çok komik.
karanlık odaya girdik bu gün. film banyo ettim, kart bastım. özlemişim. ama sanırım artık klüp insanlarının kartlarını çalmaya bi son versem fena olmıycak.

Pazar, Ekim 27, 2002

ben tirmik.blogspot.com daki oynaşan palyançodan istiorum şiddetle.
evinde küveti olan biri bana bi saatline küvetini ödünç verebilir mi?
bi de bide ellerimde sihirli güçler olsun, büyü yapabiliim istiorum. buffy deki willow gibi bile olsa olur. cadı olmak istiorum annıo musun beni haaa. annıo musun? e daha geçen gün tanrıyım diodun nooldu? o iş başka bu iş başka. e ii de tanrıysan cadı yapsana kendini. sus çarparım, tanrıya küfretme. eciş bücüş olursun. hadi len. bak kafamı kızdırma. al sana rııooorrrrrrgghhkkkkksksskskskksskskkhhjjkk! heheh nese sinirim senden aldım pis tosbaa.
bi de çok lezzetli görünen, muhteşem kokan, muhtemelen, böle ışıltılı buğulu, kırmızı renkte bi iksir keşfetmek istiorum. böle gören, kokusunu alan ya da varlığını herhangi bi şekilde hisseden biri onu içmeden rahat huzur bulmasın istiorum. taıd öle nefiz olsun ki, patlayana kadar içsin, içsin, içsin istiorum. sona da patlayıp ölsün. onunda adı pik olsun istiorum.
högülgür de olabilir bilemiorum.
ben böle elimde tutabiliceem, ufacık, böle pıkı pıkı die ses çıkartan, sürekli oynanabilitesi olan, teneke olmıyan, ama yumuşakta olmıan, böle parlak olan ama yaldızlı olmıan, böle nefiz eelenceli bi oyuncak icat edmek ve adını da içinde g harfi olan bi şey koymak istiyorum. mesela hingilgeç gibi bişe olsun istiorum. evet bunu istiyorum.
çok güsel bi palyanço aldııımm. mor kıyafetli böölee. sarı saçlı. dehşet bi burnu var. kolları bacakları oynuo. nefis. canım palyançom benim.
patik olayının hastasııyım. çetik ve patik olarak bacıklı ve bacıksız olmak üzere iki çeşidi olduuunu iddaa edio bazıları ama bence hepsi patik işte. o kadar. bi sürü patiim var. en çok böler motif motif olup da sonadan birleştirilmiş olanı seviyorum. bi sürü renk ve modelde patiim var. giyiorum ayaama. oohhh . mis gibi yumuşacık sıcacık. ayacıklarım canlarım ısındınıs di miii! sizi gidi köftehorlar. patik! bayiilerden ısrarla isteyiniz.
metroda mahsur kaldım. el atan kro dövdüm. maratondan nefret ettim. evet bu gün bunları yaptım
uyuu uyuuu. bu gün bi bünye fransızcaya kaç saa dayanabilir ki yi test edip onayladın. uyu artık uyuuuu.
sefa yabdım bu akjam. kahve yabdım. çikolata likörü koydum yanıma. bilgisayar oynadım. dün gece beli kilitlendii için hastaneye acile götürülen sevgili babamın horultularını gerçekten feyz alarak dinledim. evde uyuyor ve iyi diye düşünerek. sona bi baktım saat 1 olmuş yuh yani, yarın fransızca kursum var. kafamad apatlıycak uıyumazsam.
bu hafta aranan sözcükler: efsun (en eski arkadaşımın adı), 5. element müzikleri, ve "akalp" her ne ise kendisi.

Perşembe, Ekim 24, 2002

insan ne kadar alakasız şeylerin farkına ne kadar alakasız olaylar sayesinde varıyor. komik.

Çarşamba, Ekim 23, 2002

hangis daha kötü bilmiyorum. böyle beklemek mi. ani bi telefonla herşeyin bittiğini öğrenmek mi.
bu çok kötü bişi. daha ölmedi. ama ölmek üzere. annemler yetişebilecekler mi meçhul. orda çok iyi bildiğim, sevdiğim o evde, yatıyor kendini bilmez bir halde. artık son çok yakın. her telefon, onun habercisi gibi. bunu bilmek, bu kadar yakında olduğunu, beklemek zamanını, bi yandan hiç olmasın istemek, bir yandan da gelmesi için ve işkencenin bitmesi için dua etmek. ananemle teyzeanenemin hep söyledii bişi vardı ölüm söz konusu olduğunda " iki gün yatak, üçüncü gün toprak, allah çektirmesin". anenem istedii gibi öldü.annemler son bi kez görmek için yetişemediler. umarım teyzeananemde öyle olur.
ufakken ananem ve teyzeananemle beraber misafirlie gitmiştik. musa amcaların karısına. adamı öldürdüler sona, kızı kocaya kaçtı falan bişiler. orda ikisi de çay içtikten sonra, çay kaşıklarını bardağın üstüne koymuşlardı. böyle yatay bi şekilde. daha fazla çay istemiyorum demekmiş. ilk defa o zaman görmüştüm öyle bi hareket.
yaşadı sonuçta. bi sürü çocuk, bi sürü torun. kardeşlerin en büyüğü ama en uzun o yaşadı. torunlarının çocuklarını görecek kadar yaşadı. çok ağladı, çok güldü, çok sevd, sevildi, nefret etti ve nefret edildi. bana örgü örmeyi ananemle beraber o öğretti. salihlideki evlerine gittiğimizde çok mutlu olurdum. mutfakta bize yemekten önce gizli gizli yemek yedirirdi. seviyoruz die abime köfte patates, bana da yaprak dolması yapardı hep. evi o kadar temizdiki, o kadar huzur kokardı ki. başında beyaz tülbentin üstüne örttüğü açık renkte başının iki yanından aşağı salınan baş örtüsü, bembeyaz saçları, bembeyaz yumyuşacık yanaklarıyla o kadar huzur kokardı ki. yumuşacık. sarıldığımda içinde kaybolacağımı sanacağım kadar yumuşak. ama bi şeylere kızdığında inanılmaz sert. saçlarımı okşaması, karnım ağrıdığında göbeğin kaçmış diye karnımı ovalaması. başım ağrıdığında beni karşısına alıp, başımı okşayarak dua okuması, ve bunun geçireceğine inanması. sondan bi önce köye gittiğimde, bana ördüğü siyah yelek, kocaman olan anneme bile büyük gelen o siyah yelek. annanem yok, babanem daha önce bırakıp gitti. şimdi beni dualarıyla iyileştirebileceğine inanan, sırtım üşümesin diye bana yelek ören, yumuşak ve çocukluğum gibi kokan son insan da gidiyor hayatımdan. çok mutsuzum.

Salı, Ekim 22, 2002

rıbırınırınırınırınırnrınrın
hayatımla ilgili çok önemli bir karar aldım. hem mutluyum. hem korkuyorum. önemli bi şeyden vazgeçmenin hüznü var içimde. ama yapmak zorundayım.
acaba kendimi tanrı ilan ettim die aşırı dinci örgütler blogımı bombalar mı?
bi de şeyi merak ettim tam şu anda. acaba ben böle ifşa edinc şurdan okuyan var, burdan bulan var diye, okuyan insannar gerilio mu? gerilio musunus? hayır canım ne alakası var. nye gerilelim. kim olduğumuzu bilmiosun ki. hem bilsen nolur ki. gerilmiosunuz yani? hayır katiyen. dışın dışın. ölün o zaman. peki.
lemony snicket yada talihsiz olaylar dizisini arayanlar beni buluolar. ama annamadıım şey şu, ben de aradım geçen google da. aradım alenen. sayfalarca sonuç çıktı. çot çot baktım en az 30 sayfaya ben yokum? yani 180 inci sayfada varsam bakmadım ama yani bu insannar beni nası hemen buluolar bakın işte bu çok ilginç. acaba tanrısal bir ıyunla insanların başına gelen talihsiz olay olmak üzere mi görevlendirildim. belki de bu blogın ve varlığımın amacı, insanlara talihsiz mesajlar vermek. belki de ben meryem anayım. ya da ben ben belkide son peygamberşim. evet !!! sonunda hayat amacımı buldum. tanrıyım olm ben. alenen ortada işte. nerden baksan tanrıyım be. heyt bee. yiieeeeeeyyyttttttttt! var mı bana yan bakan! tanrıyım, çarparım!
bi bahçeşehir üniversitei serverından bi de ankara üni serverından bağlandığından şüphelendiim iki kişi var siteye. acebaa kimlerr.. ayayay çok heycannaı, yoksa şehirler arası bir üne doğru mu koşuyorum?
her geçen gün yeni bir acı kucaklıorum narin bedenimi. bu gün de hepatit oldum diye aratıp bulmuşlarım blog ımı. hey gidi heeyy. sen hepatitlerle buluncak adammıydın burcu beee. yürü beee.
aa çok ilginç. sumru beni kendini arayan diye yapmış blog ında. ınının. vay anasını. alenen arıyorum demek kendimi.
yeni bloglar açılıyor. her gün yeni bi dost eklenior aramıza mirim. ne kadar hoş değil mi? hoş elbette. bir de kelebek diyebileğim bir sevgilim olsa hayat bayram olsa. olmaz öyle şey hüsnü can. hüsnü can çarparım. neymiş biri asabiymiş sitelerin öbürü unutkan mış. memento yapsaymış daha güsel olcak mış. neymiş. uyus avşar. evet? EVET!

Pazartesi, Ekim 21, 2002

dizim kilitlenio. tuzlu bişiler yemek istiorum. en iyisi gidip bebeklerle oynıyım.
çok komik. beni etimekli tatlı ve çirkin oda resimleri aratıp bulmuşlar. geçen gün de lemony snicket aratıp bulmuşlardı.
uykum var benim. saat on bile diil. sıkıcıyım bu günlerde. mızmızım. bu gün uzun zaman sonra bütün derslerime girdim. gandhi nin karısıyla ,lgili bi sergiyi düenleme görevi aldım. bazen acaba tarih mi okumalıydım diyorum. ya da başka bişi. başka biri ya da başka herhangi bişi olmak istiorum kendimden başka. varlığımdan başka bi varlığa dönüşmek istiyorum. sıkıcıyım çok.

Perşembe, Ekim 17, 2002

bi de bazen hayat benim olacağını düşündüğüm kadar çekilmez ve uyuz olmuyor. belki de abartıyorum bazen. şimdi bu basit bi cümle gibi görünebilir. ama değil. bunu kabullenebilmek zordu.
bizim ofis genelde dışardan daha serin oluyo. kavurucu yaz günlerimi burada geçirdiğim için çok mutluydum. ama şimdi havalar soğudu ve üşüyorum. aslında bunu seviyorum. üşümeyi, üşüyüp giyinince mayışmayı, battaniyeye sarınıp kestirmeyi, yağmurda ıslanmayı, bere takmayı, havanın depresyon rengini, kış yalnızlığını, kahve içmeyi kalorifere yapışıp, burnumun üşümesini ve ellerimi birbirine sürtüp sonra elimle burnumu örterek burnumu ısıtmayı, atkılarımı, berelerimi, şallarımı, örgü örmeyi, her sene bi de burunluk örsem iyi olucak diye geyik yapmayı. kış geliyor! evet. güzel bişi bu.
ama bi de mesela şey tehlikesi var. yeni bir el dağıtır spider solitaire, m ye basarsın ama hiç bir olası hamle yoktur. hiç bi kart yanıp sönmez.

Çarşamba, Ekim 16, 2002

yarın mum atölyesine gidicem.ve mum yapıcam.
ya da hata yapınca mesela undo yapabilmek.
tıpkı spider solitaire de m harfine basınca yapılabilicek hareketleri görebilmem gibi hayatım içinde öyle bi tuş olsun ve basıp possible move ları görebiliyim net bi şekilde istiyorum. ve beğenmeyince ya da bitince hareketler d harfine basıp yani bir sıra ile şansımı denemek istiyorum
gandhi çok garip bi adammış yahu.
yani sadece huzur istiyoken ve başkaca büyük hiç bi hedefim yokken bunu elde etmeye bu kadar uzak oluşum nasıl açıklanabilir hiç bilmiyorum.

Pazar, Ekim 13, 2002

survey yabdım kendime, mental health ime ve control of temper ıma on üstünden 5 almışım. korkunç heheheh.
ayrıca friendtest i mi yapan ve isimlerini bilmediim insanlar var. çatlıycam.
of sıkıntı ele geçirdin ruhumu. ben bile daralıorum dengesizliiyle destan yazan ruh hallerimden artık. neden 3 saatten fazla aynı kalamıolar ki?
pazar günleri neden bende depresif atak yaratıyor? özellikle de güneşlilerse. saat 6 dan 7 ye kadar yapıcak ii bişi bulamassam kesin depreşiorum. cnbc-e dizilerinin ara verdii saat yani. daralıorum delice. nete sarıorum sona. ama mesela bu gün onu da yabamadım abim vardı bilgisayarda nefret ettim hayattan.

Cuma, Ekim 11, 2002

şimdi nil mutlu ya. ben de çok mutluyum o yüzden. demek neymiş? kafka yanılıyormuş. ayıp sana kafka! babanın sözlerine biraz daha fazla kulak vermeliydin belki de.
geçen sene alıp nefret ettiğim desenli çorapları nedense bu sene çok sevdim. bak gene giydim işte. niyeki şimdi benim zevkim mi değişti yani? yani ben işe başlayınca birden böyle şeylerden hoşlanır mı oldum? dün liseden bi arkadaşımı gördüm. çiğdem die. siyah bi pantolon ceket takım giymişti. ayaanda sivri burunlu topuklu pabuçlar vardı ve içinde de ince çorap görünüordu. bankacı olmuş. oyak bankta çalışıomuş. ben de işten çıkmıştım. bende de kot pantolon, çin işi bi bluz kafamda fular, ayaamda da adidaslar vardı. üzüldüm çiğdem için. ama baktım o da bana üzülüo vah vaah die. sonra işte ben memnunmusun peki hayatından dedim. evet dedi küçüklüümden beri hep iş kadını olmanın hayalini kurardım dedi. sen dedi? ben de küçüklüğümden beri hep özgür olabiliceem bi iş yapmanın hayalini kurardım sanırım dedim, yani o zaman bu tanımlamayı yapamazdım ama his buydu dedim. ikimizde anlamadık birbirimizi kesinlikle anlamadık ama. sonra anlamış gibi yabdık, acıdık gene birbirimize ve ortamdan ayrıldık.
gandhi terazi burcuymuş. huzur istiomuş hayatında, işi o kadar abartmışki, pasifizme varmış olay. sanırım benim şu, hayatımda huzur istiyorum, efendime söliim, iniş çıkış olmasın, ööle dursun huzur olsun başka da bi halt olmasın isteim, tamamen terazi burcunun üzerimdeki etkisinden kaynaklanıo. ay burcum terazi ya. balık burcumun pesimistlii onu haklısın abi yaaa, zaten ii bi halt olucaa yok, olsa olsa kötü bişiler olur, boşver hiç bişi olmasın daa ii die onu desteklio. tabiki uyuzluk yapan kısım ikizler olan yükselen burcum. önce onnara haklısınız yaa dio, sona dengesiz ya illa bi fitne fücur çıkarıcak, tak atlıo gene bi olayların içine. hafdi bakalım buyur burdan yak! burcunun burnu boktan kurtulmuo sonuç olarak. karga ya benzer bişeye dönüştüm. nerde iki ucu boklu deynek işler orda ben. nerde çokluk orda bokluk. aklınıza gelen bok içerikli diğer atasözlerimizi de okuduğunuzu farzetmenizi diler deli gönlüm.
bi sürü abuk subuk kabus gördüm gece. bu aralar nedense hep kabus görüorum. böle uykudan, boğulmak üzere olan birinin, sudan kafasını çıkartması gibi canhıraş bir şekilde uyanıyorum. biri olsun istiyorum yanımda, beni sakinleştirecek ama kimse yok, herkes uyuyo oluo doğal olarak gecenin köründe. dün gece rüyamda sonsuza dek kalmak üzere zorla almanya ya gidiyordum. tabi daha dehşetengiz kısımları vardı rüyanın ama onlar çok fazla kişisel tarihimle ilgililer. demek neymiş? olmaz mış.

Perşembe, Ekim 10, 2002

bu search wordsle siteye gelenleri görmeye bayılıorum. birisi teyzem aratmıştı, bi tane yeliz aratan vardı, bi de bi tane sponsorluk teklifleri aratan vardı. bunların sonuncusu bu gün gerçekleşmiş, aranan sözcük: abuk subuk şeyler. sanırım uygun bi arama sözcüğü bu sayfayı bulmak için. sevdim ben çok.
filmin galasında ne giyicemi buldum sanırım. ev sahibiyim ne de olsa düşünmek lazım böle şeyleri. komik bişi ama hoş. iyiki dönüdm işime. iyiki işim benim dönüşümü sevgiyle karşıladı.
turuncu ve kırmızı ebruli gibi bi mum yaptım bu gün. çok zevkliydi.

Çarşamba, Ekim 09, 2002

bu gün düşündümde, acıyı yazmak kolay ama mutluluğu zor. tam tersine acıyı görüntülemek daha zor mutluluğu kolay gibi geliyor. fiziksel acıdan bahsetmiyorum. yani tabi tamamen bana ait bi düşünce. ama acıyı içerde yaşamayı seviyoruz. dışarı göstermemeyi seviyoruz. kendi kapalı kapılarımızın ardında seviyoruz acımızı. acımızı onunla ve bi parça kağıtla beraberken seviyoruz ama yanımızda acımızı görebilecek birileri varken yokmuş gibi davranıyoruz acımıza, acımızı görmezden geliyoruz. acımızı bize acımak için kullanmalarından korkarak saklıyoruz. mutluluğumuzu saçıyoruz oysa. mutlu olduğumuzu görsün herkes ve mutluluğumuzla ne kadar şanslı olduğumuzu bilsinler istiyoruz. bunun bahşedilmiş bişey olduğunu biliyoruz. yalnızken mutluluk o kadar da sarsmıyor bizi. gülümzeyişimizi başkalarına sunmak için kullanıyoruz. odaya kapanıp aptal aptal sırıtmak için değil. peki ne diye anlattım şimdi bunları? öylesine işte.
evden çıktığımda gergindim. yürüdüm. yağmur çiseliyordu. berem vardı başımda. ananemin şalı vardı boynumda. teşvikiyeye geldiğimde daha sakindim. ama caminin önünden geçerken huzursuzlandım yeniden. yemek diye bi lokantaya girdim. tavuklu salata söyledim. bi de diyet kola. onları yerken, kitap okudum. kitap çok güzeldi. yemek bitti ama ben kitabı ve koltuğu ve bulunduğum yerde edindiğim huzuru bırakıp gitmek istemiyordum. tam hesabı ödeyip kalkmaya hazırlandığım sırada, yağmur yağmaya başladı deli gibi. bi kahve istedim, üstümü çıkardım ve koltuğa döndüm yeniden. kitaba döndüm. kitap yumuşak bir battaniyenin ürpertiyi silmeis gibi huzursuzluğumu sildi. beni en çok meraklandıran yerinde kitabı bıraktım ve yokuş aşağı yürümek üzere çıktım lokantadan. merakımın cevabı, direncimin ödülü olacaktı.
işe geri döndüm. kitap okumaya geri döndüm. okula geri döndüm. hayatıma geri döndüm. dün efsunla telefonda konuştum mesela. ve iyi hissettim kendimi onun sesini duyunca, çok mutlu etti beni. annem geldi dün gece. babam geldi. bana bi sürü güzel hediye de geldi beraberinde. sabah kalktıımızda, kızlarım da gelmişti. mutluyum. biraz huzursuz ama mutluyum. ya da mutlucayım demek daha doğru. zamanla sakinleşir ve huzuruma da kavuşurum diye umuyorum. ufka depresyonumu, bir kaç kişinin güvenini sarsarak da olsa atlattım. telafi edilemeyecek bir kayıp değil. bir de şu okul işlerini halletsem.

Salı, Ekim 08, 2002

aslında inanılmaz boktan bi gün geçirdim. o derece boktandı ki, bindiğim otobüsünm bozulması ve sinemada 3 kere elektiriklerin kesilmesi sadece ufak aksiliklerdi mide bulandıran. okulda ağlaya zırlaya dolaştım. hırpalandım çok. bitsin istiorum artık.

Pazartesi, Ekim 07, 2002


muma gittik cumartesi sabah. o kadar zevkli ki!!! iki tane mum yaptım. biri bordo düz bööle kare şeklinde, öbürü beyazdan başlıo laciverte gidio üç aşamada, beyazın üstünde mavi pullar var, yuvarlak bi mum. mum yapmak zahmetli bişi, erit merit uğraş, ama çok zevkli. bu daha ilk dersti. dört hafta temel mum seminerleri sürüo. ileri muma da gitmek istiyorum daha şimdiden. çok zevkli!

Pazar, Ekim 06, 2002

yemek ısmarlamıştım. yemek sepeti aradı lokanta kapalı die. nedir benim bu gün böle makus talihim öfff.
bi daraldım gene ben. hep böle oluo. bi anda daraltıorum kendimi. bu ara genel bi huysuzluk bezginlik ve mızmızlık var üstümde. hiç bi şeyden memnun olmuyorum. neşeli de değilim. durgunum. konuşasım yok. iletişim kurmaya çabalamaktan çok yoruluyorum. niye böyleyim bilmiyorum. bilsem herşey daha kolay olucak mı? onu da sanmıyorum aslında. ne istediğim bilsem belki o zaman değişir bişiler.
bi sürü kitabım var. tylol hot yabıcam limounlu çay niyetine. battaniyeme ya da şalıma sarınıcam. tylol hot içip kitap okuycam. pazar gününe uygun bir ruh haliyle. evet evet böyle yabıcam. sona da yemek yiycem. ev hep kalabalıktı bu hafta. biraz sakinleşmek bana iyi gelicek.
hasta oluorum. başım arıo. gözlerim yanıo. burnum tıkandı ve boazım ağrıo. az önce afşin friend test imi yapmaya başladı sona netten düştü. napıcak merak ediorum.

Cuma, Ekim 04, 2002

biri bu sayfaya google dan "ben çok sıkıldım hayattan" yazıp onu aratıp girmiş. oha dedim. çok komik. bi o kadar da düşündürücü aslında. ilginç ve de. az önce okul kayıtlarıma baktım da. içim büzüştü. hayatta hiç bişi başaramıyacağıma inandım derinden.

Perşembe, Ekim 03, 2002

yemek yapsam saatlerce sinirim yatışır.
lazanya mesela, mesela tiramisu. evet evet. tiramisu
nefret ediyoruuuuuuuummmmmmmmmmm
programım tamamen birbirine girdi. son dönemimde bırakıcam okulu o olucak. kan kustrudular beeee
hayatımı ütü yapıp, spider solitaire oynayıp, aynı zamanda jeff buckley şarkılarını böğürerek geçirmek istiyorum.

Salı, Ekim 01, 2002

portakal gibi kokmak istiyorum. bunda yanlış bişi var mı?
yağmurlu ve soğuk bu gn hava. ekimin ilk gününe yaraşır bi güzellikte. omlet yapıcam kendime az sonra ve leziz olucak. 2 kişi aradı dmein açmaıdm telefonlarını. birinin kişm olduğunu biliyorum müzikten, diğerini bilmiyorum. bakmadım bile. ben de ekim ayına yaraşır bir kendi kendinelik içindeyim. evimde yatıp bütün gün kitap okumak istiyorum. kahve içmek istiyorum. yağmur yağsın ben seyrediim istiyorum.

Cumartesi, Eylül 28, 2002

penne yabdim kendime. sade. yagladim sadece. ketçap döktüm üstüne. peynir var tabiki. kola içiorum ama kola bi kötü anlamadim. bilgisayar basinda yiorum yemegimi. oturup tek basina sadece yemek yemekten hoslanmiorum. yaninda bisiler yapmaliyim ya da yanimda birileri olmali. televisyon olmali, okumaliyim ya da. gazete dergi, bisiler.
hayatımda onun için endişelenmemi gerektirecek kadar yakınımda kimse olmasaydı hayatım çok aha kolay ve huzurlu olmaz mıydı? en olsaydım. arasıra görüşüp geyik yapılacak tanıdıklarım olsaydı sadece. kimsenin hayatını kendi hayatıma yakın bir derecede bilmeseydim ve kimse de benimkini bilmeseydi. tek olsaydım ve her şey çok kolay olsaydı.

Cuma, Eylül 27, 2002

gidip sanatçı gibi giyinmem lazım şimdi.
yorumcu com seven dikkatli blog okuyucuları ilişki kartının olmadığını farkettiler elbette. nie yok? çünkü ilişkisi olmamasına rapmen burcuya irenç bi ilişki kartı çıktı. birileri bana uzak dur bu işlerden demeye çalılşıo sanırım.
İlişkinizin Geleceği İçin Yorum (imparatoriçe)
Yaşamınızda tam bir bolluk dönemine giriyorsunuz. Geçmişte ektiklerinizi şimdi biçiyorsunuz. Yaratıcılık yönünden ve maddi bakımdan gelişim göstereceksiniz. Eğer yalnızsanız, yaşama sevinciniz sayesinde oldukça hareketli günler geçirebileceksiniz.
Partneriniz İçin Yorum DELİ
Deli'nin temsil ettiği kimse unutulmaz, çizgi dışı ve asidir. Sosyal ve kültürel geçmişi sizinkinden çok farklı olduğu için, ilişki karşılıklı özveri gerektirir. Çoğunlukla, Deli sizden çok yaşlı veya çok genç bir partnere delalettir. Farklılıklar her ne olursa olsun, bu kişi sizin gözlerinizi açabilir, size hayal edemeyeceğiniz kadar geniş bir dünya sunabilir. Bu insanla ilişkiniz sonucu tüm fikirleriniz çok ciddi bir sarsıntıya uğrayabilir. Bilgiye olan açlığın yanısıra yaşama olan susanışlığı da açıktır; bu da onun çok iyi bir partner olacağını gösterir. Bu insan eğlenceyi ve sizi güldürmeyi sevdiği için, birlikte aşkın oyunbaz yönünü keşfedeceksiniz. Çok düzenli bir işi olmayabilir ama size eğlenceli hediyeler almak ya da yaratıcı sürprizlerle karşınıza çıkmak için yeterli parayı genellikle bulur.

gene gdip işsiz güçsüz bi manyak mı bulucam beee ühühüh
Sizin İçin Yorum AŞIKLAR
Bu kart çıkmış ise hayatınızda ilginç bir noktaya gelmişsiniz demektir. Aşk, evlilik ve romantizm kafanızı meşgul ediyor. Düşlerinizi yakın bir gelecekte gerçekleşmiş görmeniz, bu kartın gücüne bağlıdır. Bütün kartlarda olduğu gibi, ancak çok daha derin bir anlam söz konusu. Denge, burada anahtar kelimedir. Çünkü bu kart hem kadın hem erkek güçlerini ifade ediyor. Ne aşırı derecede saldırgansınız, ne de tehlikeli bir biçimde pasif: bu hem aşk yaşantınız, hem de planladığınız yaratıcı çalışmalar için geçerli. Eğer bir ilişki konusunda bocalıyorsanız, Aşıklar size burada kurallar kitabını bir kenara atmanızı söylüyor. Şu anda rol yapmaya hiç gerek yok, kendinizi herhangi bir şekilde ifade etmekte serbestsiniz. Bu örnek olarak, "ekmeği kazanan" bir kadın, "ev işi yapan" bir erkek ya da farklı kültürlerden gelme bir çift için söz konusu olabilir. Şu anda geleneksel bakış açılarına hayatınızda yer yok. İçgüdüleriniz sizi doğru yönlendiriyor, buna güvenin. Sevecen, canlı ve istekli bir havada olduğunuza hiç şüphe yok. Yaşantınızda tüm bakış açınızı ve yönünüzü etkileyecek bir karar alma noktasında da olabilirsiniz.
sanırım antik yunanca yı bırakmak zorunda kalıcam. çünkü öbür iki ders yarım saat çakışıo sadece ama antik yunanca aynı yerde üç saat boyunca var ve hepsiyle ve üstelik bir başka dersle de aynı anda çakışmayı başarıyor. yerine mitoloji ya da barok sanat tarihi almak istiorum. gidip hocaların peşinde dolanmam gerek. ama benim haleti ruhiyemde ve sıkılma kapasitemde biri için çok zor bu. ama yapmalıyım. yoksa mezun olmam imkansız kredim yetmio. üfff. antik yunanca yaktın beni.
tap dance e gidicektik vazgeçtik. mum yapmaya gidicez şimdi. öyle güzel ki!
hayır yani inanamıyorum, nası bi insanın seçtiği 3 seçmeli ders sonradan yapılan bi değişiklikle aynı gün ve aynı saate konur ki ben bunu anlayamıyorum. 3 be 3 iki bile diil.

Perşembe, Eylül 26, 2002

karnım arıo benim. dün milyonlarca cheese cake yiyip sonra şeker komasına girip sızdım. bu günde karnım arıo. ama çok güsel kitaplar aldım. çok güzel yemek yedim.güsel sayılabilecek bi gündü pek çok yönden. oley bana.

Çarşamba, Eylül 25, 2002

yağmur yağsa. yağacak gibi. nemli ve gri hava. evde olmaktan mutluyum. çıkıp mektup yazıcam elifcimcim e az sonra. özledim onu. yakındayken eksikliğinin bu kadar çok olacağını bilemiyor insan.
brauchst du keinen! du bist mir dir selbst im reinen.

Salı, Eylül 24, 2002

komedi filmine gitmek istiyorum. gülmek istiyorum. neşeliyim ben bu gün. akşam pink panter strikes back seredices evde. ama başka da seretmek istiorum. güsel bi gün bu gün.
hocayla ders konuşmaya gittim. adın neydi dedi. burcu dedim. burcu kaya mı dedi. evet dedim. ah sen benim şu bi görünüp bi kaybolan öğrencimsin dedi. öyle miyim dedim. evet dedi. efsane oldun dedi. dönem başında derslere gelip kendini gösteriosun saalam bi ödev veriosun. sonra birden bire ortadan kayboluosun ve bi daha ne herhangi bi derse ne de herhangi bi sınava geliosun dedi. efsanesi oldun bölümün dedi. kadının her dersini ikinci kere de geçtim gerçekten. sıkıldım ve girmedim çünkü hiç bi ikinci sınavına dersi ilk alışımda. ve ilk seferlerde gerçekten de başta aa lık ödevler verdim. derslerini de seviyordum üstelik. ama sıkıntı işte. hükmediyor bana.
güzel bi sesim olsun ya da güzel resim yapabiliim isterdim çok. ama ikisini de yapamıyorum. gerçi feci soyut şeyler yapabiliorum resimde, wolf, resim hocam, sevio resimlerini. I like the strong feelings in your paintings dio bana. bazen de why? why do you feel like that, there is a deep sorrow in you dio. o zamanlar kötü hissediorum kendimi. ya da şey dio, all these colors you prefer to you use, all these figures... youu seem to be an introvert person to me but these thing you use changed my mind dio. nie dio ki adam bana bunnarı? yani sonuçta bişi çizmiorum ben. boyuorum tam anlamıyla. renkleri alıorum ve birleştiriorum içime göre. ama adam saatlerce annatıo bana şöle de yabıosun böle de yabıosun die. hayır bi de adamın özgeçmiş komik. irlandalı bi adam. okulun amerikan futbolu takımının koçu. bi de üstüne üstülük painting hocası. yani anlamsız. o zaman ne o ööle sorrow falan diip masum genç kızlarımızın kafasını bulandırıo? namusumuza uzatılmış hain bir dil, ve hatta eldir bu!
diet sandviç yiorum. prof lardan birine ders programımı mailledim. wish you were here çalıo. yağmur yağıo. ve sokaktan bir muslukçu geçio. iş yerindeyim. saçlarım iki yandan örülü. yeni aldıım bluzu giydim. mutluyum.
işe geldiim. dün okulum başladı. ev iş okul yorucu olucak gibi. yani abim muhteşem bi dağıtma uzmanı çünkü. evin altını üstüne getirmekte, alakasız yerlere bira dökmekte ve çamaşır fırlatmakta üstüne yok. yardım da etmio. ama garip bi şekilde memnunum bu durumdan. klasik, başımı kaşıyacak vaktim yok, tanrım ne kadar da yararlı ve gerekli bir insanım sendromu. ben işte.

Cumartesi, Eylül 21, 2002

takım taklavat ne komik bi kelime grubu yahu. takım neyse de taklavat ne? salavat gibi. küfür mü edio belli diil. taklavat getir. bakliyat getir. salavat getir. meuehauheua. ay çok feci. oolum olursa adını taklavat koyucam.
saatte 2 olmuş. gidip pijamalarımı çıkartsam mesela. üstüme doru dürüz bişiler giysem. misafir gelicek ne de olsa. ama pijamalarım da güsel. böle mor altı uzun bacaklı. üstü eflatun mor beyaz çiçekleri var böle minik. beyaz çiçekler daha büük böle. kolları uzun. annem dagi den almış. fena diiller. ama ben en çok bordo saten pijamalarımı, yeşil ayılı pijamalarımı ve nil in balıklı pijamalarını seviyorum. önceden eflatun kedili pijamalarımı da seviodum ama onnar çok büük gelio. bi de yelizden kalma , ağzı yüzü bi tarafa kamyış böle uzuncana tişört gibi gecelik ver onu severim ama o yani ölmek üzere. aa bi de stella teyzenin aldıı sarı uzun gecelii seviorum. onu giyince içimden mavi kalın bööle yün örgü çoraplarımı giyip, elime sıcak çikolata alıp koltua kıvrılıp kitpa okuyasım gelio. ne kadar amerikan filmi sahnesi hehehe. demek neymiş? pijama bir sanatmış!
hoabreeyy olimpos günnnüünü geçiricem blog yabıcam ondan beni çoks evicekler.
yahu şarkının sözlerini bilmeden alıntı yabmak da hoş olmuormuş. eski bi şarkı bu candan erçetin kavır yabmış. işte aşkımız lekesiz olmalıydı üzgünüm olanlar için felam dio. böle kadın hafif salak, yani sözlerdeki diorum. yane lekesiz olsun diosun. demekki terkediosun. ama o zaman ne tutsun adam seni, işi gücü yok seni mi tutcak, sen git adama lekeli de, sona tut sev okşa de. ben olsam tutmam, ne tutucam be. seni tutucam. sen bana pis de, kokuosun ben temiz istiom de, sona ben seni tutiim. ba ba ba ba! işe bak. bende bulsam öle sefgili her durumda tutcak okşıycak ben de yabarım nazımı, alırım aklını. ama yok öle sefgili. uyan kızım uyan! töbe töbe seni bana sayıyla mı verdiler annamıom ki ben.
isteğğrr vuuğğrr ister okşaağğğ, ister tut,ister yollaağğ, siter sev , ister hebeleeee ben böleeiiimmmmmmm.
ne komik beninm teyzem yaaa. böle kendi çapında bi dünya kadın. ailenin dengesizleri bu özelliklerini ondan almışlar. dengesiz tavırlarda hemen al işte minnoşun yeeni die sölenir. kadın feci hızlı yaşamış böle zamanında muhterem nurların felan kankasıymış, feci komik artizlerle resimleri felam var. sona aşık olmuş işte. o da öküz bi herif hala beraberler 40 senedir ama olsun. kavga ederlerken camdan düşmüş bi bacaa topal kalmış. o zamandan sona eve kapanmış, eski bakımlı ve muhteşem haliyle alakası yok. ben ilk o dönemlere ait fotoğrafları görünce inanmamıştım teyzem olduna, beyaz ten, kızıl saçlar, makyj giyim kuaşm. şimdi alakası yok. aşk insana neler yapabilio. daha mutlu olabilirdi sanırım. ama sorduum zaman tek pişmanlıının bi çocuk yapmamak olduunu sölüo. sanırım aşkı seçmek, ödediği bedele rağmen, onun için doğru bi seçimdi. dengesizlik evet ama sanırım o deli cesaretini tamamen ondan almamışım. yapıyorum yapmasına ama yaparken tırsak yapıorum, ödeyebileceğim bedeller hep aklımda oluo. ama zamanla geçer belki de. geçmese napalım ben böleeiimm.
ne çabuk değişebiliyor modum. hrip teyze geldi. kahve içtik. şimdi sezgi ve nil gelicekler. yemek yiyip dedikodu yapıp erkekleri lanetliyces. sona muhtemelen gece hayatına akıcas. yani. ben böle dengesiz ve fevri bişiyim işte. beni böle kabul etmek lazım. muhteşemim ben ya. böle saam solum belli diil. aptal ediorum kendimi. muujk bana!
burası eskiden neşeli blog du nolduki böle?
ev dağınık kafam dağınık. tek başımayım evde. akşama kadar yatakta debelenmek istiyorum. kendimi mutsuz etmek istiyorum. mutsuz şarkılar dinleyip hüzün yaparak herşeyin kötü gideceğine dair olan inancımı perçinlemek istiyorum. evet. bunu istiyorum.

Perşembe, Eylül 19, 2002

ne yaparsam yapayım yetersiz kalıyorum. bi işe yaramıyor.
boşu boşuna velveleye vermiş. şimdi iyiyis. babam içerde uzandı maç seyredio. yarın bu saatlerde havada olucak. ben de ütü yapıcam şimdi.
abim aradı, babama film çekices, hastaneye gel dedi.
bazen kendimi çok eciş bücüş ve çirkin hissediyorum. bazen de dehşetle güzel. bu günlerde birinci safhadayım. bakımsızlıktan ölüyor gibiyim. dün kendime yüz maskesi, ayak maskesi (nil in tavsiyesi) ve o kadar işte bunları aldım. evde saç bakım bıdısı vardı zaten. şimdi eve gidince akşam, bakıcam kendime, yüzüme maske yapıp ütü yapıcam, sonra yıkanıcam.
toplantı iptal oldu. halbuki ben onlar için süslenmiştim. ipek etek, kız ayakkabısı ve hatta ince siyah çorap bile giydim. saçımı ördüm, mazbut makyaj yabdım. benim emeklerimin karşılıını kim ödiycek şimdi?
işteyim şu an. gece saatler sonra geldiler. üşüdüm çok beklerken. sonra sarıldım babama. üşüyodum ama çok. patik giydim, hırka giydim. battaniyeme sarıldım öyle bekledim. şimdi iyi. sonrası meçhul. ne olduğu belirsiz.

Çarşamba, Eylül 18, 2002

gene gittiler hastaneye. ben gene evde kaldım. gene telefon bekliorum. kötü haber bekliyorum. haber hiç bir zaman tam olarak iyi olumuor böyle zamanlarda. hep bi parçan geride kalıyor. o bekleyiş içinde hep bi şeylerin eskimesine ve yitmesine sebep oluyor. bi daha hiç aynı olamıyosun. biliyosun ki, her an herkes gidebilir, her an herşey kötüye gidebilir. ve sen hiç bi şey yapamassın. sadece beklersin. evde oturup birinin sana haber vermesini beklersin. durursun. ve beklersin. oyalamaya çalışırsın kendini ama boşunadır. kulağın hep telefondadır.ve o çalmaz. çalmasın istersin bi yanınla. kimse sana kötü bişi sölemesin istersin. ne kadar uzun sürerse oysa çalması, haber o kadar kötü olur, onu da bilirsin içinde ama kabul edemessin. inatla beklersin, gelecek hakkında herhangi bişi düşünmeye korkarak. korkarsın. korkuyorum.
bide annem hastaydı çok, şehriye çorbası vardı evde domatesli, onu ısıtıp götürmüştüm ona ama yani 1. sınıf falanım, yemek hikayesinde de öyle, işte annem çorbayı içip çok sevinmişti, sonra çorbanın tenceresini yıkamıştım, anneme göstermiştim gidip, annem zaten hasta duygusal, ağlamıştı, kızım büyümüş de bana bakıyo die. bende ağlamıştım korkup annem niye ağlıo diye. ilk bulaşıım oydu. bide bi gece 2 sınıfta falanken babama kahve yapmıştım babama, teyzem yardım etmişti. taşırmışmıydım ne çok az telvesi vardı babam böel oh oh amanda ne güsel die abartarak şapırdatarak falan içmişti kahveyi. ben de çok mutlu olmuştum. eski evde yemek odasında masada bişiler yabıodu, kıştı. 3 tane açık kahverengi toptan oluşan böle çok güsel bi lamba sarkıodu masanın üstüne, nefiz bi ışık vardı. tam kış gecesi masal evi ışığı. sıcak ve huzurlu. sona babam kucağına alıp böle sıkmıştı beni gıdıklamıştı falan. ne kadar mutlu ve güzeldi.
ilk yağtığım yemeğ,i hatırladım. pazar günüydü. annemle babam bi yere gitmişlerdi abim le ben vardık evde. o içerde tv seyrediodu. ben feci acıkmıştım. yumurta yapmaya karar verdim kendime. ufak bi sahan vardı, annem onu sonadan yazlıa götürdü, ona yağ koydum sona yumurtaları koyucaktım ama yağ böyle kahverengi falan oldu anlamadım annem yapınca öle olmuodu falan die düşünürken, annemler geldi. terayğ koymuşum sahana, sonra yakmışım yağı. annem kızıcak sanmıştım. kızmadı hiç. çok hoşuna gitmişti, kendi başımın çaresine bakmaya çabalıo olmam. böle böle öreniceksin demişti.
önce gidip alışveriş yabdım. bi kilo patlıcan (kızartmalık), bi kilo barbunya (ayıklayınca azıcık kaldı), b, kilo ayşe kadın (ki onu pişirdim), bi kilo soan ve sona da salata ve kıyma. eve gelip ayşe kadını hazırlayıp ateşe koydum. o olurken barbunyaları ayıkladım ve patlıcanları soyup tuzlu suya koydum. şimdi sorun şuydu ki ayşe kadın suyunu hemen çekti. napıcamı şaşırıp nil i arayıp memiden taktik aldım ve yemeğe kaynar su ekledim ama fasulyeler hala olmaya çok uzaklardı. nese tekrar su ekledim, tekrar su ekledim. sona babam baktı, pişmiş bunnar dedi. baktım ki yani 3 su dökme öncekiyle aynı durumdalar. salak ben annayamamışım piştiini boşu boşuna aç aç beklettim insanları. ama güsel oldu sonunda ikisi de çok beendi. babam hasta olmasa daha fazla tezahürat yapardı aslında. hasta ama karnı hala şiş. ne olduu da belli diil. az önce tekrar hastaneye gidiceklerdi sona babam istemedi. meraklanıorum ve telaşlanıorum. belki ikimizde pek göstermiyoruz birbirimize ama ben babamı çok seviyorum. yani öle böle diil. küçükken babamın kokusu olmadan uyuyamıyorum die, onun kazağıyla yatardım. zaten bütün çocuklar anneeee die ağlarlarken ben babaaaaa die ağlıyomuşum. annem zaten gitti. onu zaten özledim. şimdi cuma da babam gidio. yani bi yanda böle hoş tabi ama özliycem hem, hem de aklım kalıcak ya sağlığı kötüleşirse diye. umarım bişi olmaz.
sona işte bi sürü uraştım gene okulda falan arada hocalar öğle tatilindeyken arka bahçede yastıklara delice yayılıp cafe latte içtik, deniz karşıda, gök üstte yeşil etrafta huzur içinde. sonra bitince parçalanan ayakkabılarımın yerine yenilerini aldım. artık çok güzel böle morumsu böle bi garip adidas original larım var. sonra eve gelip yemek yabdım. ama bu bi macera o yüzden ayrı bi post da anlatılmalı.
bu gün bi deişik bi gündü. sabah çok zor kalktım hasta gibiydim böle. sona okulu aradım nihayet anlaşılmış, gerizekalı 250 bin lira borcum varmış. gittim onu ödedim. sona ders seçtim ama komik oldu. antik yunanca falan alıorum. bırakabilirim. ama bırakmayabilirim de tabii. ben dil öğrenmeyi seviyorum. ve aslında düşünürsek ölü bir dil öğrenmek karakterime hiç de ters düşmez.

Pazartesi, Eylül 16, 2002

döndüm ben. döner dönmez welcome to the real world oldu. yoruldum hemencik. iyiyim aslında, iyi geldi ama yani, nası desem, bitmeseydi ama bitseydi de. ööle garip bi tatildi işte.

Cumartesi, Eylül 07, 2002

şimdi ben bi hafta yokum buralarda. yani büyük ihtimalle. şimdi burda olmassam, siz arşivlerle idare ediceksiniz. burda olursam ben yazıcam ama ırmak beni kesicek. hadi hayırlısı.

Perşembe, Eylül 05, 2002

çok güseldi bu gün. yol güzeldi. yolda müzik güzeldi. ev güzeldi. yanımdaki insanlar güzeldi. waffle güzeldi. korku filmi çekmek güzeldi. geri dönmek güzeldi. hepsi güzeldi. uzun uzun yazmıyorum. yazarsam gerçekliğini yitiricek gibi.
aynı sene mart ayında doom günümden 1 hafta önce yayam öldü. bi gece yağmur yağıyodu. dedem geldi koşarak babama maman hastalandı dedi. apar topar hastaneye kaldırdılar. beyin kanaması geçirmiş. yayam yoğun bakımda kaldıı sürece yağmur yağdı. öldüğü gün güneş açtı. yayamı hastanede hiç ziyaret edemedim. 4 sııftaydım kursa gidiodum fkm ye. cuma gecesi öldü. herkes aptal oldu. dedemlerde oturuoduk annem aradı hastaneden. ben babamın kucaanda oturuodum. babamı telefona çaardılar. babam konuştu. sona yanıma geldi. oda kalabalıktı bayaa. yayama çok düşkündüm ben. benim yanıma geldi ve bana yayamı kaybettiimizi söledi. oda da herkes şok geçirdi. sona hep beraber gittiler hastaneye. ben eve koştum. evde teyzem vardı. yataan üstünde aalamaya başladım. teyzem saatlerce saçlarımı okşadı beni sakinleştirmeye çalıştı. uyuykaldım. ertesi gün kursa gitmedim. sabahçıydım. öğlen 3 gibi farkettiler beni. aa sen kursa da gidemedim. aa burcu burda die.
eniştem öldüğünde 9 yaşındaydım. 1989 senesinde 31 aralıkta öldü. daha dorusu 88 i 89 a bağlayan gece. babam yelizle ben eski evdeki odamda yer yataanda yatarken sölemişti. babam gelmeden önce yeliz bana çocuklaırn nasıl olduğunu anlatıodu. tam bitirmiştiki babam odaya girdi. yasak bişilerden konuşuo olmanın bilinciyle korktuk. sonra babam yelize sarıldı bi koluylada bana, ve yelize babasının öldüğünü söyledi. sonradan hep merak ettim acaba yeliz daha sonra babama karşı ne hissetti diye. aptal olmuştuk. babam yelizi alıp götürdü annesinin yanına. ben tek başıma kaldım karanlık odada. napıcamı bilemeden. ilk defa bu kadar yakın birini kaybediodum. ağladım biraz. şey diye düşündüüm hatırlıorum, biz onları konuştuumuz için oldu bu. allah baba cezalanadırdı bizi. çocuk yapıldıını örendiim gün ölümüde birinci elden örendim.
ilk okuldaydık. abim roxette in kasetini almıştı ama ben ondan çok seviodum. look sharp! dı kasetin adı. avşaya gidioduk. yolda sürekli onları dinnemiştim. babam vapuru yedi yaşın altındayım die kazıklıycaa için, bi ara elimdeki kitabı bırakmak zorunda kalmıştım biletler bakılırken. zaten küçük gösteriodum. yanaklaırm topluydu ama cılızdım çok. 4. sınıfta şiştim. vapurun kıç tarafında oturoduk. böle geniş çay bahçesi sandalyesine benzien kollu tahta sandalyeler vardı. oraya kıvrılmıştım. yatar gibi. sııyodum yani o kadar ufak tefekmişim demek. üstüme fosfrolu pembe , üzerinde tam göğüs kısmında beyaz çizgileri olan hışır hışır kumaştan bi montum vardı, paskalyada almıştık, abimde de mavisi vardı biraz daha deişik, onu örtmüşlerdi.kulaamda walkmanim vardı. kırmızydı. babam abime siyah bana kırmızı almıştı walkmani. hoparlörleri bile vardı -ki hala yazlıkta duruo o hoparlörler. böle komik turuncu süngeri olan kulaklıkları vardı. listen to your heart çalıodu. deniz arkamızda akıodu güneş böle batmak üzereydi . çok güzeldi. bi kere de eniştemle giderken avşaya eniştem yelizle beni gemide dolaştırıodu. bi ara böle kenarda bi yerden denizi seyredioduk. yunuslar!! 4 taneydi galiba. gemyile beraber gidiolardı. suda bata çıka. o kadar güzellerdiki. gümüş rengi parlıolardı ışıkta. muhteşemlerdi. o günlere dair herşey altın bir yaldızın arkasından hatırlanıyor bende. mutlu bir çocukluk geçirdim çoğunlukla. kendime ait çok büyük bi dünyada yaşadım çocukluğum boyunca. şimdi de öyle aslında. kendi dünyamı gerçek dünyadan daha çok sevdim hep.
tuçeyle sürekli simit ve karper yedik geçen yaz. abuk yerlere giderken yanımıza simit karper alıoduk. bi keresinde limonlu bahçeye gitmiştik. gene simit ve karper alıp. yemee 300 bin verip bi kolaya 5 milyon vermiştik. baya da bi oturmuştuk orda. rahat koltukları pufları hamakları felam var ne de olsa. o gün bişeye canım sıkkındı. tuçe beni sevindirsin die tuvalete gidio gbi yapıp bana çikolatalı turti almıştı. aynı gün limonlu bahçenin karşısında bi atölyenin zilini çalıp kaçmıştık. bi kere de ben yıkılmışken beni hani aznavurun yanındaki girişten girilen saklı bölge var bi tane çaycı falan var içinde, oraya götürmüştü zorla. sona komik nazar boncuklu küpeler almıştık. manita bulana kadar takıcaz die. taktık da çounlukla. komik olan ikimizinde bulduu manitanın aynı adam olmasıydı.
her gün aynı saatlerde burdan geçen bi simitçi var. erken geldiysem mutlaka o adamdan simit alıorum. bu gün sesini duydum jaluzinin arkasından baktım benim simitçimi die. aaa o da ne. oda kaldırmış kafayı bizim pencereye bakmıo mu! mutlu oldum. gittim bi tane simit dedim adama. gevrek olucak dimi abla dedi. evet dedim gevrek gevrek sırıtarak. gevrek kelimesinin anlatması gereken şeyi anlatmadığını daha doğrusu o hissi vermediğini savunan mırnar mıydı. öle kalmış aklımda.
fazla saygılı taksi şoförlerinden rahatsız oluyorum. babam yaşında adamın bana sağa sapıcas burdan dediimde peki efendim, tabi efendim, siz nası isterseniz efendim demesine kıl oluyorum. kendimi burnu büyük ve ukala hissetmeme sebep oluyolar. yada 3 dakka sona ölücekmişimde birileri o yüzden böle davranıomuş gibi. öle olunca adam bana peki efendim dedikçe sesim cılızlaşıo, ıırrgghh mırrgghh hık mık burdan sağa dönüces mümkünse size zahmet olmazsa zahmet olucaksa dönmielim canım nolucek edirneye kadar yolu var bunun.
şu yukardaki blogları yazdıktan sonra içerde davetkar bir tavırla uzanmış duran yatağımın cazibesine kapılıp kendimi kollarına bırakıverdim. saat on du henüz. sonra annem giderken uyandım. öyle uykulu bakıyordum ki annem kıyamayıp sen gelme uyu dedi. cama çıktım arabayı beklerken onlar. hava çok güzeldi. tam mola yeri esintisi vardı havada. ve annem gidiyordu. abim arabayı getridi. arabada belinda carlisle la luna çalıodu. hazırlık şarkısı. hava , şarkı, yol. hepsi birleşti. bende cumartesi gidiyorum. ve sabırsızlanmama sebep oldu. tatil nasıl geçicek bilmiyorum ama yol çok güzel olucak eminim. yol boyu eski şarkılar dinleyip, soğuk mola yerlerinden huysuzlanıp, sevdiğim insanlarla doamtes çorbası içicem. güzel olucak. korkutucu.

Çarşamba, Eylül 04, 2002

ölüm
maviyi anlarsın
denizi anlarsın
mavi denizi
zor anlarsın

m.c. anday
bi zamanlar muıtlu bi blogdı burası şimdi nie böle? maske yabıcam yüzüme saçıma. ojelerimi sürücem renkli elime ayağıma. yarında makyaj yabıcam. sona daha güsel görünüp daha güsel görücem hayatı. mutlu olmak lazım. yada keyifli en azından.
8 yaşında falandım annem kasaba bide bakkala gönderdi. bi de manava uğrıycaktım. manava gittim. salata mı ne aldım. sona bakkala gittim. kasabın önünden geçip. kasapta yokuşun başında. ben indim yokuşu. eve doğru geldim bakkala girdim. bakkalda bi anda hatırladım kasaba gitmem gerektiğini ama uzak soğuk bi de eve gecikicem annem merak edicek kızıcak hay allah ben napıcam die düşünürken bi anda tam önümde makarnaların önünde bi kıyma paketi gördüm. nası mutlu oldum! birisinin o kıymayı oraya benim için bırakmış olduğundan bi an bi şüphe etmeden aldım kıymayı. masalda gibi hissetmiştim kendimi. kıymayı aldım eve gittim. 10 dakka sona falan annem bakkaldan bişi daha istedi ve bakkala gittim. bakkalda bi kadın bağırıodu. çocuk kıymayı unutmuş almış götürmüşler vicdansızlar die baırıodu. feci korktum söliemedim de ben almıştım die. eve gittim . sona ağlaya ağlaya uyumuşum. benim yüzümden çocuk dayak yedi. benim yüzümden aç kaldılar die. anneme de söyleyememiştim niye ağladığımı. o gün anlamıştım hayatın masal olmadığını.
you were a friend of mine.
And someday in the mist of time
When they asked me if I knew you
I'd smile and say you were a friend of mine
And the sadness would be Lifted from my eyes
when I'm old and wise
mor olan: burcu senin yazılarını okurken roman okuo gibi hissediorum ben ya. lisede kesin kompozisyonun iyiydi senin kesin. belli zaten cidden ama son yazdıklarından biri şaşırttı beni. gerçek olamicak kadar hüzünlü geldi bana.
iki tane tulumum var. biri pembe biri lacivert. pembe olanın düğmelerini değiştirip mora boyıycam. lacivertin düğmelerini sağlamlaştırdım. bide önündeki garip bişiler vardı onnarı söktüm. yazlıktan elbisemi de alırsam bi de kırmızı bikinimi tamir ettiririsem muhteşem olucak. kısmen. bi de içim raatlasa.
bu gün çiçekçi bize çiçek verdi. gül. uzun zamandır ilk defa aile dışı bi erkekten çiçek aldım. alper bana gül alırdı. uğursa kır çiçekleri.
bu günlerde hep kaybettiğim insanlar aklımda. bi şarkıyı dinlerken, bi bluzu giydiğimde, şarap içip televizyon seyrederken birinin sevdiği bi çizgi film kahramanını gördüğümde, yolda yürürken bi sokaktan geçtiğimde, biri içlerinden birinin hep kullandığı bi lafı söylediğinde, bir bakışta, bir duruşta, bi sessizlikte, uzaktan parlayan saç tellerinde, uzaktan duyulan gülüşlerde.
nedimi özledim. onu çok özledim. bana kahveye gelişini, hep aynı bardağı isteyişini, beni alıp abuk subuk yerlere götürmesini, zeytinburnunda, saray burnunda, okulda gezmeyi, onun rokfor yiyişini görmeyi, ona psikolojik testler yabmayı, ben, ortaköyden almasını, odasını, mutfağındaki sandalyeyi, bana yemek tariflerim için indeks yabmak için delirmesini, sabahın 5 inde attıı mesajları, abuk subuk saatlerde aramasını, bilgisayar oyunlarına dalıp gecikmesini, ben sallaam dimi diye hayıflanmasını, kızıl saç kızıl saç diye homurdanmasını, en alakasız zamanlarda en abuk konular hakkında telefonlar almasını, bana bakışını, duruşunu, gülüşünü, kokusunu, onu çok özledim.

Salı, Eylül 03, 2002

mırnar para verio bu yorumcu.com a. kesin.
İlişkinizin Geleceği İçin Yorum
Yaşamınızdaki dengeyi yeniden kuracak olan Denge, sorunların çözümlenmesini vaadediyor. Yalnızsanız veya sorunluysanız neşe bulacaksınız. Bitkin düşmüş durumdaysanız canlılığınıza tekrar kavuşacaksınız.
Sizin İçin Yorum
Garip bir dalgınlığa gömülmüş hayalet gibi dolaşıyorsunuz. Esrarlı ve güzel olana duyduğunuz özlemle öylesine dolusunuz ki, günlük hayata ayak uydurmakta güçlük çekiyorsunuz. Yaşamınızın bir anlamı olması, duyduğunuz duygu ve heyecanlarınızın yoğunluğundan kaynaklanıyor. Sanki deri değiştiriyorsunuz ve bu acılı değişim kendinizi harika hissetmenize sebep oluyor. Bu çocukça duygulanımlara eşlik ediyor: Felsefe, din, şiir ve gerçek aşk kavramı varoluşunuzun önemli birer parçası haline geliyor. Değişimi yaşadığınızı biliyorsunuz, ancak bunun nasıl gerçekleştiğini açıklayabilecek durumda değilsiniz. Nereye sürüklendiğinizi kesin bir şekilde tanımlayamadığınızdan, zaman zaman panik duyabilirsiniz. geçmişteki değerleriniz büyüsünü yitirince, kendinizi tümüyle başıboş bırakılmış hissediyorsunuz. Bu kartla karşılaştığınız anda, kendinizi dış dünyada hiç bir şey olup bitmiyormuş gibi hissedersiniz. Tıpkı şamanistlerde aydınlanma öncesi geçici bir ölümün gerekli oluşu gibi Asılmış Adam, hem ters hem düz konumda, fedakarlık talep eder. Zamanın durduğu mehtaplı bir gece şu anda bulunduğunuz yerdir. Beklentilerinizi şimdilik kafanızdan atın. Eski yaşantınız, bir yenisi şekillenirken, çözülüyor. Tıpkı böceğin kelebek olmadan evvel koza içindeki hali gibi, bu değişimler zamanı gelip gerçekleşene dek sabredin.
akampüste bi de sırttan fotoö var saçlarım felan kızıl. komik.
normal bi insan olsam bi insan onu için önemli olduğumu söylediğinde sevinirim. ben tırsıyorum. onun için önemli olabilmiş olmam ona bişiler gösterdiim anlamına gelior. ona bişiler göstermiş olmam onun benim için önemli olduğu anlamına geliyor. onun benim için önemli olması, bişi olursa üzüleceğim anlamına geliyor. ve ben bu yüsden üzülüyor ve korkuyorum. sonradan olabilecek şeyleri düşünüp önemsenmenin keyfini çıkartamıyorum. haksızlık bu.
bu gün nile sordum. acaba biz hiç mutlu olabilir miyiz diye. başımıza normal insanları mutlu edecek olaylar gelebilir kabul ediyorum dedim. benim merak ettiğim biz mutlu olabilir miyiz? bilmiyorum dedi.
isteklerim, mantığım ve savunma mekanizmalarım arasında sıkışıp kaldım. uzun süredir ilk defa mantık ve savunma mekanizmam aynı yönü işaret ediyor. kafama estiği gibi davranıcak yaşı geçmedim mi? savunma mekanizmam mı mantığa bürüyor durumu yada zaten mantıklı mı ondan emin değilim sadece.
olmalı mı olmamalı mı diye sorup hep olmamalı diyorum. nedenki.
akampüste fotoğrafım var mezuniyet töreninden. bi garip oldum.
yorgunum. sırtım ağrıyo. huzursuz bir gece geçirdim. karar vermeliyim. saçlarımı boyattım. işe geldim. karar veremedim. dehşetle ters tarafa koşmak istiyor canım.

Pazartesi, Eylül 02, 2002

gece indi üzerime. yağmur yağıyor. sesini duyuyorum yağmurun. dışarda olmak isterdim ama içerdeyim. aksın üstümden isterdim. üstümden aksın ve arınayım. gitsin bütün bu lekeler, bu kir toprak ve kan izleri. bacaklarımda kandan yollar var. ellerimde. ayaklarım da toprağın izi var. yürünmüş yolların çatlağı var. yağmur yağsa üstüme. iyileşse yaralarım. temizlensem kirimden. yeniden doğsam herşeyi yeni bir renge boyayan yağmurla. sesinde izinde kokusunda dokunuşunda kaybolsam. arınsam yağmurda. yağmur beni temizlese.

Pazar, Eylül 01, 2002

şimdi iyi şeyler olur gibi. homurdanarak beklediğim bir takım işaretler beliriyor hayatımda. ama memnun değilim. bir şeyler değişiyor yine ve ben bilemiyorum bu defa nereye gittiğimi. nereye ve neden. oturtmaya çalıştığım şeyler çatırdıyor ve ben bu yüzden daha sıkı sarılıorum onlara. kollarımla sararsam çökemezler gibi geliyor. ama ya altında kalırsam?
dün creme brulee yedik. lina's sandwich house da. amelie yi seredip, nilin saçını creme brulee reng,ne boyadıımdan beri yemek istiodum o mereti. gititk yedik. acaip güseldi. çok sevdim. bi de üç kişyidik ve üçümüz de ilk defa yioduk. o yüsden daha güsel oldu. dün garip bi gündü. önce ersoy aradı. sona efsunu grdüm. sona şükranları gördüm. sona bambi de döner yedim. sona bi sürü daha insan gördüm. garipti çok garip. 31 ağustos, efsunun doom günü, krem brüle nin ilk günü, gariplikler günü, yazın son günü. benim bambide döner yiyip, laneti kırmak adına bir adım atıp, deli gibi korktuum gün. unutulur bir gün değil.
filmlerde herşeyin çözüme kavuştuğu anları seviyorum. özellikle polisiye filmler şarlok holmzlar falan. böle başından beri biriktirilen ipuçları açıklanır ve sonuç söylenir. agatha kristi romanlarında da aynısı. miss marble mıydı ne onla hercules poirot'nun herkesi etrafına alıp katilin kim olduğunu, olayın nasıl gerçekletiğini anlattığı ana bayılırım. heyecanlı romanlarda çatlarım meraktan. ama hiiç o ipuçları kısmını atlayıp sonunu okumam. kitabı dehşetle okurum bitiririm rahatlarım. kitabın sonunu bilmemeye dayanamam. uyku tutmaz. bi keresinde 800 sayfa bi kitaba başlamıştım gece 12 gibi. dayanamayıp sabah 8 kadar okuyup bitirip öyle uyumuştum.
önce dolabı yan çevirdik. içindekilerin yerlerini değiştirdim, bi sürü şey atıldı gene. ordan onbeş santim kazandım. sonra masayı kestik testereyle. sadece çekmeceleri kaldı. sonra onun üstüne bilgisayarı yerleştirdim. sonra geri kalanları yerleştirdim. kitapların bazılarının yeri değişince kendi kitaplarıma yer açıldı. sonra masadan kalan şeyin aynına minderleri yerleştirdim. kendime kahve yaptım portakallı. sonra oturup mırmor un getirdiği kitabı okudum. kirzi sonrası beden hırpalama ve bi sürü şey atarak bir dönemi kapama operasyonum bu defa da başarıyla sona erdi. takım arkadaşlarıma teşekkür ederim.
bu gün bir eylül. ayların en güzellerinden biri. yaz resmen bitmiş bulunuyor şu an. her yaz kısa sessiz bir ölümdür demiş murathan mungan. bu ölümü de ölmeden atlattım. gerçi son dakka da film,in final sahnesi heyecanıyla kafamda patlama tehlikesi yaşattı bu yaz bana ama üstün çabalar, sinir krizi sonrası enerji, dakika da 126 kere hızla sallanan dizler ve gerginlikten ölen bana gülen dostlar sayesinden bunu da atlattım. yaz bitti. havalar soğur artık. yavaş yavaş ısınmak için birbirine sokulmaya başlar insanlar. bere takarım. bere örerim sevdiim birilerine. atkı takarım. sabah uyanırım ve rüzgar alır uykunun pusunu üstümden. yağmur yaağr saçlaırma, okşar saçlarımı. sıcak kahve içilir orta kantinde, bengi bana burcuuuuu diye baarır, ben gider bengiye böle pıt pıt kafasına vurarak selam veririm. nilim gelir okula ya da itünün soğuk yollarında doınarak ben ona ulaşmaya çalışırım, sonra sıcak çikolata içeriz kantinde. minibüse tıkışırız, ya da neriman olur bu sene. sıcak kahve için koşarıx, sinemadan çıkınca üşürüz. kış geliyor. sonbahara girdik bile. görkemli bir şekilde kutladık sonbaharın gelişini. ve mutlulukla selamladım eylülün ilk yağmurunu bu sabah. hayatımın en önemli insanlarından birini sonsuz sonbahar ülkesine gönderdim. londranın yağmurlu sokakları beni anımsatır umarım ona. kış geldi. okuldaki son kışım. paristeki ilk kışım. değiştiim halimin ilk kışı. ve böyle ilerlerse hayatım, bu halimin son kışı. bu kış beni heyecanlandırıyor. hoş geliyorsun kış.
öncelikle sinir krizim sırasında beni yalnız bırakmayan arkadaşlarıma teşekkür etmek istiyorum. hemen ardındanda bloglardaki muhteşem iyimserlik ve yaşama sevinci sebebiyle hayat ateşlerini söndürdüğüm sevgili blog okuyucularımdan özür dilemek istiorum. saygılar.

Cumartesi, Ağustos 31, 2002

tatlı bişi olsa mesela. yesem. sıcak süt içsem yanında. sona kitap okusam macera romanı gibi bişe. sona uyuyakalsam. annem gelip üstümü örtse. sabah mahmur uyansam gözüme güneş girio die. gerinsem. sevdiim beni seven insanlar arasa. onnarla mutlu mesut hayatıma devam etsem hiç bişe olmamış gibi.
sanırım artık sinir krizimin sonuna yaklaştım. eski günlerden bahsetmenin bile beni bu kadar hırpalayabilmesi hala çok acı.
lemony snicket denen adamı çok kıskandım. bi kitap yazsaydım bende adını talihsiz serüvenler dizisi koymak isterdim.
bi sene sona nerdeyse iki tane yazı yazdım. ilk okuyanın tüyleri diken diken oldu. ikinci bunalıma girip kendini sorguladı üçüncü hüngür hüngür ağladı. bi arkadaşım benle birlikteyken sürekli kötü anlarını düşündüü için bi süre görüşmek istemedi. bi tanesi bi sene önce bana ben mutluyum sen mutsuz, senleyken mutsuz oluorum görüşmielim demişti. nil benim yüzümden paranoyak oldu kendine benzettim. bunlar sadece aklıma gelenler. hayatıma şu ya da bu şekilde giren insanları lanetledim. hepsi bi yara aldılar benden. yaraladım insanları. bulaşıcı hastalık gibi bişeyim ben. ne olduğum belirsiz. ebola gibi bişe. hepatit b. önce annamıosun sona ölüosun. aids gibi . mutluluk sistemlerini çökertip hayat anlamlarını kaybettiriorum insanlara. aptal ediorum. öle sadece durarak bile yapabiliorum. irenç bişeyim öğk bana.
odamı temizler gibi, eski kağıtları işe yaramayan ya da can sıkanları atar gibi neden hafızamı temizleyip acı veren anıları atamıyorum? acı çekecek yerleri yoketmeden acıyla başetmeyi öğrenmek. pek çok insana göre çok daha fazla şey kaldırabilirim biliyorum. kendimi daha iyi kontrol edebilirim. zor anları daha kolay atlatmış gibi görünebilirim. acı çekmiyor gibi görünüp eve gidince ağlayabilirim. ihtiyaç duyulduğum anda kendimle ilgili her türlü kötü durumu erteleyebilirim. ama bunlar çok zor. bütün bunları yapmak çok zor. başedebilmek ama acı çekmek çok zor. acının büyüklüğünü bilmek, neler olabileceğini öngörebiliyo olmak çok zor. korkuyorum insanlar için. küçük çocukların yüzüne baktığımda yaşamın onlara verebileceği acıları düşünüyorum. şimdi ne kadar mutlular ama ne kadar da mutsuz olacaklar hayatları boyunca diorum. acı çekicekler diorum. büyücülük kulesi sınavından çıkmış raistlin gibiyim. insanlara baktığında onların yokoluşunu gören kum saati gözlü adam gibi. acıları görüyorum. ve hiç birini engelleyemem biliyorum. hiç kimsenin acı çekmesine engel olamam. olamadım da. denedim ve başaramadım. öldü insanlarım. çekip gittiler. tutunamadılar. teker teker kayboldular.
RotWein: naber emre
parklife: ii gibi
RotWein: ii aman ii ol
parklife: sen
RotWein: sıkkın biras
parklife: sebep
RotWein: eksik bişiler var bulamıyorum daralıorum
parklife: hmmmm
RotWein: hımmm ölücek miyim doktor
parklife:sanmam
RotWein: sürüncem yani
parklife: evet
RotWein: sıçtık
herşeyi hakettiğime inanan ve ona göre yaşayan halimi özledim. sıkıldım içerdeki abukluktan. çok sıkıldım. bunları düşünmek istemiyorum. ne eksik ne yanlış diye düşünmesken daha güsel hayatım. hepsi silinsin istiyorum. uyumak ve uyandıım da hiç bişe hatırlamamak istiyorum.
nilim arıycak şimdi ve daha güzel görünücek hayat gözüme.
ilgiden oluo bunnar. ben ilgi görmeye diil göstermeye alışıım. huysuzlanıo bünyede. yabancılıo.
geniş açıları buldum. daha doğrusu düzenledim. eskiden bişiler üretiomuşum. artık o da yok. boş laftan ibaret hayatım. hiç bir yer ve zamanda hiç bir şeye herhangi bir etkim yok. varlığım anlamsız. üretmeyen yaratmayan bir insan. sadece kendi kendine oturup hayatın ne kadar boktan olduğu düşünüp, acılar ve hikayeler biriktiren biri. ne işe yarıo? meçhul. öle var sadece. duruo. hayat boyu bi boka yaramıycak. hüzn yabıo bunalıo? nie peki? gerzek de ondan. falında aşk hayatının düzelmiyceni örendi. görücü mü evlencen kızım sen die dalga geçti fal bakan onna. o da nefret etti hayattan. sona hüzün yabıo. gerzek işte.
sadece aşka meşke de değil artık tavrım. herhangi bir insan sınırlarımı zorlayınca bile panikliyorum. değer vermek istemiyorum insanlara. önemsemek. daha fazla acı demek daha fazla insan. endişe demek. hayatın onlara neler yapabileceğini biliyorum. gördüm. görmeye dayanamam. görmek istemiyorum. çift yönlü bi tehlike aslında. hem onlar için korkuyorum hem kendim için. bilmiyorum. sonuç olarak tersleniorum, agresifleşiorum. kimsenin beni tanımadığı bir yere gitmek ve hiç kimseyle tanışmamak istiyorum. tek olmak istiyorum. böylece kimse gidemez hiç bir yere.
bu gün odamı topladım. eski defterler buldum bi sürü. farkettim son on senedir nerdeyse kendimi hayatta kalıcı ve büyük mutluluklar olmadığına inandırmaya ve küçük mutluluklarla yetinmeyi öğrenmeye çalışıyorum. ve beceremiyorum. bi noktada iradem kalmıo ve gene bi şeylerin peşinde buluyorum kendimi. oysa buna inanmalıyım. istemedikçe ve emek vermedikçe üzemes beni hiç bişe. bişi istemessem onu elde edemediğim için üzülmem. bişi istesem bile uğraşmassam emeğime yazık olma şansı kalma çünkü bi emek olmaz ortada. sakin ve durgun bi yaşam. kendimi deşmemeliyim. altından çıkanlara katlanamıyorum. daha iyisini hakettiğim fikrine katlanamıyorum. gerçekten varsa bişiler içerde bütün bu olanlar yaşananlar koca bi şaka olmalı. bu benim hayatım olamas sürgündeyim. bu kurak topraklar benim olamaz o zaman. bu yağmuru camlar arkasından seyreden insan ben olamam. dedikleri şeyler duruyorsa içerde bi yerde bu çiğnenip tükürülmüş hayat benim olamaz. çürümüş. solmuş.

Perşembe, Ağustos 29, 2002

It's only love and that is all, why should I feel the way I do?
eskiden yazları şaröye giderdim. efsunların yanına. deli gibi eğlenirdik. iki hafta falan kalırdık. efsun zaten en iyi arkadaşım, bide eğlenceli kışında görüşmeyi sürdürdüğümüz bi rup vardı orda. geceleri alternatif die bi disko vardı sahilde oaraya giderdik. gitmeye çalışırdık daha doğrusu yaşımız tutmuoydu her akşam içeri giremezdik. abuk subuk dolanırdık bütün gece.siteye döner orda konuşurduk. kaç kere azar işittik allah bilir. büyük onur küçük onur alper tolga ufuk buket yeliz billur fatih ben efsun. büyük onur a bonur, küçük onura konur derdik. küçük onurun okulu istanbul erkekti. sabahları kahvaltı ederdik onla. bana yılbaşında muhteşem bi parfüm almıştı bende ona bere örmüştüm. severdim çok onu. şeker bişedi. sona birinci sınıfın kışıdı. ben burhaniyeye gitmeden önceki gündü. bonur öldü. 22 yaşınd akalp krizi geçirdi ve öldü. efsun dışında bu insanların hiç biriyle bi daha görüşmedim.
iyi bişi olsa iyi bişi olsa iyi bişi olsa. iyi bişi olucakmış gibi ama olmaması daha muhtemel. sanki sevinicem ufacık tefecik bişi olucakmış gibi. ama ya olmassa. olucak gibi ama yani bu sebepsiz rahatlık falan bişey demeye çalışıo olmalı bana. bişi olucak evet. ama ya ölüceksem? ya buysa en iisi. yok yok ölmem falda çıkardı. bişiolucak sanki. değişik bişi ii mi kötü mü bilmiorum deişik bişe. belki saçımı bu gün böle deişik yabdım die öle geliodur.
beatles dinniorum. ersan nefis bi mp3 cdsi koydu giderken. ne kadar mutlu adamlarmış ya. lise birdeyken sertaç die bi çocuk vardı. o bana iki tane beatles kaseti getirmişti. onları çekmiştim. hatta bi tanesi şimdi nilin arabasında. liseyi bitirdiim sene burcunun kardeşi mert bana bi beatles kasedi hediye etmşti. lesis bi kasetti o ama kayboldu sanırım.burcuyla mert de yok zaten ortada. mert bizim okulda felsefeyi kazandı ama başlamadı daha bölümüne hazırlıkla uğraşıodu en son. burcu da okulu bitirmişti.
sertaçla beraber number1 fm in biradyo pogramına katılmıştık. öyle çok konuşmuştum ki. bize çıkışta clearasil hediye etmişlerdi, ergen bunnar svilceli olur die heralde. o dönemde özgür sunuodu programı college top ten die bişi.özgürün saçlaır uzundu ama nası yakışıklıydıı. of of. bizim okuldaydı özgür. kaç sene sona bi gün, sosyete kantine giderken merdivenlerde görmüştüm, saçlarını kestirmişti. of of gene çok yakışıklıydı yahu. beğendiğim çok nadir sarışın erkeklerden. ooof of. çok yakışıklıydı çok!